Şiirleri resim, resimleri şiir gibi olan sanatçı ETEL ADNAN İLE ´İMKÂNSIZ EVE DÖNÜŞ´

Salgın boyunca sergi düzenlemeye hiç ara vermeyen Pera Müzesi, bu kez sanatseverleri çok yönlü bir sanatçıyla, Etel Adnan ile bir araya getiriyor. Adnan, 1925 yılında Beyrut´ta, İzmirli Rum bir anne ile Şam doğumlu, Osmanlı subayı Müslüman bir babanın, her ikisinin de toplumlarından dışlanmasına sebep olan evliliğinden dünyaya geldi. Bu çok dilli, çok dinli, çok kültürlü aileye doğan sanatçının eserleri, kişiliğinin ve köklerinin bir yansıması olarak dikkat çekiyor. ´Etel Adnan-İmkansız Eve Dönüş´, sanatçının Türkiye´deki ilk kişisel retrospektif sergisi olup, 8 Ağustos tarihine kadar gezilebilir.

TUNA SAYLAĞ Sanat
9 Haziran 2021 Çarşamba

Ressam, yazar ve şair Etel Adnan, yüzyılımızın en saygı gören sanatçılarından biri… İnsana, doğaya, siyasal ve toplumsal olaylara duyarlı bir entelektüel. Pera Müzesindeki 60 yıllık üretiminin tüm dönemlerini kapsayan sergisi, sanatçının savaş, sürgün, göç ve kayıplarla geçen yaşamına ve çok katmanlı dünyasına ışık tutuyor. Kendisini çevreleyen doğayı içinden geldiği gibi yorumlayan Etel Adnan yapıtlarında, soyut manzaraları ve öncelikle de dağları aracılığıyla renk, yazı, hafıza, zaman gibi konuları işliyor.

Küratörlüğünü akademisyen Serhan Ada ve Etel Adnan’ın hayat arkadaşı Simone Fattal'in üstlendiği sergide, farklı disiplinlerden beslenen ve üreten sanatçının seramikleri, halıları, desenleri baskıları, leporelloları (akordeon defterler), yağlı boya çalışmaları ve bir filmi yer alıyor. Bunların yanı sıra değişik dönemlerde kendisiyle yapılmış söyleşilerin video kayıtları da mevcut. Adnan, üretiminde yazı ve resmi kimi zaman harmanlayarak kimi zaman ise birbirinden ayrı kullanarak mevsimleri, manzaraları, işaretleri, hayali gezegenleri, güneşi, ayı ve uyduları yalın tarzıyla yorumluyor; her eser, bu çok katmanlı sanatçının gözlem yeteneğinin ve zengin kimliğinin bir izdüşümü.

Sanatı, kimliğinin renklerinden feyz almış

Ayrı dinlere mensup bir anne-babaya sahip olan gelen Etel Adnan, bunu bir ayrıcalığa dönüştürerek resim ve yazın dünyasına köklerinin izlerini taşıdı. Serhan Ada, Adnan’ın kimliğinin göç, sürgün ve iltica gibi kavramlarla şekillendiğine değiniyor ve sergiyi düzenlerken sanatçının eserlerini bütüncül bir yaklaşımla ele aldıklarını ifade ediyor. Ada, “Etel’in tüm eseri bir şiirdir. Bildiğimiz şiir biçiminde, manzum olmayanlar da dâhil. Zaten tüm görsel eseri de renklerle yazılmış bir şiir değil mi?” diyor. Serginin eş küratörü Simone Fattal ise, sanatçının tek bir çerçeveden bakılarak anlaşılmasının imkânsızlığını dile getirirken şunları ekliyor: “Etel Adnan hem şair, hem yazar, hem halı desinatörü, hem de ressam ve bu yönlerinden yalnızca biriyle anlatılamaz. Tüm özellikleriyle anlaşılmalı, tüm özellikleri birlikte incelenmelidir.”

Etel Adnan’ın yaşam serüveni

11 yaşına kadar evde hep Rumca duyan Etel Adnan, öğrenimine bir Fransız kız okulunda başladı. Daha sonraları, bir yandan okuyup bir yandan çalışmak zorunda kaldı. Okulda öğrendiği Fransızca ile edebiyatla uğraşmaya başlayan Adnan, bu sayede kazandığı bursla Paris’e, Sorbonne Üniversitesine felsefe ve estetik eğitimi almaya gitti. Ardından ABD’ye göç eden ve doktora eğitimine Berkeley ve Harvard gibi tanınmış üniversitelerde devam eden sanatçı, Arap dünyasındaki hareketlilik sürerken 1972 yılında Beyrut’a, kendi deyimiyle ‘sürgünden sürgüne’ döndü. Ancak yıllar önce bıraktığı şehrinde savaş yine ufuktaydı. Beyrut’tan yeniden gönüllü sürgüne, Kaliforniya’ya gitti ve böylece hayatının geri kalanını, Amerika-Lübnan-Fransa üçgeninde sürdürmeye devam etti. 

