Sigmund Freud: ´Musa ve Monoteizm´den Yahudilere duyulan nefret

´Musa ve Monoteizm´ adlı eserinde Sigmund Freud, antisemitizmin nedenlerinin kısa bir analizine yer verir.

Yusuf BESALEL Perspektif
4 Ağustos 2021 Çarşamba

“Zavallı Yahudi halkı geleneksel ‘sert enseli’ inatçılığı ile onların ‘babasının katlini’ inkâr etmek sureti ile yüzyıllar boyunca bunun kefaretini ödemiştir. Defalarca şu tenkidi duymuşlardır: ‘Tanrımızı öldürdünüz.’ Ve bu tenkit de, doğru bir şekilde yorumlandığında, yerindedir. Dinin tarihine değinildiğinde şu anlam çıkmaktadır: ‘Tanrı’yı öldürdüğünüzü itiraf etmiyorsunuz.’ (Tanrı’nın evrensel bilinçaltı kalıbı, ilkel Baba ve onun reenkarnasyonları).

Bir şeylerin eklenmesi gerekecektir; başka bir deyimle: ‘Doğrudur, aynı şeyi yaptık ama kabul ettik ve o zamandan beri de aklandık.’ Yahudi halkından gelenlere musallat olan antisemitizm ile ilgili tüm ithamların hepsi böyle iyi temellere dayanmamaktadır.

Yahudilere karşı duyulan bu güçlü ve devamlılıkla arz eden yaygın nefret olgusu için kuşkusuz birden fazla neden bulunmaktadır. Bir sürü neden ileri sürülebilir; bunların bazılarının açıklanmaya ihtiyacı yoktur ve bariz nedenlerden doğarlar; diğerleri ise daha derinlere gider ve gizli kaynaklardan ortaya çıkarlar ki bunları kişi belirli güdümler olarak nitelendirecektir.

Birinci grupta yer alan en yanılgılı tenkit, Yahudilerin yabancı oluşlarıdır. Hâlbuki günümüzde antisemitizmin hükmettiği birçok yerde Yahudiler mevcut halkın en eski unsurlarındandır, hatta şimdiki sakinlerinden daha da evvel yöreye gelmişlerdi. Örneğin bu Köln kenti için geçerlidir; Yahudiler, buraya kent Alman kabileleri tarafından kolonileştirilmeden evvel, Romalılarla gelmişlerdi.

Antisemitizme mesnet teşkil eden daha güçlü nedenler de vardır. Örneğin Yahudilerin başka halklar arasında azınlık olarak yaşaması gibi. Zira tamamlanmış olabilme açısından dayanışma duygusu, harici bir azınlığa yönelik bir antipati de içerir ve azınlığın sayısal zayıflığı da baskıyı davet eder.

Yahudilere ait iki diğer özellik ise, oldukça affedilebilir değildir. Bunların biri, Yahudilerin onları misafir eden uluslardan oldukça farklı olmalarıdır. Aslında bu esas itibarıyla öyle değildir. Çünkü düşmanlarının iddia ettiği gibi, Yahudiler yabancı bir Asyalı ırktan gelmemekte, çoğunlukla Akdenizli halkların bakiyesinden oluşmakta ve onların kültürünü taşımaktadırlar. Ama gene de değişiktirler -her ne kadar ne bakımdan değişik olduklarını tarif etmek güçse de- özellikle kuzeyli halklarından farklıdırlar ve söylemesi gariptir ama, ırksal hoşgörü yoğunluğu, temel nedenlerden ziyade bu küçük farklılıklar nedeniyle kendini daha fazla tebarüz ettirmektedir.

İkinci özellik, daha belirgin bir etki taşır. Bu da Yahudilerin baskıya karşı koymaları ve en gaddar zulümlerin dahi onları yok etmeyi başaramamış olmasıdır. Bilakis Yahudiler, kendi tatbiki yaşamlarını sürdürür ve kabul edildiklerinde de çevrelerindeki uygarlığa büyük katkıda bulunurlar.

Antisemitizmin çok daha eski zamanlara dayanan kökenleri ise, bilinçaltından gelmektedir ve ben, söyleyeceklerimin başlangıçta inanılmaz görüleceğini duymaya kendimi oldukça hazır hissediyorum. Yahudilerin, kendilerinin ilk doğanlar olduklarını, Baba olan Tanrı’nın seçilmiş çocuğu olduğunu söylemekte ısrar etmelerinin, başka halklar nezdinde tahrik etmiş olduğu kıskançlığın, henüz diğerleri tarafından aşılmadığını ve bu varsayıma inanıldığını da savunuyorum.

Dahası Yahudilerin kendilerini diğerlerinden uzak tutmasını tespit eden gelenekler arasında bulunan sünnet ameliyesi, başkaları üzerinde nahoş, rahatsız edici, esrarengiz bir etki yapıyordu. Bunun açıklaması; belki de bunun büyük bir korku ile algılanan hadım edilme işlemini hatırlatması, onların ilkel geçmişinde yer alan ve ancak unutabildikleri bazı şeyleri de anımsatması olabilir.

Son olarak da serideki en yeni güdüm bulunmaktadır. Unutmamalıyız ki, şimdi antisemitizmi icra eden tüm halklar, göreceli olarak kısa zaman evvel Hıristiyan olmuş ve buna da bazen kanlı baskılarla mecbur kılınmışlardır. Buna ‘kötü bir şekilde Hıristiyanlaştırıldılar’ da denilebilir: Hıristiyanlığın ince cilalı kaplaması altında ataları gibi bir barbarca çok tanrılığı muhafaza ettiler. Bu halklar, kendilerine baskıyla dayatılan bu dine karşı duydukları kırgınlığı ve isteksizliği henüz üzerlerinden atamadı ve bunu da Hıristiyanlığın kendilerine geldiği kaynağa yönlendirdiler. İncillerin Yahudiler arasında sahnelenen bir hikâyeyi dillendirmesi ve gerçekte bunun sadece Yahudiler ile ilgili uygulamalar olması da, bu tür bir yönlendirmeyi basitleştirdi.

Yahudiliğe karşı duyulan nefret, Hıristiyanlığa duyulan nefretin dibinde yatar ve de bu iki monoteist (tek tanrılı) din arasında bulunan yakın ilişkinin ve her iki dinin de açıkça düşmanca bir ifade bulmasının Alman Nasyonel Sosyalist Devrimi’nin içeriğinde yer alması, rastlantı değildir.”1

Antisemitizm, daima tarihçiler, yazarlar ve sosyologlar için Freud’da da olduğu gibi merak konusu olmuştur. Kolay anlaşılması mümkün olmayan bu olgu; derin kökenli, karmaşık, süreğen, değişken, kalıcı, sosyolojik, ekonomik, dinsel, psikolojik ve siyasal bilime dayalı bir konudur ve Yahudiliğin tarihi kadar eskidir. Bu olguyu açıklamak isteyenler, Yahudilerin ekonomik varlığının yarattığı kıskançlığı, çeşitli ekonomik sıkıntılar dönemlerinde Yahudilerin günah keçisi olarak görülmesini, milli ve dini kökenli tepkileri ileri sürmüşlerdir. Ancak bütün bunlar tam bir açıklama getirmemektedir. Antisemitizm 700 kadar Yahudi’nin bulunduğu zengin Japonya’da da vardır. Kaldı ki “Yahudiler ne zaman yaşadıkları toplumlara daha kolay uyum sağlamak için asimilasyona izin verdilerse, bu dönemlerde baskı ve aşağılama ile karşılaşmışlardır.”2

Öte yandan Yahudilik bir din, bir inanç ve bir yaşam tarzıdır, bazılarının savunduğu gibi salt bir kültür değildir. Freud’un değindiği sünnet olayı da Tora’nın emirlerinden biridir ve Tora, antisemitizmin kökenini de saptamaktadır.

Örneğin Tora’da Bamidbar’da (26/1-13, Bear Peraşası/Suresi) İsrailoğulları’nın Tora’daki emirlere uyduğunda, Tanrı’nın onlara refah vadettiğini ve onları destekleyeceğini fakat aksi durumda da (26/14-44) çeşitli cezalara maruz kalacakları, örneğin 26-25’te, ‘düşmanlarının eline teslim edilecekleri’, 26/38’te de ‘ulusların içinde boğulacakları’ gibi ifadeler yer almaktadır. Ancak Tora, Devarim, Aazinu Peraşası’nda (İsrailoğulları ahlaken durulduğunda), ‘Çünkü yerde bırakmayarak kullarımın kanlarını’ gibi ifadelerle de İsrailoğulları’nın düşmanlarından Tanrı’nın hesap soracağını da belirtmektedir.3 Yahudi tarihi hep bu gidişata şahittir.

Bu durumda İsrailoğulları’nın Tora’ya uymamaları durumunda, onları başka ulusların cezalandıracağı fakat onların da cezasız kalmayacağı tarzında bir döngü söz konusudur ve kuşkusuz bu, diğer ulusları ruhsal platformda Yahudi düşmanı olmaya itelemektedir.

Freud, antisemitizmi açıklamak için ‘bilinçaltı’ olgusunu ilk olarak eserinde bu faktörle toplumsal düzeye indirgemiş ve çarpıcı saptamalarda bulunmuş. Ancak Freud, dine itibar eden bir kişi değildi. Ünlü sözlerinden birinde, “Din bir yanılsamadır ve gücünü içgüdüsel isteklerimize uygun düşmesinden alır”4 diyordu. Hâlbuki Freud’un antisemitizmi dini açıdan ve toplumları oluşturan bireylerin üst benliği, yani bedeni sarmalayan ruhsal yapıları açısından irdelemeye meyilli olması durumunda, çok değişik bulgulara da ulaşması mümkün olabilirdi. Hele görmeye ömrü vefa etmeyen Holokost’u yaşayıp canlı kalsaydı, belki de antisemitizm ile ilgili savunduğu nedenlerin yetersiz olduğuna dahi kanaat getirebilir ve yeni felsefeler geliştirirdi.

1 “The Jewish in Literature and Art”, Sharon Keller, Köneman, S. 209-211.

2 Yahudilik Ansiklopedisi, Cilt I, S. 213-214, Yusuf Besalel, Gözlem Yayıncılık, 2001.

3 Tora, Cilt III,IV, Gözlem Yayıncılık.

  4 https://www.hurriyet.com.tr (Freud Sözleri)

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün