Comédie-Française’de bir Yunan Tragedyası ‘Electre/Oreste’

Erdoğan MİTRANİ Sanat
20 Mayıs 2020 Çarşamba

Comédie-Française’in Avignon’u ayağa kaldıran nefes kesici ‘Les Damné’sinden üç yıl sonra Ivo Van Hove, konusu yine insanın kanlı bir katile dönüşebilmesi olan, Evripides’in‘Elektra’ve ‘Orestes’tragedyalarının tek bir oyun olarak uyarlandığı ‘Électre/Oreste’ile topluluğa döner. ‘La Comédie continue! / Comédie devam ediyor’ başlığıyla yedi haftadan beri aralıksız olarak her gece geçmişte sahnelenmiş bir oyununu yayınlayan Comédie, ilk kez 2019’daki bu yepyeni çalışmasını geçen hafta bizlere izleme ayrıcalığını yaşattı. Üstelik davet edildiği Epidauros Antik Tiyatrosu için Temmuz 2019’da yeniden yorumlanan sahnelemeyle.

Yayının ardından, bizler gibi evinde karantinada olanIvo Van Hove ile telefon bağlantısı kurulduğunda yönetmen, 25 yüzyılın ardından günümüze en iyi durumda ulaşan Antik Yunan Tiyatrosu Epidauros’a ön çalışmalar için ilk gittiklerinde, tiyatronun gerek mekân, gerekse tragedyanın doğduğu yer olarak kendilerini nasıl büyülediğini anlattı. Sahneleme için Jan Versweyveld’in özgün dekorunda pek değişikliğe gidilmediğini, sadece oyuna devamlı eşlik ederek, ürkünç atmosferini devamlı destekleyen Trio Xenakis’in, oyunun olağanüstü fon sesini oluşturan iki perküsyon gurubunun, arka planın derinliğinden faydalanarak biraz geriye alındığını, ışıklandırmada da Epidaurus’un etrafındaki vahşi doğayı oyunun içine alan eklemeler yapıldığını belirtti. Duyguların ve tutkuların doruğa çıktığı, gerektiğinde yüksek sesle ve büyük oynayarak yorumlanmayı hak eden tragedyayı, açık havada, Epidaurus’un muhteşem akustiğinde kaybolmadan ve çınlamadan oynamanın hem oyuncular, hem seyirciler için benzersiz bir deneyim olduğunu da ekledi.

Eiskhilos ve Sofokles'le birlikte, Atina'nın yetiştirdiği en büyük trajedi yazarlarından sayılan Evripides, (MÖ 480 - MÖ 406), çağının ötesinde yenilikçi anlatımı, karakterlerini insan olarak, çelişkileriyle, tereddütleriyle, zayıflıklarıyla, psikolojik yönleriyle ele almasıyla, Atinalı oyun yazarlarının en büyüğü olarak görülür. Yazdığı 80-90 kadar tragedyadan günümüze ancak 18’i ulaşabilen Evripides’in söz konusu olaylara odaklandığı ‘Elektra’(MÖ 413) ile‘Orestes’ (MÖ 408), farklı yıllarda yazılmış olmalarına karşın, aynı öyküyle devamını anlatan, zamansal olarak nerdeyse hiç ara vermeden birbirini izleyen iki oyundur. O kadar ki Ivo Van Hove ile dramaturgu Bart Van den Eynde’nin az sayıda kısaltma yaparak var ettikleri ‘Électre/Oreste’hiç ara vermeden oynanan iki saati aşkın süresinde, Antik Yunan Tragedyasının olmazsa olmazı ‘üç birlik kuralı’na (konu-yer-zaman) birebir uyumlu bir oyun oluşturur.

Bu benzersiz sahnelemeyi ayrıntılı olarak ele almadan önce, mitoloji bilgilerimizi tazeleyerek, Antik Yunan’ın ünlü bir efsanesini, Atreus’ların lanetini anımsayalım:

Tantalos’un oğlu ve tanrı Zeus’un torunu Atreus’un lâneti, kardeşi Thyestes’in çocuklarını pişirip babalarına yedirmesiyle başlar; kendi oğulları Menelaos ve Agamemnon üzerinden Truva Savaşlarına, çaldığı efsanevi Altın Post üzerinden de Iason ve Medea’ya kadar sıçrar. Kardeşi Menelaos’un Truva Prensi Paris tarafından kaçırılan karısı Elena’yı geri almak için Truva Savaşlarına önderlik eden Agamemnon, yelkenlilerinden rüzgârı esirgeyen tanrılara kızı İfigenya’yı kurban etmeye kalkışır. Bunu affetmeyen karısı Klitemnestra, Agamemnonsavaştan döndüğünde sevgilisi Aeghistus ile bir olup kocasını katleder. Ablası Elektra’nın kışkırtması ve desteğiyle sürgündeki Orestes, babasının cinayetinin intikamını almak için, önce Aeghistus’u sonra da Klitemnestra’yı öldürür. ‘Anne katili’ olarak vicdan azabının çıldırtmak üzere olduğu Orestes’in pişman olması ve tanrıların onu affetmesiyle Atreus’ların lâneti nihayet sona erer.

Ivo Van Hove’nin yorumunda oyunun başoyuncularından biri, Jan Versweyveld’in sahne tasarımıdır. Tüm zemin, belki oyunun ilkel yapısını, belki de sefaletin sonsuzluğunu simgeleyen yağlı ve kara bir çamurla kaplıdır. Tüm oyunun içinde oynandığı bu yapışkan ve kirli ıslak toprak, sanki karakterlere yapışmaya, onları yutmaya hatta gömmeye hazırlanan bir tuzaktır. Haşmetli Klitemnestra’nın görkemli girişini bile zarif ayakkabısını kaparak rezil edecek kadar da kötü niyetlidir. Bu çamur, sadece aynı mavi takımı giyen Pilades ile Orestes’i, ya daElsa Lepoivre’ın canlandırdığı ikiz kız kardeşler Klitemnestra ve Elena’yı değil, kanla karışarak tek bir kirli renge boyadığı tüm karakterleri birbiriyle değiştirilebilir kılar. Az geriye oturtulmuş, ürkünç karanlık girişiyle tedirgin edici görünümlü gri renkteki blok, Elektra’nın köy evinin girişi ya da Argos Sarayının kapısı olarak içinde tüm cinayetlerin işleneceği uğursuz bir mekânı simgeler.

Oyun, Klitemnestra’nın Aeghistus’u ikna ederek Agamemnon’u öldürtmesinden yedi yıl sonra başlar. Annesinin intikam korkusuyla zorla kırsal kesime sürgün ederek bir köylüye eş olarak verdiği Elektra, kaçıp uzaktaki bir krallığa sığındığı söylenen kardeşi Orestes’in bir gün döneceği umuduyla yaşamaktadır. Köye Orestes’ten haber getiren iki genç yabancı gelir. Aslında bunlar Orestes ile can dostu Pilades’tir. Orestes gibi başka bir sarayda evlat edinilerek yaşamadığı için zamanla sefaletin ve çamurun içinde kaba bir köylü kızına dönüşmüş olan, salt intikam odaklı Elektra’nın zoru ve iknasıyla Orestes önce tereddüt etse de elini kana bular. Orestes’in sadece eline değil, her tarafına bulaşan bu kan giderek, adaleti kişilerin yerine getirdiği, kanın kanı talep ettiği, öldürmekle yetinilmeyip vahşice öç alınan bir kan davasının simgeler. Aegisthus öldürüldükten sonra Elektra’nın onun penisini vahşice koparıp köpeklere atarmışçasına koronun kadınlarına fırlatması ile, dönemin büyük tabularından biri, ‘ölenin bedenine saygı’ yıkılmış olur. Hemen ardından gelen Klitemnestra’nın ölümü ile de tabuların en büyüğü, ‘anneyi katletmek’ gerçekleşir. Artık dönüşü olmayan nokta geçilmiştir. Apollon’un kâhininin babasının intikamını almakla görevlendirmesine karşın, Orestes’in artık peşini bırakmayacak olan vicdan azabının görünmez tanrıçaları Erinye’lerin etkisiyle giderek çıldırmaya başlaması bundandır. Halkın ve sarayın iki kardeşe ölüm cezasını uygun görmesi Elektra, Orestes ve arkadaşı için canını vermeye hazır olduğunu söyleyen Pilades’in benzersiz bir terör eylemine karışmasına sebep olacak, üçlü Menelaos’un karısı ve Klitemnestra’nın kız kardeşi Elena’yı ve kızı Hermione’yi esir alıp öldürmeye kalkacaktır. Evripides, bu trajik çılgınlığa, göklerden inen tanrı Apollon’a her şeyi tatlıya bağlatarak mutlu bir son getirir. Ancak çağcıl dünyada mucizelere yer olmadığını çok iyi bilenVan Hoveoyunu,  o amaçsız ve çözümsüz eylemin hâlâ devam ettiğini göstererek bitirir.

Çağcıl dünya ifadesini özellikle kullandım; çünkü oyun sonrası mini söyleşisinde de belirttiği gibi, Van Hove içinde yaşadığımız ve ‘modern’ olarak nitelendirdiğimiz bu dünyanın tutkuları ve vahşetiyle Antik Tragedyalardaki kadar ilkel ve dürtüsel olduğunu düşünür.

Van Hove bu ilkelliği, vahşeti ve dürtüselliği daha oyunun başlarında, Elektra ile koronun Wim Vandekeybusçılgın koreografisiyle dans ettikleri sahnede hissettirir. Bir wodoo ayininin tekinsizliğiyle bakkhaların sarhoşluğunu ve erotizmini harmanlayan bu ayinsel dans, izleyiciye aynen yaşamakta olduğumuz hayat gibi, hemen her türlü aşırılığı bile aşan bir gösteri seyredeceğini belli eder. 

Özellikle Elektra’nın fanatizmiyle başlayan şiddetin radikalleşmesi, ve bu radikalleşmenin intikam tanrıçasının silâhına dönüşen Orestes’e sıçraması sadece Atreus ailesinin öyküsüne bağlanamaz. Radikalleşme, sürgün, savaş, intikam sadece o dönemlerin değil, günümüzün de sorunlarıdır. Elektra ve Orestes iklim ve doğa için eylem yapan, mültecileri dışlayan politikalara karşı çıkan, halkları açlığa mahkûm eden çok uluslu şirketlere saldıran iki 21.

yüzyıl gencidirler sanki…

Final eylemine geçiş ise, günümüz terörizmine farklı ve bir o kadar da rahatsız edici bir pencereden bakar. Pilades’in Orestes’e sevgisini anlattığı, onun için ölmeye hazır olduğunu anlattığı sahne, bu sevgisiz oyunda bir sevgi kıvılcımı olmaktan çok, cihatçıların körü körüne inancının bir yansımasıdır ve bu yönüyle Van Hove’nin finalini anlamlı kılar  

Çoğunu ‘Les Damnés’den anımsadığımız 15 oyuncunun takım oyunculuğu müthiştir. Oğlan çocuğu saçı ve sesine karşın, fanatik bir ölüm tanrıçasına dönüşenSuliane Brahimile, işleyeceği korkunç suçun ağırlığını daha yapmadan taşımaya başlayan, çektiği tüyler ürpertici acıları her an hissettiren Christophe Montenez müthiş bir ikili oluştururlar. 

‘Électre/Oreste’in, Comédie – Française’in diğer oyunlarından önemli bir farkı da sezon oyunu olması ve önümüzdeki sonbaharda tiyatrolar açıldığında sahnelenmeye devam edeceği. Yolunuz Paris’e düşecekse sakın kaçırmayın derim.

Hepiniz sağlıklı seyirler dilerim.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün