“Çocukken gördüğüm veya duyduğum eserlerin nasıl yaratıldıklarını merak ederdim”

Sanat çalışmalarını fotoğraf, illüstrasyon, video, sahne-müzik performansları ve ses tasarımları gibi farklı alanlarda sürdüren Sami Baruh´u geçtiğimiz aylarda Yeldeğirmeni NOKS Art Space´de açtığı ilk kişisel sergisi ´Kayış Koptu´ sayesinde tanıdım. Yıllar önce, elektronik müzik dünyasında, grubu Etnik Sentetik ile başarılı işlere ve ses getiren konserlere imza atan Baruh, çeşitli dönemlerde de fotoğrafları ve video çalışmalarıyla grup sergilerine katıldı. Değerli sanatçıyı okurlarımızın da tanımasını istedik…

TUNA SAYLAĞ Söyleşi
16 Haziran 2021 Çarşamba

MSGSÜ (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunu olan Sami Baruh 2004 yılında, prodüktörlüğünü yaptığı ilk albümü ‘Selülozik’i, 2007’de ‘The Rest Of’u, 2010’da ‘Learning to Shut Up’ı ve 2018’de ‘Time Up’ adlı single’ını yayınladı. Yine 2018’de piyasaya çıkan ‘Etnik Sentetik Selected Works 1995-2006’ uzunçalarının lansmanını İstanbul ve Berlin’de yaptı. Albüm, Igloo Magazine, The Attic Magazine ve Bant Magazin’in 2018 yılının en iyi plakları listelerinde yer aldı.

Yapıtlarıyla, 2014 yılında Open Studio Days, 2015’te Prizma Art Space ve 2019’da MSGSÜ Tophane-i Amire’de ‘Atış Serbest 5’ gibi sergilere katılan sanatçı zaman zaman da, dedesi Samuel Baruh’un kurduğu ve çok uzun bir süreden beri babasının işlettiği, Unkapanı’ndaki teneke kutu imalathanesinde çalışıyor. Belleğinde, bu aile işletmesine dair sayısız anı barındıran Baruh, mekândaki çalışma sürecini fotoğraf, video ve ses tasarımlarıyla son sergisi ‘Kayış Koptu’da izleyiciye sundu.

Müziğe ve fotoğrafçılığa ilginiz nasıl başladı?

Sanata ilgim çocukluk yaşlarımda başladı. Gördüğüm veya duyduğum eserlerin nasıl yaratıldıklarını merak ediyordum. Uygulama evresine geçmek, işi mutfağında öğrenmek başlangıç noktamdı. Bir yandan reklam filmi setlerinde prodüksiyon asistanlığı yaparken, diğer yandan da Etnik Sentetik kollektifi ile sahne performansını tecrübe ediyordum.

Uzun yıllardan beri müzikle uğraşıyorsunuz. Üç yıl kadar önce, kurucularından biri olduğunuz elektronik müzik kollektifi Etnik Sentetik’in, seneler sonra, bazı parçalarını ‘Etnik Sentetik Selected Works 1995-2006’ (Etnik Sentetik Seçilmiş İşler 1995-2006) adıyla bir albümde topladınız. Biraz bu albümden söz eder misiniz? Parça seçimine nasıl karar verdiniz? Ne gibi geri dönüşler aldınız?

2017 yılında Ece Özel, bir plak şirketi kuracağını ve yayımlamak istedikleri ilk işin bir Etnik Sentetik plağı olduğunu söyledi. Hiç düşünmeden kabul ettim teklifini. Parça seçimleri de Ece’ye ait. Müstesna Records sayesinde plak dünyanın dört bir yanına dağıldı. Erken dönem çalışmalarımın 25 yıl sonra bu kadar ilgi görmesi çok şaşırtıcı oldu diyebilirim.

Müzisyen olarak gruptaki göreviniz neydi? Birlikte kaç albüm çıkardınız?

Grupta, synthesizer / sampler kontrolü ve nadiren vokal yapıyordum. Ev stüdyomda pek çok parça kaydettik, albümleri bu demo kayıtlardan derledik. Birlikte 2004 yılında bir CD çıkardık. Diğer iki albüm ise toplama niteliğinde.

Elektronik müzik altyapısıyla ne tür müzikler seslendirilebilir? Etnik Sentetik, çalışmalarında en çok hangi tarzlardan etkilenerek bestelerine imza attı ve nerelerde sahne aldı?

Elektronik müzik altyapısıyla her tür müzik seslendirilebilir. Mesela, izlediğiniz pek çok filmin müzikleri, siz orkestra duysanız da, aslında örneklenmiş (sampling) ve elektronik ortamda kurgulanmış eserlerdir. Biz Etnik Sentetik olarak çalışmalarımızda house, techno, acid, ambient, pop, arabesk ve hardcore gibi pek çok türün etkisinde kaldık; tam bir Beyoğlu grubuyduk. Başlıca sahne aldığımız kulüpleri Kemancı, Twenty, Godet, Peyote olarak sıralayabilirim.

90’lardaki elektronik müzikle, günümüzdeki elektronik müzik arasında ne gibi farklar var?

‘Elektronik’ müziğe kayıt teknolojileri perspektifinden bakıyorum. 70’li yıllarda bir müzik stüdyosuna sahip olmak ayrıcalık iken, şimdi sıradan bir bilgisayar ile aynı çalışma sistemine ulaşabiliyor ilgilenenler. 90’lar ile birlikte bilgisayar donanımlarının ve yazılımlarının evrimini izliyoruz.

Elbette müzikal işlerin imzası her dönem farklı olmuştur. İçinde bulunduğumuz dönemin müzikal ürünlerinde, zaman ve türler arasındaki keskin sınırların bulanıklaştığını hissediyorum. Fark değil de benzerlik duyabiliyorum otuz sene öncesinin müziklerinde.

Müzik çalışmalarınıza hangi alanlarda devam ediyorsunuz?

Şimdilerde sanatın içinde aktif bulunmanın gerekliliğini keşfediyorum. Pandemi bahanesiyle sayısız sektör global olarak durma noktasına geldi. Dünya, tarihinde ilk defa böyle bir kriz yaşarken müzik piyasasının geleceğini pek kestiremiyorum. Müzik çalışmalarıma ise sanat/mekân/performans ekseninde devam ediyorum.

Geçtiğimiz aylarda, NOKS Art Space’de, ilk kişisel serginiz ‘Kayış Koptu’yu açtınız. Biraz bu serginin konusundan, oradaki işlerinizden (fotoğraf-video-ses tasarımı) ve bu süreçte neler deneyimlediğinizden bahseder misiniz?

Babamın çalıştırdığı teneke kutu imalathanesini belgelemek hep aklımda olan ve uzun yıllar ertelediğim bir projeydi. Zaman zaman pres işçiliği veya üretim bandı takibi yaptığım bu atölyede iç sesinizi dinleyecek çok vaktiniz oluyor.1950’li yıllardan beri teknolojik olarak aynı kalmış bu yerde, ilham alabileceğim pek çok detay vardı.

Çekimlerimi iş arasında yapıyordum. Çalışanlar, kamera ve ses kayıt cihazlarımla işten kaytarıp oyun oynadığımı düşünürken, sergiyi açmam ile birlikte birazcık anlaşıldım. Asıl deneyim, insanların algısının nasıl değişebileceğine tanık olmamdı. Bunun yanı sıra bağımsız bir sanat alanında sergi ile ses’i birlikte kurgulamak çok keyifliydi.

Genelde tematik fotoğraflar mı çekersiniz?

Genelde, bulunduğum ortam ve izlediğim insanlar kendi temalarını dikte eder. Çoğunlukla belgesel, portre ve manzara fotoğrafları çekmekten hoşlanıyorum. Kimi zaman fotoğraf baskılarımı bir tuval gibi kullanıp boyuyorum, böyle durumlarda soyut bir hal alabiliyor işler.

Aynı zamanda MSGSÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü mezunusunuz; mesleğiniz sanatsal yönünüzü nasıl besledi?

Yaratıcı yönüm, üniversite hayatım ile birlikte büyüdü. İstanbul’un göbeğinde, Boğaz’a nazır bir sanat okulunda, zorlu bir öğretim kadrosu ile okumanın gururunu hep taşırım; üniversitemi seviyorum. Tasarım formasyonu aldıktan sonra ürün işlev ve estetiğini eskisi gibi tanımlamam imkânsızlaştı. Yeni medya ve araçlar ile dünyanın yönü çok hızlı değişiyor; daha çok öğrenmeye ve uyum sağlamaya çalışıyorum.

Her iki sanat alanında ileriye yönelik başka projeleriniz var mı?

İkinci plağımı basmak ve yeni sergiler kovalamak…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün