“Jetgillerin yaşantısına yaklaşmamız için daha büyük sorunların çözülmesi gerek”

Türkiye’de başladığı havacılık ve uzay eğitimine, daha sonra Amerika’da devam eden Ersin Anjel, günümüzde NASA’da insansız hava taşıtlarının güvenlik yazılımlarını yapıyor… Ersin Ancel ile Nışantaşı’nda başlayan maceralı hayatını ve NASA’daki çalışmalarını konuştuk.

Dora NİYEGO Toplum
20 Mayıs 2020 Çarşamba

Rıfat Bali’nin ‘This is My New Homeland’ kitabında hayatınızı okuduktan sonra sizinle röportaj yapmak istedim. Öncelikle okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

1982 yılında İstanbul’da doğdum. 2005 yılında Amerika’ya gelene kadar Nişantaşı’nda ikizim Selin, ablam Beril ve annem Etel ile yaşadım. Ortaokul ve lise öğrenimimi Saint Michel’de tamamladıktan sonra, İstanbul Teknik Üniversitesinde Uçak Uzay Mühendisliği dalında lisans eğitimimi yaptım. 2005 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra, yüksek lisans yapmak için Virginia’ya gittim ve Uçak-Uzay Mühendisliği (Aerospace Engineering) eğitimime devam ettim. 2007’de Mühendislik Yönetimi ve Sistem Mühendisliği (Engineering Management and Systems Engineering) dalında doktora eğitimine başladım ve 2011’de mezun oldum. Mezun olduktan sonra, üniversitede okurken çalıştığım projelerin de katkısıyla, NASA Langley Araştırma Merkezinde (Langley Research Center) kontratlı çalışmaya başladım. 2014 yılında ise, federal kadroya atandım. Bu arada, Amerika’da tanıştığım kız arkadaşımla, 2010’da evlendim, dört yıl sonra da kızımız Leia doğdu. Virginia şehrinde on farklı adreste yaşadıktan sonra, sonunda Yorktown şehrinde yerleştik.

Ortaokul ve lise yıllarınızda Yahudi olmanızdan dolayı herhangi bir sorunla karşılaştınız mı?

Açıkçası, o dönemlerde bu konuda hiçbir rahatsızlık duymadım, zira Nişantaşı’nda yaşıyordum. Saint Michel’de okuduğum için, gerek okulda gerekse sosyal yaşantımda birçok Yahudi arkadaşım oldu. Okulda da farklı dinlerden çok sayıda öğrenci olduğundan, Müslüman arkadaşlarımdan Yahudi olduğumu saklamak ihtiyacını duymadım. Üniversiteye girdikten sonra, daha önce bir nevi suni bir fanus içinde yaşamış olduğumu fark ettim.

Üniversite yıllarınızda farklı kültürler ve görüşleri insanlarla tanıştınız. Onlarla arkadaşlık etmek nasıl hissettirdi?

Yaşantımın en keyifli süreci olarak gördüğüm üniversite yıllarımda, ülkenin her tarafından gelen birçok farklı genç ile tanıştım, fanusumdan çıkıp yeni deneyimler yaşadım. Bu süreç içinde maalesef eski arkadaşlarımın çoğuyla ilişkim kesildi. Çok eski çocukluk arkadaşlarım hariç, yakın arkadaşlarımın tamamını üniversitede tanıdım. Sol ve sağ görüşe ait gençlerle hayatımda ilk kez devlet politikalarını tartıştım. Belki de çevremde açık görüşlü insanlar olması nedeniyle çift kimliğimi saklama ihtiyacı duymadım. 

 

YURT DIŞINA GİDİŞ

Yurt dışına gitmeyi ve orada eğitiminize devam etmeyi neden istediniz?

Yurt dışına gitmek istememin birkaç farklı nedeni oldu. En başta, genel olarak bulunduğum ortamdaki yaşantıya ayak uyduramamaktan kaynaklanan rahatsızlık beni yurt dışına itti. Özellikle trafik, nüfus yoğunluğu ve güçlünün sözünün geçtiği bir ortamda kendimi yeterince güçlü hissetmiyordum. Tuttuğunu koparan, tartışarak da olsa hakkını koruyabilen bir yapım yok ne yazık ki. Bunun yanında, lisans eğitimimin uçak-uzay alanında olması, spesifik iş olanaklarının çok kısıtlı olması ve yüksek rekabete dayanmasından dolayı, olanakların daha fazla olduğu Amerika ve Kanada’da şansımın daha yüksek olabileceğini düşündüm. Çok uzak ihtimal olsa bile, lise yıllarımdan beri gözüm hep NASA’daydı. Son olarak da, ablam Beril’in Amerika’da yaşıyor olması, yurt dışına gitmek istememe etken oldu.

Amerika’da hangi üniversiteye girdiniz? İlk yıllarınızda çevreye uyum sağlamakta zorlandınız mı?

