Bıçakla delinmiş bir kariyer: Monica Seles

1993 yılının 30 Nisan günü, Hamburg´da bir meczup kortun kenarına süzülüp de sırtından bıçaklamasaydı Monica Seles tenis dünyasının en büyük kadın tenisçisi olabilir miydi?

Mete YAYLALI Spor
5 Mayıs 2021 Çarşamba

Hamburg, 30 Nisan 1993.

WTA Tier II Citizen Cup.

Çeyrek final maçı.

Günter Parche. 38 yaşında, torna ustası, işsiz. Oturduğu yerden kalktı, kortun kenarına süzüldü. Kort değişimi için yerlerine oturmuş olan kadın tenisçilerden birinin arkasına sokuldu. Elindeki mutfak bıçağını bütün hırsıyla kadının sırtına sapladı. O ana kadar kimse olayın gelişimine dikkat etmedi fakat genç sporcu çığlık atıp yerinden fırlayınca adamı yakaladılar. Bosna-Hersek olaylarından dolayı intikam aldı dediler fakat “Steffi Graf’ın dünya 1 no. unvanını elinden aldı, parlayan yıldızımızı söndürdü, durdurulmalı, ortadan kaldırılmalıydı” dedi.

Monica Seles. 19 yaşında, Yugoslavya vatandaşı (bugün Sırbistan), dünya 1 numarası. Henüz üç ay önce Avustralya Açık finalinde, Parche’nin eyleminin öznesi olan Alman Steffi Graf’ı mağlup ederek bu turnuvayı peş peşe üçüncü defa kazanıyordu. O tarihte 24 yaşında olan Graf ise son üç yıldır Avustralya’dan eli boş dönmüştü. Üstelik de artık dünya kadın tenisinin zirvesinden inmişti. Artık genç bir tenisçi ortalığı kasıp kavuruyordu.

Akli dengesi yerinde olmadığına karar verilen Günter Parche, 1990 yılında German Open finalinde hayranı olduğu Steffi Graf’ı finalde mağlup eden 16 yaşındaki çocuğun tehlike olduğunu hissetti, durdurulması gerektiğine karar verdi, planladı ve üç yıl sonra harekete geçti.

Parche’nin iki eliyle tutup sapladığı 20 santimlik bıçak Monica Seles’in kürek kemiklerinin arasına 1,5 santim saplandı. Ciğerlerinde ya da kürek kemiklerinde bir hasar yoktu. Zaten ilk tedavi ayakta yapıldı sonra hastaneye yetiştirildi. Yarası kısa sürede iyileşti, ayağa kalktı fakat psikolojisi bozuldu, bir daha kendini toparlayamadı ve kortlara dönüşü iki yıl sürdü fakat artık eski formundan çok uzaktı.

Olayın ardından Martina Navratilova, “Eskiden maç sonrası size doğru koşan insanları görüp, imza istiyorlar diye heyecanlanırdınız. Şimdi ise ellerinde kalem mi yoksa bir bıçak mı taşıyorlar diye korkuyorsunuz” diyordu.

 

Unvanını kaybetti

Parche ne ceza aldı? Yüksek oranda kişilik bozukluğu teşhisi kondu, altı ay gözaltında kaldı ve sonra yaralamaya teşebbüs suçundan iki yıl denetimli serbestlikten yararlandı, serbest bırakıldı. Geçen yıllarda birkaç defa felç geçirdi ve bugün hâlâ hayatta. Seles’in avukatları bu cezayı yetersiz buldu, Alman makamlarına defalarca müracaat ettiler fakat karar değişmedi. Seles de bunun üzerine bir daha Almanya’ya adım atmama ve hiçbir turnuvaya katılmama kararı aldı. Bu karar bir şeyi değiştirdi mi? Hayır. Müthiş kariyerine nokta koymak zorunda kaldı, spor hayatı bitti.

Steffi Graf o turnuvada final oynadı fakat İspanyol Arantxa Sanchez Vicario’ya mağlup oldu.

Olayın ardından Kolorado’da bir klinikte tedavisi devam eden Monica Seles için tenisten emekli olduğu ve bir daha oynayamayacağı haberleri çıktı fakat genç sporcu hepsini yalanladı. Buna rağmen temmuz ayındaki Wimbledon’a katılamayacağını ilan etti. WTA bu sırada, bir süre oynayamayacak olan Monica Seles’in dünya 1 numarası olarak yerinin korunması için, olayın bir hafta sonrasında oynanan WTA İtalya Açık sırasında top 25 kadın tenisçi ile görüşme yapıyor ve bunlardan 17’si korumaya karşı çıkıyordu. Karşı çıkanlar arasında yakın arkadaşı Arjantinli Gabriela Sabatini’nin de olması Seles için hayal kırıklığı oldu. Sabatini o turnuvada final oynayacak ve İspanyol Conchita Martinez’e kaybedecekti. Dünya 1 numara unvanını Seles’e kaybeden ve rakip olarak görünen Steffi Graf turnuvaya katılmadığı için oylamaya katılmamış oldu fakat oylamadan haberi vardı, istese oyunu kullanabilirdi ama böyle olmadı. Seles’in unvanının uzun bir süre korunması elbette talep edilmemişti ama makul bir süre, geri dönene kadar bu talihsiz olayın hasarı geçene kadar bir koruma talep edilmişti. Seles cephesinde ise bu kararın hedefinde WTA Başkanı Gerard Smith vardı. Seles’in sağlık durumunu bilerek abarttığı ve bir daha geri dönemeyeceğini oyunculara empoze ettiği, böylece bu kararı aldırıp Steffi Graf’ı yeniden 1 numara koltuğuna oturttuğu iddia edildi. Seles için belki dünya 1 numara sıralamasını kaybetmek önemli değildi ama kaybediş biçimi oyuncuyu çok daha fazla yaralıyordu.

Asıl trajedi ise Günter Parche’nin istediğini elde etmiş olmasıydı. Seles’in fiziksel yaraları hızla iyileşti ama psikolojik yaralar çok daha derindeydi. Seles'in oyun dışı kalmasıyla Graf, 1993 Fransa Açık'tan başlayarak sonraki dört Grand Slam single şampiyonluğunu silip süpürdü. Seles resmi olarak gıyaben "bir numara" olarak listelenmesine rağmen, hızla 1 numaraya yükseldi.

Duygularını içgüdüsel olarak Graf kadar gizli tutan biri için, başa çıkması pek kolay bir durum değildi. Seles'in babası ve antrenörü Karolj daha sonra Graf'ın bir yıl boyunca hiç oynamaması gerektiğini öne sürerek, "bir numaralı bıçak" olarak kabul edilmek istemeyeceğini söyledi. Seles, Graf ve diğer rakiplerinin çoğunun, iyileşirken 1 numaralı sırasını koruması için kendisine oy vermemiş olmasına kızmıştı.

Graf kadın tenisinin en büyük oyuncularından biri miydi? Evet, ama oynadığı dönem konuşulursa en iyisi denemezdi. Monica Seles 16 yaşında dünya sahnesine çıkıp da 1990 Roland Garros kazanana kadar, Wimbledon dışında turun tek hakimiydi. 1991 yılında zirveyi Seles’e kaptırdı. 1990-1993 arası ise, yine Wimbledon dışında, Monica Seles fırtınası esiyordu. Seles devre dışı kalınca 1993-1995 arasındaki dönem, Martina Navratilova’nın dediği gibi “Graf ve yedi cüceler” olarak geçecekti.

Bu talihsiz olay yaşanmasaydı Graf ve Seles arasındaki rekabet nasıl seyrederdi kimse bilmiyor fakat bu kadar kolay olmayacağı görülüyor.

Monica Seles bu dönemi zor atlattı. Babası kanser oldu. Psikolojik bozuklukları had safhaya çıktı. Aşırı yeme bozukluğu baş gösterdi. Normal zamanda düzenli ve sağlıklı yemek yemesine rağmen gizlice abur cubur yemeye başladı, kilo aldı, formunu kaybetti. Bu arada ABD vatandaşlığı aldı ve oraya yerleşti. 1995 yılında tura geri dönmesine rağmen artık eski Monica Seles değildi. Mental olarak kırılgan hale gelmiş, eski hırsını kaybetmişti.

 

Kortlara dönüş

1994 yılında WTA başkanı olan Martina Navratilova, Seles tura geri dönünce kendisini Graf ile eş 1 numara sıralamasına yerleştirdi. Bazı oyuncular buna itiraz etseler de Navratilova zamanında kendisine haksızlık yapıldığını düşünerek geri adım atmadı. Dünya 1 numarası Steffi Graf bu öneriyi desteklese de yılda 12 turnuva mecburiyetinden Seles’in muaf tutulmasını kabul etmedi. Bu durumu dünya 1 numara olan bir oyuncuya ayrıcalık olarak gördü. Geri döndüğü ilk turnuva olan WTA Kanada Açık şampiyonluğunu elde ederken sadece 14 oyun veriyordu. Ertesi ay US Open finalinde Steffi Graf’ı geçemedi. Fakat 1996 Avustralya Açık zaferi kendisinin dördüncü ve son Grand Slam turnuvası olacaktı. 1996 US Open finalinde ezeli ve ebedi rakibi Steffi Graf’a bir kez daha mağlup oluyordu. 1998 Roland Garros’tan birkaç hafta önce babası ve antrenörü Karolj kanserden öldü. Finale gidene kadar o günün 1 numarası Martina Hingis’i mağlup eden Seles, finalde Sanchez-Vicario’ya takılıyordu.

1996 Atlanta ve 2000 Sydney Olimpiyatlarında ABD formasını giydi, Sydney’de bronz madalya aldı. 2003 yılına girerken ayak bileğinden sakatlandı fakat Roland Garros’a yetişti, hala sakatlığı tam geçmemişti ama korta çıktı ve ilk turda elendi. Bütün kariyerinde ilk defa bir Grand Slam ilk turunda eleniyordu.

Vakit gelmişti…

Bir daha hiç resmi turnuva oynamadı. Buraya kadardı.

2008 yılında sessiz sedasız, basit bir duyuru ile tenis sporuna veda ettiğini dünya öğrendi.

Ailesi ile gittiği yazlıkta iki hafta boyunca tenis oynayıp bu spora aşık olduğunda beş yaşındaydı.

Hem forehand hem backhand çift el vuruşlarıyla baseline oyunu dendiğinde örnek alınan bir sporcuydu. 150 kilometre hızla servis attığında, rakiplerinin fileye gelmesine izin vermediği tabanca gibi seri vuruşlarında, müthiş hızlı bacaklarıyla kortun her yerinden çıkardığı toplarda bütün dünya onu hayranlıkla izledi. Dünya onu gördüğünde 16 yaşındaydı ve 1990 Roland Garros turnuvasını kazanan en genç sporcuydu. Bundan bir yıl sonra dünya kadın tenisinin zirvesinde tek başınaydı. Her topa vuruşunda çıkardığı ses daha sonra Serena Williams ve Maria Sharapova’ya da ilham verecekti.

Müthiş bir kariyer, bir delinin bıçak darbesiyle sona eriyordu.

Tenisi en iyi oynayan atlet değildi belki. Fakat solak bir atlet olarak çift el forehand ve backhand ile baseline üzerinden müthiş bir hücum oyuncusuydu. Kortun istediği her noktasına istediği sertlikte vuruş yapabilen ender oyunculardandı. Topa yerden kalkarken vuran ve böylece rakiplere nefes aldırmayan bir stili vardı.

1993 yılının 30 Nisan günü, Hamburg’da bir meczup kortun kenarına süzülüp de sırtından bıçaklamasaydı Monica Seles tenis dünyasının en büyük kadın tenisçisi olabilir miydi? Dünya bunu hiçbir zaman öğrenemeyecek.

Şampiyondan trajediye uzanan bir öyküdür bu…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün