Şimdi anladık mı İsrail’i?

Mois GABAY Köşe Yazısı 0 yorum
16 Mart 2016 Çarşamba

Biraz hayata ara verip, nefes alıp yurtdışından bakınca insan ülkesinin gerçeklerini daha iyi anlıyor. Geçtiğimiz iki hafta boyunca işim nedeni ile önce Fas sonra ise Almanya’da turizm fuarındaydım. Birbirinden tümüyle farklı bu iki coğrafyada fırsat buldukça canım ülkemin yurtdışındaki imajını anlamaya çalıştım. İstisnasız tüm karşılaştığım insanlar “Türkiye’de neler oluyor” diye sorgularken, malum medyamızdaki haberler ise magazin tadındaydı. Kol böreğinden köprü yapıp halka dağıtılması, haremin ne olup olmadığı tartışması, tabii ki antisemitizm soslu Yahudi-İsrail haberleri ve daha niceleri ile yine uykuya dalmıştık. Ankara’daki elim saldırıyı havalimanında öğrendim. Gece eve vardığımda sokaklarda ellerinde fenerler teröre karşı yürüyen insanlar, ses veren bir Osmanbey semti bekledim. Yanılmışım. Sosyal medyada gördüğüm her zamanki mesajlar dışında hepimiz yaşananlara alışmış durumdayız. Masanın üstünde duran 2009 yılına ait Şalom Panorama’yı alıp gayri ihtiyari okumaya başladım. 

Sahi biz İsrail’i neden böylesine lanetlemiştik? Güçlü devlet ne demekti? Dökme Kurşun Operasyonu neden ve nasıl başlamıştı? Türk medyasının o dönem İsrail’i orantısız güç kullanımı ile ilgili şeytanlaştırdığı dönemde atladığı önemli detaylardan biri operasyonun öncesindeki hafta Gazze topraklarından İsrail’e düşen roket sayısının bini bulmasıydı. Nitekim bir yandan Hamas tarafından kullanıldığı tespit edilen kaçakçılık tünelleri ve roket imalathaneleri yok edilmeye çalışılırken, Hamas militanlarının sivilleri kalkan olarak kullanıp, hastane bodrumlarına konuşlanması kayıpları daha da arttırmıştı. Peki, İsrail tüm dünyadan bu kadar tepki göreceğini bilmesine rağmen neden bu operasyona girişmişti? Sebebini çok uzaklarda aramaya gerek yok. Çünkü İsrail Devleti’nin önceliği tarihi boyunca kendi vatandaşlarının can güvenliği olmuştur. Uluslararası kamuoyunun bakışı, diğer ülkelerin kınamaları veya İsrail’in imajı hep bundan sonra gelir. İşte bu yüzden İsrail’in yapmış olduğu operasyonlardaki tutumunu tartışabilir ancak İsrail’in bir devlet olarak var olma ve vatandaşlarını koruma hakkına söz söyleyemeyiz. Bugün geriye baktığımızda ölen binlerce masum insanı üzüntü ile anarken, bir yandan da en kötü barış en iyi savaştan daha iyidir sözünün önemini bir kez daha hatırlıyoruz. 

 

Yaşadığımız elim terör saldırıları sonucu bunun normalleşmesine izin vermemeli, can ve mal güvenliğimizi korumaları için oy verdiğimiz tüm siyasilerden çözüm beklediğimiz gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Geçmişin hatalarından ders çıkarıp bundan sonrası için yapıcı çözümlerle el ele vermeli, Ortadoğu bataklığına itilmemize izin vermemeliyiz. Saldırıdan kısa bir süre sonra İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından yapılan açıklamaya kulak vermeli ve teröre karşı ortak mücadele için samimi olan herkesle işbirliğine gitmeliyiz. Fuar dönüşlü Tunuslu bir dostumun attığı mesajda belirttiği gibi “Türkiye ne ektiyse onu biçiyor” sözünü yalanlamak istercesine bundan sonraki tüm adımlarımızda insan hayatını diğer tüm değerlerin önünde tutmalıyız. Tüm bunları yaparken demokrasi, insan hakları, özgürlük ve hukukun üstünlüğünden ne pahasına olursa olsun vazgeçmemeliyiz. Çünkü bizler akıl sisteminin yerine inanç sistemini, hukukun yerine de çıkar gruplarının üstünlüğünü getirirsek gün gelir bu haksızlıklar bizim ayağımıza dolanır. Hatırlayın, nasıl ki Paris saldırısı sonrasında Cumhurbaşkanı Hollande yapılanları “Fransa’nın varoluş nedenleri olan özgürlükçü düşünceye yönelik bir saldırı” olarak nitelemiş ve Fransız vatandaşlarını birlik beraberliğe davet etmişti, işte bizler de yapılanları kişisel algılamalı ve bu mücadeleyi hep birlikte vermeliyiz. Canım ülkemin her şehrini yine gönül rahatlığı ile gezebileceğim, felaket haberleri ile değil kardeşlik türküleri ile yüreklerin dolacağı yarınlar dileğiyle…

2 Yorum