Amerika’da Virginia’nın Norfolk şehrinde Old Dominion Üniversitesine girdim. Bu okul, Türkiye’de (ve hatta Amerika’da) çok bilinmeyen bir okul ama Türk akademisyenlerinin ve Türk Hava Kuvvetlerinin çokça tercih ettikleri bir üniversite. İlk birkaç ay tabii ki çok kolay olmadı. Örneğin dindar Türk öğrenciler ile yakınlık kuramadım, sanırım Yahudi olmam ilk kez Amerika’da sıkıntı yarattı. Aynı zamanda, bir yandan lisana, yeni kültüre ve göreneklere ayak uydurmaya çalışmak, diğer yandan özellikle ailemden ve arkadaşlarımdan uzakta olduğumdan, akademik başarı yakalamak zor oldu ilk sene. Amerika’ya geldikten kısa süre sonra tanıdığım kız arkadaşım ve ailesi ortama uyum sağlamama yardımcı oldu ilk yıllar. 

Uyum sağlamakta ve Amerika’da yaşantınıza devam ettirebilmekte kız arkadaşınızın (şimdi eşiniz) ne gibi etkileri oldu?

Buraya geldikten iki ay sonra eşimle tanıştım. Sıfırdan bir hayat kurmaya başladığınızda, en ufak bir başarı bile gözünüze çok önemli görünür. Eşimle tanıştığım gün ehliyetimi almıştım ve hayatımdan çok memnundum zira öğrenci vizesiyle Amerika’da bulunan birisinin onlarca evrağı bir araya getirip saatlerce devlet dairelerinde beklemesi gerekiyor. Hâlbuki burada her gencin 15-16 yaşına geldiğinde lisede aldığı ekstra dersler sayesinde, araba kullanmak kolaylıkla edinebildiği bir hak. Yabancı bir ülkede banka hesabı açmak, elektrik, telefon, su bağlatmak, araba almak gibi pek deneyimim olmayan konularda, daha sonraları eşimin ve ailesinin çok yardımını gördüm. Son olarak da, yabancı dil eğitimim ağırlıklı Fransızca olduğundan İngilizceye hakimiyetim oturana kadar, günlük ve akademik yaşantımda sıkıntılarım oldu, bu süreçte de eşimin çok büyük katkıları oldu.

 

NASA HAYALİ

En büyük hayalinizin NASA’da çalışmak olduğunu belirtmişsiniz. Havacılık Mühendisliği üzerinde master yaptınız. Master eğitiminizin sonunda iş bulup maddi durumunuzu yola koyabildiniz mi?

Evet, NASA’da çalışmak daha lisede ÖSS tercihlerini yaparken bile aklımda olan bir şeydi ama gerçekleşebileceğine hiç ümidim yoktu açıkçası. Hatırlarsanız Cem Yılmaz’ın uzay dalında hayalleri olan öğrenciye söylediği, “Şimdiden zıplamaya başla, ancak aya gidersin” şakası da pek yardımcı olmadı ve haliyle hayallerimi pek uluorta beyan etmezdim. NASA’nın Amerika’da, sayısı onun üzerinde merkezleri ve ayrıca büyüklü küçüklü laboratuarları var. Okul seçimimi yaparken başvurduğum üniversitelerin NASA ile anlaşmalı projelerine dikkat ettim. Bunun yanı sıra, NASA’nın belli başlı rüzgar tünellerinin yönetimini üstlenen mühendislerin aynı zamanda yarı-zamanlı ders verdikleri okullara yoğunlaştım. Old Dominion hem mesafe olarak NASA Langley Araştırma Merkezine çok yakın, hem de NASA içinde aktif ve emekli yüksek seviye yöneticilerinin ders verdiği bir okul. Bu nedenle havacılık masterımı bu okulda yaptım. Mezun olduktan sonra da, çalışma yaşamına atılmak istedim fakat yabancı öğrencilerin havacılık ve savunma sanayinde çalışma izni olmadan iş bulmaları çok zor. Birçok şirket ile görüştükten sonra, alanımda çalışmak için ön koşullardan birinin vatandaşlık, diğerinin ise güvenlik soruşturması (security clearance) sahibi olmak olduğunu fark ettim. Bunun üzerine alanımı biraz genişletip mühendislik yönetimi üzerine doktora yapmam gerektiğini anladım. Doktora yaparken, okulda araştırma görevlisi olarak çalışarak hem deneyim kazandım, hem de maddi yönden bağımsızlığımı kazandım. Sonrasında, kız arkadaşımla evlenerek, önce çalışma izni aldım, sonra da Amerikan vatandaşlığına geçtim. Sonunda, doktora komitemde yer alan NASA mühendisi, çalışmalarımı beğenip bana kontratlı iş teklifinde bulundu ve böylece 29 yaşıma geldiğimde “büyüyüp” gerçek işime başlamış oldum. 

NASA’da uzun yıllardır çalışıyorsunuz. Biraz da iş tecrübelerinizden bahseder misiniz?

NASA’da işe başlamadan önce master eğitimimi yaparken, NASA’nın Wallops Uçuş Merkezinden iki adet ‘yörünge altı roket deneyi’ gerçekleştirdik. O projelerde birkaç takımı yönettim. İlk deneyde amacımız yerçekimsiz ortamda kanser araştırması yapmak, ikincisi de aynı ortamda kablosuz iletişim gerçekleştirmekti. Bu roketler, Soğuk Savaş’tan kalma kıtalararası balistik füzelerin motorları idi, ve yaklaşık 10+ metre yükseklikte olup, 1500+ kilo ve 150 kilometre ve üzerine erişebiliyorlar. Daha sonra, doktora araştırmam kapsamında NASA ile 18 ay boyunca ortak bir proje yürüttük ve bu proje daha sonra doktora tezimi oluşturdu. Mezun olduktan sonra ise, kontratlı olarak NASA Langley Araştırma Merkezinde işe başladım. İlk üç yıl havacılık, toplu taşıma ve uçuş emniyeti üzerinde çalıştım; farklı kazaları modelleyip NASA’nın kısa ve orta vadede yatırım porfolyo belirlemesine yardımcı oldum. Daha sonra 2014 yılında NASA’da kadrolu olarak işe başlayıp insansız hava taşıtlarının (drone) güvenlik sistemlerine yöneldim. Son beş yıldır hem insansız hem de kişisel hava taşıtları (air taxi ve urban air mobility olarak geçiyor) için güvenlik yazılımı üreten iki projenin yöneticiliğini yapıyorum. Amacımız pilotsuz uçan arabalarla şehir içinde uçuş yapıp çatılarda konumlandırılmış dikey havalimanlarına inip havalanmak ve böylelikle yoğun şehir merkezlerindeki trafiği azaltmak. Tahmin edersiniz, çok farklı alanda büyük sorunların çözülmesi gerek Jetgil’lerin yaşantısına yaklaşmamız için.

Amerikan vatandaşı olmanız hayatınıza ne gibi artılar kattı?

Vatandaşlığa geçmeden üç yıl önce yeşil kartım vardı, oturma ve çalışma izni geldikten sonra birçok sorun ortadan kalktı. Öte yandan NASA’da (ve diğer federal araştırma kurumlarında da) uluslararası çalışanlar birçok kısıtlamaya maruz kalıyor. Mesela ilk birkaç yıl, NASA kampüsü içinde refakatçi bir çalışanın yardımıyla hareket edebildim ve sadece belli başlı binalar ve bilgisayar sistemlerine erişimim vardı. Ayrıca cart mavisi rengindeki kimlik kartım herkese Amerikalı olmadığımı gösteriyordu. Amerikan vatandaşlığı, kadrolu devlet çalışanı (federal civilian employee) konumuna geçmek için ilk şart, zira yabancı araştırmacılar sadece NASA ile ilişkisi bulunan şirketlerde kontratlı çalışabilir. Vatandaşlık bazı kısıtlamalar da getiriyor bir yandan. Sadece Amerikan pasaportu ile seyahat etmeniz gerekiyor, Türk pasaportunu elinizden almıyor fakat seyahat için kullanmanızı yasaklıyor ve ayrıca Türk seçimlerinde oy kullanamıyorum artık.

Yaşadığınız tüm zorluklara rağmen, şimdi Amerika’ya gitmekle doğru bir karar verdiğinize inanıyorsunuz. Ancak İstanbul’u da özlüyorsunuz. İstanbul’da yaşamaya devam etseydiniz, yaşantınızın nasıl olacağını düşünüyorsunuz?

Evet, yaklaşık 15 sene önce başlayan serüvenime dönüp baktığımda, çok doğru bir karar verdiğime inanıyorum. Anavatanımla ilişkimi, dilimi, kültür ve göreneklerimi elimden geldiğince devam ettirmeye çalışsam da günlük yaşamda zor oluyor ve tabii özlem de kaçınılmaz oluyor. Ailem ve az sayıda bile olsa, arkadaşlarımın eksikliği de çabası. Ne yazık ki Türkiye’ye sadece 2-3 yılda bir gidebiliyoruz artık. Ve yine ne yazık ki her gittiğimde İstanbul’u bıraktığımdan daha farklı, tanınamaz halde buluyorum. Cevaplaması gerçekten zor bir soru bu çünkü havacılığı ve mühendisliği çok seviyorum, eğer İstanbul’da kalsaydım sanırım bir havayolunda çalışırdım ama mühendislik yapmak için Ankara daha uygun bir yer olurdu, herhalde orada bulurdum kendimi. Buradaki daha sıradan, daha yavaş, daha emin ve daha görgülü (ama çok sevdiğim) yaşantıya da oldukça uzak olurdum sanırım.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün