Bodrum’da müzik ziyafeti

15.Uluslararası Bodrum Müzik Festivali–2

Erdoğan MİTRANİ Sanat
4 Eylül 2019 Çarşamba

15. Uluslararası Bodrum Müzik Festivali’nin ikinci gecesi de izleyiciler için birbirinden heyecan verici keşiflerle doluydu. İlk bölümünde, 2005’te “Cavaliere dell’Ordine della Stella d’İtalia” ile onurlandırılan, 2012’de Andante Donizetti Ödülleri’nde yılın orkestra şefi seçilen İbrahim Yazıcı yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası (BSO) ile bol ödüllü genç İspanyol çellist Pablo Ferrández, viyolonsel repertuarının başyapıtlarından Dvorák’ın ünlü Si minör Op. 104 Viyolonsel Konçertosu’nu seslendirdiler. İkinci yarıda ise Fazıl Say’ın yeni senfonisi Umut’un Türkiye’deki ilk seslendirilişi vardı.

Pablo Ferrández ve BSO

Bohemya’nın yetiştirdiği en büyük müzisyeni, geç romantik dönemin ünlü Çek bestecisi Antonín Dvorák’ın ABD’de bestelemiş olduğu ikinci en önemli çalışması olan ünlü Si minör Op. 104 Viyolonsel Konçertosu, hem müthiş bir teknik ustalık, hem de olağanüstü melodik yapısını yansıtacak özel duyarlılık isteyen, ‘demir leblebi’ bir eserdir.

XV. Uluslararası Tchaikovsky Yarışması, V. Paulo Uluslararası Çello Yarışması ve ICMA 2016 ‘Yılın Genç Sanatçısı’ ödüllerini kazanan, 1991 doğumlu viyolonsel sanatçısı 

Pablo Ferrández, gerek birlikte konser verdiği şeflerden, gerekse müzik eleştirmenlerinden övgüler almış, çellonun günümüzde yükselen yıldızlarından biri. Yine de, festivalin 12.  yılında, konçertonun, Fransız Klasik Müziğinin harika çocuğu, orkestranın müzik direktörü ve daimi şefi Lionel Bringuier yönetimindeki Zurich Tonhalle ve Gautier Capuçon tarafından hâlâ unutamadığımız o olağanüstü seslendirilişinin ardından, eserin bu yeni yorumuna biraz şüpheyle yaklaştığımı itiraf edeyim.

Ancak BSO, konçertonun nerdeyse senfonik nitelikteki zengin melodik girişinden itibaren nasıl üst düzey bir orkestra olduğunu hemen hatırlattı. Şefle birlikte geldiğinde, kocaman bir gülümsemeyle seyirciyi selamlamış olan yakışıklı Ferrández, bu uzun giriş boyunca tüm bedeniyle müzikle bütünleşip arşesini enstrümanına dokundurduğunda, tüm çekincelerimin boş olduğunu anladım.

Pablo Ferrández konçertoya, her notanın hakkını veren, tertemiz, pırıl pırıl, yaşından beklenmeyecek kadar olgun, derinlikli ve müthiş başarılı bir yorum getirdi. Bu düşünsel ve duygusal açıdan olağanüstü performans, Stradivarius viyolonselinin benzersiz tınısıyla zenginleşerek dinletiyi heyecan ve zevkle izlenir düzeye taşıdı. Konçertoyu çellosu ve orkestrasıyla bütünleşerek, Bodrum’un çok da sıcak bir gecesinde en azından bir iki kilo terleyerek çalarken, Ferrández’in yüzünü, gözünü ve saçlarını kurulamadan önce, bir sevgilinin yüzünü okşarcasına enstrümanını tellerini kurulaması çok etkileyiciydi…

Kanımca, sanırım Capuçon kadar ünlü olmadığından hak ettiği kadar olmasa da epey alkışlanan Ferrández alkışlara dingin ve pürüzsüz bir ‘bis’le teşekkür etti.

 

Fazıl Say’ın dördüncü oğlu

Fazıl Say, üç senfonisini neredeyse kızı Kumru kadar önemsediğini “Bir kızım ve üç oğlum var” diyerek ifade etmiştir.

Yüzyılımızın yaşayan en önemli bestecilerinden Fazıl Say, çoğu bestelerinde ‘konulu müzik’ yapmayı yeğler. İlk senfonisi ‘İstanbul’u Orhan Veli şiirlerinden, Nâzım Hikmet’ten bildiğimiz o güzel İstanbul’u, şairlerinden edebiyatçılarından, ressamlarından bildiğimiz o güzel şehri tasvir etmek, onun doğallığına varmak için yazmış, bir barış çağrısı olarak tasarladığı ve bir çeşit ‘çalgılar operası’ olarak gördüğü ikinci senfonisi ‘Mezopotamya’da, hem günümüzün Ortadoğu’sunu hem de tarih boyunca Mezopotamya kültürünü anlatmıştı. Üçüncü senfonisinde yerelden evrensele bir geçiş yaparak yani evreni konu edinmiş, bestelendiği 2012 yılının bilimsel astronomik verilerinden yola çıkarak yazdığı bu senfonide yine klasik enstrümanların yanında günümüzün en yeni enstrümanlarını kullanmış, vurmalılara, ilk elektronik müzik âleti olan ve çalarken temas gerektirmeyen Theremin’i de katmıştı. Majör tonalitenin doğayı, minör tonalitenin insanı, atonalitenin de kaosu simgelediği ‘Universe’in karmaşık müzikal yapısı, evren boşluğunun frekans sesi re notası ile bitiyordu.

15.Uluslararası Bodrum Müzik Festivali’nin büyük bir merakla beklenen olayı, 2001 yılından beri bestecinin ‘Metin Altıok ve Nazım Oratoryoları’nı seslendirilmesi ve kayıtları dâhil aralıksız eserlerini yönetmiş olan şef İbrahim Yazıcı ve Bilkent Senfoni Orkestrası

Tarafından, Say’ın kısa bir süre önce dünya prömiyerini yapmış olan ‘Umut Senfonisi’nin,  Türkiye’de ilk kez seslendirilişi idi.

1970 doğumlu İbrahim Yazıcı, hem üst düzey bit şef hem dinleyicisiyle harika iletişim kurabilen deneyimli bir sahne adamı. İkinci bölümün başında sahneye geldiğinde eline, şef bagetinden önce mikrofonunu alarak, senfoninin temalarını ve bölümlerini kısaca, ancak son derece kapsamlı şekilde dinleyicilere aktardı.

Aralıksız çalınan dört bölümlük senfoninin ‘Kaos’u simgeleyen ilk bölümü Largo espressivo, ara ara vurmalıların silâh sesini anımsatan sert çıkışlarıyla kesilen ağır ve karanlık müzikal dokusuyla, savaşların ve terörün hâkim olduğu bir dünyada, Ankara Garı, Atatürk Havaalanı ya da İnönü Stadyumunda olduğu kadar, Paris, Brüksel ve Nice’teki terör olaylarının da getirdiği yıkıma ve onulmaz acılara odaklanır. Pek çok büyük besteci gibi eserlerinde kendi ülkesinin ezgilerine ve ritimlerine yer vermiş olan Fazıl Say, Allegro energico ve Andante tranquillo başlıklı ikinci ve üçüncü bölümlerde 7/8 ve 9/8 geçişlerle geleneksel Türk ezgilerini kullanır. Ancak, arada bir yaşam sevincinin açığa çıktığı bu bölümlerde bile vurmalılar, filizlenmeye başlayan umutları zaman zaman ateş yağmuruna tutarlar. Son bölüm, orkestranın büyük keyifle bir caz ezgisini çaldığı Swinging ile başlar. Bu keyifli müzik, makineli tüfek sesleriyle yarıda kalır ve dinleyici kendini, bir yılbaşı gecesi Reina’da yaşanan ürkünç ve vahşi saldırının içinde bulur. Korkunun yeniden hayatımıza dönmesini simgeleyen çok uzun bir sessizliğin ardından orkestra ilk bölümden de karamsar bir tonlamayla Adagio drammatico - Moderato’ya geçer.  Finale geçtiğinde senfoni, insanoğlunun karşılaştığı en büyük acı ve zorluklar içerisinde bile, her koşulda hayata sımsıkı tutunmasını sağlayan umut duygusuyla sonuçlanır.

Kanımca, günümüzün trajedilerinden beslenen duygu ve düşünce yoğunluğunu müthiş başarılı bir şekilde müziğe yansıtan bu senfoni, gerçekten de “programlı / konulu müzik” dalında erişilmesi neredeyse imkânsız bir doruk teşkil ediyor. Esere getirdikleri olağanüstü yorumla BSO ve İbrahim Yazıcı, çok büyük bir alkış aldılar. Seyircini coşkusu, bestecisi şefle birlikte selama çıktığında katlanarak artmaya devam etti. 

Yazdığı her eserde beklentilerimizi devamlı aşmış olan Fazıl Say, çıtayı bir kez daha yükselterek nasıl bir müzik dehası olduğunu yeniden göstermiş oldu.

Açılıştan bile daha heyecan verici, benzersiz bir konser gecesi de böylece anılarımıza katılmış oldu. Diğer iki gece konserine gelecek yazımda dönmek üzere…

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün