Where is my money?*

2008 krizinde başta FED olmak üzere dünya merkez bankalarının getirdiği en önemli çözüm para basmak oldu. Şimdi korona virüsü nedeniyle oluşan darboğazın ardından merkez bankaları yine trilyonlarca dolar para basarak bu krizi atlatmaya çalışıyor. Peki bu basılan paralar nerde?

Kadirhan ÖZTÜRK Ekonomi
16 Eylül 2020 Çarşamba

2000’lerin başında FED başkanını kimse bilmezken, geçtiğimiz on yılda ülkemizde dahi herkesin Bernanke’yi, Yellen’i konuştuğu bir döneme girdik. Tam işler yoluna gidiyor gibiyken çıkan ticaret savaşları ve ardından pandemiyle birlikte gözler tekrar merkez bankalarına çevrildi. 

Merkez bankalarının son 15 yıldır yaptığı şey, kriz ortamı oluştuğunda, insanlar para harcamaktan imtina ettiklerinde, piyasaya ciddi miktarlarda para sürerek, insanların para harcamasını teşvik etmek. Daha sonra ekonomiler bu krizi atlattığında, piyasaya toparlanması için verilen bu paraları yavaşça geri çekerek, ekonomiyi kurtarmak. Teoride ne kadar da mantıklı değil mi? Fakat ne yazık ki uygulanan bu politikalar teorideki kadar işe yaramadı, ekonomiyi batmaktan kurtardı ancak o kadar. 

Merkez bankalarının para basması demek, aslında bildiğimiz anlamda kağıdın üzerine mürekkeple bastığı paralar değil. Bahsettiğimiz bu parasal genişlemelerin çok büyük kısmı elektronik ortamda yapılıyor. Bankalar aracılığıyla bu para finansal sisteme entegre edilmeye çalışılıyor. 

Merkez bankaları, bankalara kredi musluklarını açtırarak, çok düşük faizli borç vererek, ekonomiye bu paranın girmesine teşvik ediyor. Fakat bu parayı kullanan kişi ve kurumlar, aldıkları bu neredeyse sıfır faizli kredileri direkt olarak reel sektöre yatırmak yerine, çeşitli finansal araçlara yatırım yapmayı tercih ettiler. 

Merkez bankalarının teoride harika görünen politikasının, gerçekte tam olarak işe yaramamasının ana nedenlerinden biri bu oldu. 

Rakamlara baktığımızda, hem şirketlerin karlılıkları, hem küresel ekonomik büyüklük, borsa performanslarının genel itibari ile çok altında kaldı. Şöyle düşünün; elinizde büyük bir para olan yatırımcısınız. Bir çikolata fabrikası kurmak ya da çikolata fabrikasına borsada yatırım yapmak üzere 2 seçeneğiniz var. Temelleri dahi atılmamış bir fabrika kurmaktansa, günahıyla sevabıyla halihazırda S&P 500’de daha diğer herhangi bir borsada işlem gören bir şirkete yatırım yapıyorsunuz. Herkes bunu yaptığında hisse senetlerinin değeri aşırı yükselmiş oluyor. 

Bir kısım yatırımcı da, elindeki bu düşük faizli parayla konut vb. gayrimenkul almayı tercih ediyor. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde gayrimenkul fiyatları oldukça yüksek. 2008 mortgage krizinin kayıpları çoktan telefi edildi. 

Altının son dönemdekini yükselişinin nedenlerini, bir diğer yazımda detaylı olarak açıkladım. Benzer sebeplerle altın fiyatları da yükseldi. 

Sonuç olarak; basılan bu paralara ulaşabilme gücü olan sınıf bu paralarla kendi çıkarlarını maksimize edecek yatırımlar yapıyor. Bu nedenle de varlık fiyatları, ayrım gözetmeksizin hızlı yükseliyor. Diğer tarafta ise ekonomideki bozukluklarla mücadele etmeye çalışan orta ve alt sınıf var. Basılan paralarla artan varlık fiyatları  tüm dünyada orta üst sınıfı dahi zorlayacak seviyeye geliyor. Zaten bu politikanın işe yaramadığını, helikopter para söylentilerinden anlıyoruz. Helikopter para, devletin bir kereye mahsus tüm vatandaşlarına belli bir miktar parayı karşılıksız olarak vermesi demektir. Parasal genişlemeler işe yarasaydı, helikopter paraya gerek kalmayacaktı.

Aslında belki de en önemli kısım, artık dünyanın klasik anlamda bir ekonomik büyüme için yeni bir teknolojik atılıma ihtiyacı olduğu. Bu paralar yeni bir yatırıma gitmek yerine, borsaya mevcut şirketlere gitmeyi tercih ediyorsa, bunun bir nedeni var. Şu anda üretkenlik faaliyetlerimiz sıkıştı. Robotik devrimin bir sonraki aşamasına kadar, yani üretkenlik oranımızı ciddi şekilde değiştirecek bir sonraki sanayi devrimine kadar, bu gibi parasal genişleme politikalarının verdiği nefeslerle idare etmek zorunda kalacağız.

 

*param nerede?