Resim yapmaya, edebiyata olan ilgisini keşfettikten çok sonra, 1959 yılında başlayan Etel Adnan, eserlerini ilk olarak San Francisco’daki sanat merkezleri ve galerilerde sergilemeye başladı. Beyrut’a geri döndüğü döneme kadar geçen sürede leporello ve kilim dokuma sanatlarına olan ilgisinin farkına vararak bu alanlara yöneldi. Beyrut’ta Al Safa gazetesinde çalışırken Suriyeli ressam Simone Fattal ile tanıştı. Onunla ortak bir atölyede çalışmaya başlayan Adnan, kısa bir süre sonra Lübnan’daki ilk kişisel sergisini Beyrut, Dar-al Fan’da açtı. Onu bienaller ve birçok farklı ülkede ki sergiler takip etti.

Küratör Serhan Ada şöyle anlatıyor: “Etel Adnan, çeşitli karma sergiler vesilesiyle İstanbul’a birkaç kez gelmiş. Son yıllarda yeniden keşfedilen sanatçı, şiirleri bestelenen, yazıları sahnelenen, kitapları yayınlanan, şiirleri resim gibi, resimleri de şiir gibi olan bir kişi. Paris’te, Simone Fattal ile yaşadıkları evleri sanatçı, yazar, şair, yayıncı, besteci ve sıradan insanların girip çıktığı, birlikte yiyip içtikleri bir zamane salonu gibi adeta. Yaşam o evde, sıcaklığı ve bereketiyle adeta eski İzmir ve eski Beyrut’taki gibi akıyor. Ve bu durum Adnan’ın bütün sanatına tutarlı bir şekilde yansıyor; Etel dünyaya ait her şeyle alışverişi olan bir sanatçı.”

Pera Müzesi, salıdan cumaya 11.00-18.00 saatleri arasında gezilebilir. Sergi ayrıca çevrimiçi rehberli tur ile üç boyutlu olarak da gezilebilir.

Detaylı bilgi: [email protected]

Etel Adnan'dan bir mektup

"İzmir yitik bir cennet gibiydi"

Türkiye hep günlük hayatımın arka planında idi. Çocukken Türkçe ve Fransızca konuşuyordum, daha sonra okulum nedeniyle Fransızca baskın çıktı. Fakat ne zaman Şam'daki ailemi ziyarete gitsem, babamla konuşmalarımda Türkçe hep geri geliyordu. Kendimizi çoğu zaman bir Osmanlı ailesi olarak görürdük; zira, babam Harbiye'den kurmay subay olarak mezun olmuştu ve Mustafa Kemal'in sınıf arkadaşıydı. Babamı bir tek Atatürk öldüğünde ağlarken görmüştüm. Birinci Cihan Harbi'nden kısa zaman önce babam İzmir garnizon kumandanı olarak atanmıştı. Doğma büyüme İzmirli genç bir Rum olan annemle orada tanışmış ve evlenmişti. Babam Müslüman, annemse Hıristiyan olduğundan bu sıra dışı bir evlilikti. Babamın doğduğu şehir olan Şam'da da ilk karısı ve üç çocuğu yaşıyordu.
Dolayısıyla İstanbul'da bir sergi açmak benim için biraz eve dönüş gibi. Annem ve babam İstanbul'un soğuğundan ve karından bahsederlerdi. Evdeyken annem ikonasına bakıp sanki en iyi arkadaşıymış gibi Meryem Ana, Panaya ile ‘konuşurdu’. Hayatın bir gizemi vardı.
Gençliğimde İstanbul'da bulundum, ama İzmir'e hiç gitmedim. Evde bizim için İzmir yitik bir cennet gibiydi. Şehirden söz ederken ağlardık. Çocukken ufukta kocaman bulutlar görünce, "Bu İzmir mi?" diye sorardım. Ve ne zaman Beyrut'taki plaja yüzmeye gitsem, "İzmir'e gidiyorum" derdim. Annemin, dünyanın hiçbir yerindeki balıkların kendi memleketindekiler kadar lezzetli olmadığını söylediğini hatırlıyorum. Pazarda arta kalan meyve ve sebzelerin sıhhi nedenlerle her gün denize döküldüğünü anlatırdı. Ona göre, balıklar bunları yedikleri için o kadar lezzetli oluyorlardı. Farklı dinlerden insanların yaşadığı zengin ve mutlu bir şehirdi İzmir. Türk-Yunan Savaşı'nın sonunda, 1922 yılının Eylül ayında çıkan bir büyük yangınla yerle bir oldu.

Etel Adnan, Paris, Aralık 2020

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün