Kusursuz virüs!

Mete YAYLALI Spor
1 Temmuz 2020 Çarşamba

31 Aralık 2019 - Çin’in Vuhan şehrinden gelen bir haberin 6 ay içinde bütün dünyada panik yaratacağını, bütün dengelerin ve hayat tarzının değişeceğini, ekonomik bir kasırgaya neden olacağını kimse tahmin bile edemezdi. Zatürre benzeri bir virüs yayılıyordu, hiçbir başka virüse benzemeyen korona (Taç) virüslerinden biriydi. Kısa sürede bütün dünyaya yayıldı. Bir milyon kişiye bulaşması 71 gün, sekiz milyondan dokuz milyona bulaşması ise sadece sekiz gün sürdü. İlk günlerde tek haneli sayılar olan vaka sayısı artık günde binlerle ifade ediliyor. Can kaybı ise kısa sürede 50 bine ulaştı. Altı ayın sonunda bugünkü son durumda can kaybı ise 500 binin üzerinde.

11 Mart 2020 - Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ-WHO) vaka sayısının ülkeler bazında hızla artması ve ölüm oranlarının yükselmesi üzerine pandemi (salgın) ilan etti. 

Pandemi ilan edilebilmesi için DSÖ üç kriter varıyor:

λ Nüfusun daha önce maruz kalmadığı bir hastalığın ortaya çıkışı

λ Hastalığa sebep olan etmenin (virüs) insanlara bulaşması ve tehlikeli bir hastalığa yol açması

λ Hastalık etmeninin insanlar arasında kolayca ve devamlı olarak yayılması

Sonra panik başladı…

DSÖ epeyce eleştirildi çünkü küresel bir uyarı ve tedbirler için 71 gün beklendi halbuki bütün salgın verileri güvenilir kaynaklar ile konunun uzmanları tarafından anlık bildiriliyordu. Bazı ülkeler kısmen, bazıları da tamamen kapanmaya gitti. İsveç gibi örnekler hatta başlangıçta İngiltere, kapanma taraftarı değildi çünkü salgını kontrol altına alabilmenin yollarından birinin kitle (sürü) bağışıklığı olduğu biliniyordu. İngiltere, vaka ve ölüm sayıları hızla artmaya başlayınca vazgeçti ve ülkeyi karantinaya aldı. İsveç hâlâ serbestlikte ısrar ediyor.

Korona virüsü ya da daha teknik adıyla COVID-19 (Virüs 2019 yılında ortaya çıktığı için 19 sayısı kullanılıyor) için Perfect Virus - Kusursuz Virüs diyorlar. Tanımlamanın kaynağı da, Perfect Storm - Kusursuz Fırtına. 1850 yılında İngiltere’deki bir fırtınayı oluşturan parametreler üzerinden bu tanımlama yapılmış. Ender bir araya gelen meteorolojik olayların hep birlikte fırtınanın gücünü ve etkisini alışılmadık biçimde ağırlaştırıp tahrip gücü büyük bir vaka haline getirmesine bu ad verilmiş. 2000 yılında da aynı isimle bir film çekilmişti. Meteoroloji yanında “en kötü senaryo” anlamında da kullanılan deyimin COVID-19 için kullanılması da çok yanlış olmuyor.

Virüsün ortaya çıkmasından neredeyse altı ay, küresel bir salgın ilanından da üç ay geçmesine rağmen bugün hâlâ uzmanlar, bırakalım tedavi ve önleyici ilaçları, henüz nasıl bulaştığı konusunda bile tam bir görüş birliğine varmış değil. Tek bilinen ‘insandan insana’ damlacık yoluyla bulaştığı. Bundan sonrası ise karışık. 

Havada asılı kalıyor, havada asılı kalmıyor, bir metre mesafe sonra 1,5 metre oluyor ama uluslararasında 6’ yani 1,8 metre olmadı 2 metre mesafe gerekiyor, metal eşyalarda şu kadar kalıyor da plastikte bu kadar kalıyor, market poşetlerinde kalıyor, açık havada bir şey olmuyor ama kapalı klimalı ortamlarda hızla yayılıyor.

Eller sürekli yıkanıyor, sabun yeterli oluyor, sabun yetmez antibakteriyel sıvılar kullanılıyor (virüs bir bakteri değildir ama kimin umurunda), hiçbirine gerek yok kolonya yeterli oluyor. Maskesiz dışarı çıkılmıyor, fakat sürekli maske takmak da zararlı oluyor, maske çeneye takılıyor, maske kola takılıyor, maske alına takılıyor, maske takılmıyor. 

20 yaş altına ve 65 yaş üstüne bulaşıyor, aradakilere bulaşmıyor, toplu taşımada bulaşıyor, AVM’lerde bulaşmıyor, uçakta bulaşmıyor fakat sinema tiyatro gibi kültürel faaliyetlerde bulaşıyor. 

65 yaş üstü eve kapatılıyor fakat ölenlerin yüzde 90’ı da bu yaş grubundan oluyor, nasıl oluyor kimse bilmiyor. Önce 20 yaş altına bulaşıyor sonra 18 yaş altına bulaşmaya karar veriyor. Hafta içinde bulaşmıyor, hafta sonunda bulaşıyor.

İnsandan insana bulaşıyor fakat futbolculara bulaşmıyor. Sahaya çıkarken ve seremonide sosyal mesafeye dikkat ediliyor çünkü orada bulaşıyor fakat sahada omuz omuza mücadelede virüs kaçıyor. Futbolcu sahaya tükürüyor sonra futbolcu yere düşüp tükürüğe bulaşıyor ama virüs orada yok zaten.

PCR testi denilen bir test yapılıyor ki hasta mısın değil misin anlayabilsinler. Testin doğruluk oranına yüzde 60 diyorlar, işler karışıyor. Test yapıyorsun negatif çıkıyor fakat bütün semptomları gösteriyor, hastane tedaviye alıyor ama teste güvenildiği için hasta bir vaka olarak kayıtlara geçmiyor. Test yapıyorlar negatif çıkıyor, sonra bir daha yapıyorlar negatif çıkıyor ve son testi yapıyorlar pozitif çıkıyor ve demek ki sen hastasın diyorlar.

Böyle bir virüsün aslında hiç var olmadığı, egemen güçlerin bir oyunu olduğu, gripten çok daha fazla insan öldüğü, sigaradan da insanların öldüğü gibi uçuk kaçık ne kadar düşünce varsa ortalık yere saçılıyor ve işin garibi de buna milyonlarca insan inanıyor. Gerçi dünyanın aslında düz olduğuna da inananlar var ama o kimseyi öldürmüyor.

Ölüm oranı yüzde 2 diyorlar ama ailenden birisine bulaştığında oranın yüzde 100 olacağı kimsenin aklına gelmiyor çünkü herkesin matematikle ilişkisi dört işlemden öte değil.

Diğer taraftan salgının yayılmasını önlemek ve toplumu korumak için eve kapatmak da çözüm olmuyor çünkü insanların borcu harcı ödemesi var, yaşaması eve ekmek götürmesi lazım. Devlet destek olsun evde oturalım diyorlar ama, bizi boş verin bizde zaten güç yok ama gelişmiş ülkeler bile bunun altından kalkamıyor ve kapılar açılıyor herkes işine gücüne gidiyor. Hastalıktan ölmek mi açlıktan ölmek mi ikileminde ekonomi hep baskın.

Yani bir karanlıkta el yordamıyla ilerlemeye çalışıyor dünya.

Bu virüsü kusursuz yapan işaretlerden biri elbette yapısı. Diğer bilinen ve hatta 1918 İspanyol Gribi ile SARS-MERS gibi virüslerden farkı, taşıyıcının hiçbir semptom göstermeden başkalarına bulaştırması. Taşıyıcı hiçbir şekilde etkilenmeden onlarca insana bulaştırıyor ve onlar da onlarca insana aktarıyor. Kimde virüs var kimde yok bilinmeyebiliyor ama sende bir anda çıkabiliyor. Bağışıklık sistemi güçlü olanlar hafif semptomlarla ya da semptomatik bir şekilde atlatırken bulaştırdığın birisi yoğun bakımda günlerce makineye bağlanıp tavanı seyredebiliyor. Virüs ile tanışıp atlatanlar antikor geliştirip yeni bir tanışmaya koruma kalkanıyla girerken, yüzde 8 gibi bir oranda antikor oluşmadığı da gözleniyor, kayıtlara geçiyor. Yani hastalığı atlattıysan bir daha olma ihtimalin var ama bunun içinde test yapılıyor zaten.

 

SPOR DÜNYASI

Spor dünyası DSÖ salgın ilanıyla kapılarını kapatıyordu. Bir sporcuda pozitif çıkınca dünyanın en büyük spor endüstrilerinden NBA hemen kapandı. Tabii diğer spor organizasyonları da tedbirini aldı, organizasyonları iptal etti, sporculara yasak getirdi. Gerçi yasak getirmesinin bir önemi yok çünkü virüsün üst solunum yollarına yerleşip hasar verdiği ve hatta sonrasında kalp ve böbrek dokularında da kalıcı izler bıraktığı dünya tıp otoritelerinin raporlarında yer alıyor. Profesyonel bir sporcunun hayatını bitirecek bir virüs bu ve herkes çok tedbirli davranıyor.

Futbol, basketbol ve voleybol gibi birçok temaslı spor dalındaki tehlikenin yanında tenis en masum spor olarak görünüyor. Bir kortta iki sporcu arasındaki mesafenin 20 metre olduğu düşünülürse pek bir tehlike yok tabii. Fakat burada başka tehlike faktörleri var. Öncelikle hâlâ bulaştırır mı bulaştırmaz mı yarışmalarının yapıldığı top. Topu eline alıyorsun sonra rakibine atıyorsun, elinden topa oradan da rakibe bulaşıyor! Bunu engellemek için herkes kendi topunu getirsin, herkes kendi topuna dokunsun rakibin topunu ayakla ya da raketle karşıya atsın, bençler kaldırılsın, double oynanmasın, bir kortta en fazla dört oyuncu olsun, antrenmanlarda grup dersleri olmasın, antrenörler kortların hijyen şartlarından sorumlu olsun, tuvaletler sadece acil durumlarda kullanılsın, soyunma odaları ve duşlar kapansın gibi bir dizi önlem alınıyor. Elbette bunların hepsi kort içinde geçerli. Kortun dışında, öncesinde ve sonrasında ne oluyor? 18 yaş altına virüs bulaşıyorsa 18 yaş altı nasıl korta giriyor? 65 yaş üstü riskli grupsa nasıl oynayacak bu insanlar?

 

İLK TURNUVA VE SONUÇLARI 

İşte bunların cevabını geçtiğimiz günlerde Sırbistan ve Hırvatistan’da düzenlenen Adria Tour Tenis Organizasyonu verdi. Dünya 1 numarası Sırp Novak Djokovic tarafından düzenlenen özel turnuvaya katılanlardan Bulgar Grigor Dimitrov, Borna Coric ve Viktor Troicki ardından önce kondisyoneri sonra kendisi ve eşi ile son olarak da antrenörü Goran Ivanisevic testleri pozitif çıkıyordu. Tenis dünyası bir anda Sırp yıldıza cephe aldı ama aslında olay sadece kortta geçseydi buralara gelmeyecekti. Tribünler doldu taştı, double maçları oynandı, çocuklarla etkinlikler yapıldı ve son olarak da gece kapalı alanda turnuva partisinde vur patlasın çal oynasın eğlencenin sabahı herkes bambaşka bir döneme girdi.

Elbette herkes Djokovic’e bu organizasyonu yapmamasını söylemiştir fakat “devletin izin verdiği sınırlar içinde kaldık” ifadesi de Sırbistan’da salgının kontrol altına alındığına inanıldığını mı gösteriyor acaba? Tribünlerin dolup taşmasına kimse sesini çıkarmamış anlaşılan. Djokovic’in ve ailesinin salgın sırasındaki açıklamaları da dünya basınında yankı uyandırıyordu. Aşıya karşı olduğunu ve aşının bir çözüm olmadığını söyleyen Sırp yıldız “Aşı zorunlu hale gelirse turdan çekilebilirim” derken ilave ediyordu “Pozitif düşünceyle suyu bile temizleyebilirsiniz!” Eşi Jelena virüsün 5G teknolojisiyle yayıldığını iddia ederken babası da Dimitrov’un enfekte olarak kim bilir nerelerde ne yapıp da turnuvaya gelip herkese bulaştırdığını söylüyordu. Novak’ın antrenörü eski ünlü tenisçi Goran Ivanisevic olaylar karşısında sporcusunun linç edildiğini ve bunu hak etmediğini yazarken son açıklamasında on gün içinde iki testin negatif çıktığını fakat son test pozitif çıkınca karantinaya girdiğini duyuruyordu.

Bu örnek bize gösteriyor ki kusursuz bir virüsle karşı karşıyayız. Testler negatif çıksa aslında pozitif olma ihtimaliniz var güvenmeyin. Tenis en masum spor gibi görünse de eğer önlemleri almakta ihmalkâr davranırsanız virüsle tanışmanız işten bile değildir. Hayat bir şekilde devam etmeli, hayatımızı bir süre daha korkarak ve her an virüsle tanışacakmış gibi önerilen bütün önlemleri ve çok daha fazlasını alarak sürdürmeliyiz. Ne kadar sürecek bu durum? Henüz kimse bilmiyor fakat ortalama iki yıl daha tehlikenin yanı başımızda olacağı enfeksiyon uzmanlarının görüşü.

Bu arada ülkemizden en dikkat çekici veriler de dünyayı şaşırtmaya devam ediyor. Vaka sayımız nüfusa göre çok az, can kaybımız da öyle. İyileşen sayımız vaka sayısını bir ara geçmişti şimdi dengelendi ama yine çok başarılı. Halkımız bütün disipliniyle tedbirleri alıyor, kurallara uyuyor olmalı ki bu başarıyı yakalıyoruz. Tenis camiasında vaka görülmüyor, gerçi hiçbir spor dalında vaka yok. Hayat olabildiğince normale döndü ve hızla normalleşiyoruz. Yoksa Türk geni iddiası doğru mu?

 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün