Yeter ki gençler mutlu olsun

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
15 Haziran 2016 Çarşamba

Globalizasyonun tepesine oturmuş vaziyetteyiz. Hoşumuza gitse de gitmese de, herkesin dilinde aynı motto, “Yeter ki gençler mutlu olsun.” Söylenecek de başka laf yok zaten. Günümüz koşulları gençleri daha bencil, daha benmerkezci davranmaya itiyor. Şartlar neyse ne, her ebeveynin çocuğu evlenirken mutlu olmaya hakkı vardır. Karışık evliliklerden söz ediyorum. Sadece azınlık cemaatleri için değil, geniş toplum bireylerinin farklı ülkeden vatandaşlarla yaptıkları izdivaçlarda da birtakım ayrıksılıklar oluyor.

Geçen akşam bir okul arkadaşımın oğlunun düğün partisine davetliydik. Parti diyorum, zira nikâh yurtdışında kıyıldı. Sonra da erkek tarafı dostları için, İstanbul’da bir davet verdi. Boğaziçi Üniversitesi’nin asırlık ağaçları arasında muhteşem bir mekândaydık. Hafif esen bir meltem ıhlamur çiçeklerinin baygın kokusunu taşıyordu. Gelinimizin annesi Alman, babası Türk. Anne – baba ayrı. Boşandıktan sonra anne Almanya’ya dönmüş. Baba, ikinci evliliğini bir İngiliz bayanla yapmış, iki çocuğu olmuş, Bodrum’da yaşıyorlar... Genç evliler de halen Almanya’da yaşıyor.

İlk danstan sonra pist dolmaya başladı. Etraf Birleşmiş Milletler gibi. Her ülkeden insan var. Yabancılar daha rahat hareket ediyor sanki. Yerli davetliler yabancı müzik eşliğinde dans ettiler. Bir müddet sonra pasta geldi, ardından davul, trompet, saksafon eşliğinde canlı müzik orkestrası yerini aldı. Anında bütün Türkler sahneden indi ve yerlerini İngiliz, Fransız, Almanlar aldı. İlginç bir çeşitlemeydi.

Belli bir oturma düzeni yapılmayışı çok akıllıcaydı. Gece boyunca kız tarafından kimin kim olduğunu anlamaya çalıştım, sonra vazgeçtim.

Dedik zaten, “Yeter ki gençler mutlu olsun.”

Düğün pastası ‘cupcake’lerden oluşan bir piramit şeklindeydi. Biz yaşlarda, genelde çılgın müzik kulaklarımıza basınç yaptığından, pastanın bir an önce gelmesini bekler ardından ev sahiplerine saadetler dileriz. Fakat pastanın tadına mutlaka bakmalıyım. Tatlıya dayanamam. Cupcake önüme geldi. Eşime de, “Bir taneyi paylaşırız” dedim. Ağzıma bir çatal attım, durdum. Tadı ıslak kek gibiydi. Hayal kırıklığına uğrar gibi oldum. Ortaokuldayken sınıftakiler hep ‘kuru pasta, yaş pasta’ muhabbeti yaparlardı, bir türlü anlamazdım. Annemin evinde ve yakın çevremde pasta doğum günleri içindi. Onun haricinde akşam kahvaltısında dönüşümlü olarak çeşitli kekler, ‘gatosalam’ (mozaik) ve pandispanya yenilirdi. Tuzlular da ayrı kategoriydi.

Sonuçta, yaş pastanın ne olduğunu, geç de olsa bir düğün gecesi öğrendim.