Ödüllü Özgün Film

Lucas Dhont ilk filmi ‘KIZ’ ile Cannes’da Altın Kamera ve FIPRESCI ödüllerini kazandı

Viktor APALAÇİ Sanat
9 Ocak 2019 Çarşamba

Kız’ın 16 yaşındaki başrol oyuncusu Victor Polster, Cannes Belirli Bir Bakış bölümünün En İyi Erkek Oyuncusu seçildi. ‘Erkek’ dalının galibi aktör filmde bir ‘kız’ı, bir balerinayı canlandırıyor.

Ergen trans birey Lara, erkek vücudu içinde sarışın güzel bir kız olarak, kadın olmak için gerekli ameliyata hazırlanıyor. Ergenlik sorunları, transseksüellik, kimlik bunalımı gibi zorlu temaları işleyen film, Lara’nın acılarını anlatırken melodramın tuzağına düşmekten ustalıkla sıyrılmış. İkinci filmimiz Paul Dano’nun başarılı ilk yönetmenlik denemesi ‘Yangın Yeri’.

Flaman yönetmen Lukas Dhont, ilk uzun metrajlı filmi ‘Kız/Girl’ ile dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ve Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) ödüllerini kazandı.

Cannes’da kamera arkasına ilk kez geçen yönetmenlerin elinden çıkma filmlerin en iyisine verilen Altın Kamera Ödülü’nün dışında ‘Kız’ın 16 yaşındaki başrol oyuncusu Victor Polster, Belirli Bir Bakış bölümünün En İyi Erkek Oyuncu’su seçildi.

‘Erkek’ dalının galibi Polster, filmde bir ‘kız’ı, bir balerini canlandırıyor. Ergen trans birey Lara erkek vücudu içinde sarışın güzel bir kız. Bir yandan ergenliğin getirdiği huzursuzlukla başa çıkmaya çalışan Lara, bir yandan da bale eğitimindeki zorlukları aşmaya çalışıyor.

Babası ve erkek kardeşiyle yaşayan Lara’nın rüyasını gerçekleştirmesi için, bale eğitimi verilen bir şehre taşınmayı kabul eden ailesini zor günler beklemektedir. Üç kişilik bu orta direk Belçika ailesinde baba şoförlükle geçinmekte, kadın olmak için gerekli ameliyata hazırlanma sürecindeki Lara bir bale okuluna devam etmektedir. Aynı zamanda beş yaşındaki erkek kardeşine de annelik etmek durumundadır. Film anne hakkında hiçbir ipucu vermiyor.

27 yaşındaki yönetmen Lucas Dhont, 2009’da Belçika’da bir gazete haberinden yola çıkarak senaryosunu Angela Tijssens ile yazdığı ‘Kız’ için: “Böyle bir cesaret öyküsü benim ilk filmimin konusu olmalı” demişti. Dhont, bu çarpıcı, özgün ve cüretkâr konunun üstesinden gelebilmek için, ilk kez kamera arkasına geçen bir yönetmenden beklenmedik başarılı bir mizansene imzasını atmış.

Büyük bölümü bir bale okulunun öğrencileri ile üç kişilik bir aile arasında geçen filmi, Dhont gerilim temposunu baştan sona ayakta tutan, başarılı bir sinematografi eşliğinde, oya gibi işleyerek anlatıyor. 2009’da ünlü bir balerin olmayı düşleyen, erkek olarak doğan, gazetelere geçen kızın öyküsünü hayata geçirmek için Dhont sekiz yıl uğraş vermiş. Bu süre zarfındaki casting arayışı hüsranla neticelenmek üzere iken, 2017’de Victor Polster role talip olmuş.

Ergenlik sorunları, trans seksüellik, kimlik bunalımı gibi zorlu temaları işleyebilmenin yolu, bale becerisi olan çocuk yaşta bir aktörü bulmaktan geçiyordu.

ÇARPICI, İLGİNÇ, CÜRETKÂR BİR KONU

Filmde uzun saçlı, melek yüzlü, güzeller güzeli sarışın bir Lara olarak izlediğimiz Victor Polster’i Cannes’daki ödül gecesinde smokinli yakışıklı bir delikanlı olarak görünce şaşkınlığımızı gizleyemedik. Kendisinin 16 yaşında, Anvers’li bir bale öğrencisi olduğunu öğrendik. Cannes’daki Kapanış Galası sonrası, ödülü elinde yaptığı basın toplantısında Polster, bu başarısından sonra dans ile sinema arasında tercihte zorlanacağını anlattı. “Filmin iki aylık çekim sürecinde, etrafımızdaki herkes benim kız mı, erkek mi olduğumu sorguladı. Baletler parmak ucunda dans etmez. Lara rolü beni bu yönüyle zorladı” dedi.

Yıpratıcı provalarda, erkek olarak pointe yapmak için zorlanan, ayak parmakları kan içinde kalan Victor Polster, üç aylık zorlu bir eğitim sürecinden geçmiş. Zorlu, sıkı disiplinli bir eğitim gerektiren bir süreçte, vücudu Lara’nın azmine ihanet etmektedir. Zira kendisi erkek olarak dünyaya gelmiştir. Çocukluğundan beri cinsiyet değiştirmeyi amaçlayan Lara, doktor nezaretindeki hormon tedavisini, nihai çözüm ameliyatına kadar düzenli olarak sürdürür.

Çevresiyle iletişim kurmakta zorlanan, az konuşan, içine kapanık, ketum bir kız olan Lara, cinsiyet değiştirme yolunda kullandığı hormon haplarının daha çabuk tesir etmesi için doktordan verdiği dozu arttırmasını talep eder. Aklına koyduğu radikal kararı bir an önce hayata geçirmek için sabırsız davranan Lara, doktorundan, babasından, psikiyatrından tam destek almasına rağmen yaşadığı travmayı atlatabilecek güce sahip midir? Film bu soruya cevap arıyor.

Kendisine her konuda destek veren, anlayışlı, tolerans sahibi babasının varlığına rağmen, bir annenin eksikliğini her an hisseden Lara, kendisini kız hissettiği için cinselliğini de bir dişi olarak yaşamak istiyor.

Bale eğitimi sırasında, beraber duş yaptığı kız arkadaşlarının, katıldıkları bir kız partisinde, Lara’dan ısrarla ve acımasızca cinsel organını göstermesi konusundaki kararlılıkları, filmin trajik sonunun başlangıcı olur. Yönetmen Lukas Dhont, kendini yabancı bir bedene hapsolmuş hisseden Lara’nın acılarını anlatırken melodramın tuzaklarına düşmekten ustalıkla sıyrılmış.

Yüreklere hitap eden, etkileyici bir duygusal film yapmasında genç aktör Victor Polster kendisine yardımcı oluyor. ‘Şafakta Verilen Söz/La Promesse de l’Aube’un başarılı Fransız aktörü Arieh Worthalter, ‘Kız’ın toleranslı, fedakar babası rolünün hakkını veriyor.

 

PAUL DANO’NUN 
İLK YÖNETMENLİĞİ 

‘Kan Dökülecek’ (2007), ‘Küçük Gün Işığım’ (2006) gibi iddialı filmleri ile Hollywood’un en iyi genç karakter aktörleri arasında gösterilen Paul Dano’nun ilk yönetmenlik denemesi ‘Yangın Yeri/Wildlife’ mayısta Cannes’ın yan bölümü Yönetmenler Haftası’nda Açılış Filmi olarak prömiyerini yaptı.

Çağdaş Amerikan edebiyatının en ünlü yazarlarından Richard Ford’un romanından beyaz perdeye uyarladığı film ile Dano, Torino Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü kazandı.

1960’ların ekonomik kriz yıllarında, Amerika’nın Kanada hududundaki kuzeybatı eyaleti Montana’da, tek çocuklu göçmen bir ailenin dramını anlatıyor film.

Dönemin atmosferini yansıtmadaki başarısıyla, iyi öykü anlatıcılığıyla, toplumsal eleştirisinin etkileyiciliğiyle, Paul Dano ‘Yangın Yeri’ ile tam not alıyor.

Dano’nun, hayat arkadaşı Zoe Kazan ile birlikte yazdığı senaryo, Amerikan taşrasında küçük insanların yaşadığı çıkışsızlığı ustalıkla gözler önüne seriyor.

Sinemacı bir aileden gelen Zoe Kazan’ın babası senaryo yazarı Nicholas Kazan, dedesi ise İstanbul doğumlu, iki Oscar Ödülü sahibi Elia kazan.

Film, bir erkek çocuğun gözünden orta direk bir Amerikan ailesinin parçalanma sürecine odaklanıyor. Sakin, sorunsuz, ailesine bağlı, 14 yaşındaki Joe, ev hanımı bir anne (Jeanette) ve golf oyuncusu bir babanın (Jerry) oğludur.

Silik, kişiliksiz ve tutarsız bir adam olan Jerry (Jake Gyllenhaal) ani bir şekilde işten çıkarılınca büyük bir yıkıma uğrar. Zira hiçbir işte tutunamamakta ve ailesini bir kasabadan diğerine sürekli göçe zorlamaktadır.

Kocasına destek veren Jeanette (Carey Mulligan), hayattaki amacını kaybetmiş olan Jerry’nin evlerinin yakınındaki bir orman yangınını söndürmeye çalışan ekibe katılmasıyla yine yalnız kalır.

Babasının yokluğunda zamanından hızlı büyümek zorunda kalan Joe, ailesini ayakta tutmak için çabalamak zorunda kalır. Yüzme hocalığı işine giren Jeanette, terk edilmiş olmanın travması içinde, yüzme öğrettiği fırsatçı zengin bir iş adamının tuzağına düşer. Annesinin gözleri önünde acıklı hallere düşmesi karşısında çaresiz kalan Joe, ailesini tekrar bir araya getirebilecek midir?

Film, bu soruya cevap vermeye çalışırken, Amerikan taşrasında, birbirlerini severek evlenen bir çiftin tükenen evliliklerini, çocukları Joe’nun gözünden naklediyor.

Paul Dano’nun aksamayan, tansiyonu düşmeyen, ilgiyi sürekli ayakta tutan mizansenine iki deneyimli oyuncu Carey Mulligan ile Jake Gyllenhaal destek veriyor. ‘Bağımsızlık Günü’ adlı romanıyla Pulitzer Ödülü kazanan Richard Ford, eserleri sinemaya az uyarlanan bir yazar. Paul Dano, Ford’un eseriyle sinemaya sağlam bir giriş yapıyor.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün