Şu bizim ‘şekilci’ Yahudiler

Mois GABAY Köşe Yazısı 0 yorum
22 Haziran 2016 Çarşamba

Hani zaman zaman ana akım medyada bir tartışma programında ya da magazin sayfalarında denk gelirsiniz. Bazen bir sanatçı, şair veya yazarımız yaptığı iş veya yarattığı değer ile değil aykırı birer Yahudi oldukları için ön plana çıkarlar. Kurallar aşağı yukarı bellidir. Ortamın havasına göre İsrail’i Yahudi olarak sert bir dille eleştirmek, kendini İslam’a yakın görmek gibi açıklamalarda bulunmak veya bazen kendi cemaatini yerden yere vurmak bile mubah sayılabilir. Araçlar farklı olsa da mesele aslında hep aynıdır. Popülaritesinin azaldığını hissettiği bir anda tribünlere oynayıp dikkati üstüne çekmek ve durumdan kazanç sağlamak bu amaçlardan biri olabilir.

Geçtiğimiz hafta birbirinden apayrı okuduğum iki haber beni bir kez daha bu konuda düşünmeye itti. İlk haber İsrail doğumlu sanatçının bir Ramazan sabahında magazin basınını sahur yemeğine davet edip, gelenlere de Kuran-ı Kerim meali hediye etmesiydi. Malum sanatçımız kameralar önünde bu yemek vesilesiyle ne kadar duygu dolu anlar yaşadığını da paylaşmıştı. Haberin bu bölümü sizlere tamamen doğal gelebilir. Hatta Yahudi bir sanatçının bu girişimde bulunması normal şartlarda alkışı da hak eder. Ancak aynı gün şans eseri Alanya bölgesinde misafirlerim için “İslami şartlara uygun Helal otel” ararken, bu şarkıcımızın yakın bir zamanda orada sahne alacağını öğrenmem tüm bu hareketleri neden yapma ihtiyacı hissettiğini bir anda açıkladı. Şüphesiz sanatçımız şu an egemen olan muhafazakâr modaya uyarak, kendi kimliğini ikinci plana atıp tıpkı Gazze operasyonları döneminde yaptığı gibi tribünlere oynamayı tercih etmişti.

Bir diğer örneğimiz ise bu kez toplumumuzun marjinal açıklamaları ile yakinen tanıdığı bir şairimizdir. Bu ‘entelektüelimiz’ de yine Gazze operasyonları dönemindeki açıklamaları ile yurtdışında “Self hating Jew- kendinden nefret eden Yahudi” olarak tanımlanan akıma kendini kaptırmıştı. Her ne kadar, şair ve yazarımız akademik bir çevreden gelmiş olup kendi içinde tutarlı bir duruş sergilese de kimi zaman tıpkı sanatçımız gibi popülerlikten düşme kaygısı ile kendi toplumunu zora sokan açıklamalar yapmayı tercih eder. Geçtiğimiz hafta şairimizin Şalom gazetesi genel yayın yönetmenini hedef alan ve ırkçılıkla itham eden yazısı buna basit bir örnektir. Yazarımız, İvo Molinas’ın aylar evvel vermiş olduğu bir röportajdaki “genlerimiz” kelimesini cımbız ile çekmiş ve antisemitliği araştırmalara konu olmuş Necip Fazıl ile aynı kefeye koymuştur. Şimdi kendisine şu soruyu soralım. Farz edelim ki genel yayın yönetmenimiz hem ırkçı hem de genlerimizden yola çıkarak Yahudiler ’in hep daha başarılı olduğunu düşünmüş olsun, peki o zaman kendi yönetimi dönemince Yahudi olmayan yazarlarımızı da gazetemize kazandırmak için neden üstün gayret göstersin? Durum öyle olsa, bu Yahudi cemaatinin gazetesi her şeyin en iyisini de biz bilir, araştırır, görürüz der, aldığı ve alacağı birçok eleştiriyi de göğüslemeye gayret göstermezdi. Hatta bir adım daha ötede gazetede asla ve asla İsrail Devleti politikacılarının yine aynı üstün genlerden dolayı eleştirilmesine de izin vermezdi. Sevgili kardeşim; bu cümlede cımbızlanması gereken kelime “gen” değil “Diaspora” sözcüğüdür. Çünkü sen de ben de iyi biliyoruz ki bu ülkede Yahudi bir azınlık olmak ayrımcılığa uğrayabileceğinin bilincinde hep daha çok çalışmayı ve bir adım önde olmayı gerektirir.

Bu birbirinden ayrı iki ismin düşüncelerine saygı duymakla birlikte haddim olmadan yegâne tavsiyem öncelikle yaptıkları başarılı işlerle ön plana çıkmaları ve ardından eğer gerekliyse Yahudi kimliği ile anılmalarıdır. Yukarda saydığım örneklerde de görüleceği gibi gerçekte ne şarkıcımız o sahur yemeği ile Müslümanlarla arasında manevi bir bağ kurmuştur ne de şairimiz ırkçılıkla itham ettiği kişinin ırkçı olduğuna gönülden inanmıştır. Asıl olan tıpkı şairimizin de yazısının özünde belirtmeye çalıştığı gibi insanları dini aidiyetleri ile genelleştirmek değil, öncelikle iyi veya kötü birer insan olduğunu anlayabilmektir. Dileğim öncelikle şarkıcımızın daha da şekilci olmak adına işi Alanya’daki muhafazakâr otelde haşema ile poz vermeye vardırmadan özüne dönmesi, temelde antisemitizmi dert edinen yazarımızın da ırkçılık ve antisemitizme karşı olan savaşta karşımızda değil yanımızda olmasıdır. 

 

1 Yorum