Terörü kanıksamak

Sözün bittiği yerdeyiz. Tekrar tekrar alçak terörün kurbanı olmaktan bittik, tükendik. Bakmayın siz resmi kınamalara, birlik ve beraberlik nutuklarına, okyanus ötesi dayanışma mesajlarına. Üç-beş gün sonra bu trajedi de unutulacak. Hayata kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
16 Mart 2016 Çarşamba

Tekrar tekrar alçak terörün kurbanı olmaktan bittik, tükendik. Katledilenlerden sadece rakamla bahsediliyor. Tam savaş zamanı gibi. Bireyin hiç önemi yok. Sayılar daha önemli. Televizyonun karşısına geçip ölenlerin açıklanan rakamlardan daha fazla olmamasına dua ediyoruz. Kayıp rakamı değişmezse veya az büyürse teselli buluyoruz. Oysaki ne ocaklar yanıyordur, bilmediğimiz hanelerde ne trajediler yaşanıyordur.

Ateş düştüğü yeri yakıyor, yine ve yeniden. Bakmayın siz resmi kınamalara, birlik ve beraberlik nutuklarına, okyanus ötesi dayanışma mesajlarına. Bakmayın siz, futbol maçını seyretmeyi bırakıp statta milli marşı söyleyen, milliyetçi slogan atan binlerce seyircinin anlık empatisine. Bakmayın medyanın dayanışma adına attığı devasa manşetlere. Üç-beş gün sonra bu trajedi de unutulacak. Hayata kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Ateşin düştüğü ocaklarda anneler babalar büyük zorluklarla yetiştirdikleri evlatlarının ansızın hayatı terk etmelerinin şokunu ve trajedisini yaşarken, kimi çocuklar, gençler, evlatlar annelerini babalarını bir daha göremeyecek olmanın bilincine varmakta zorluk çekecekler. Kimileri de sevdiklerini kaybetmenin büyük acısıyla yaşama her şeye rağmen tutunmaya çalışacaklar.

Bizler ise, fütursuzca bu acıları unutup küçük hayatlarımızın gel-gitlerinin akışına bırakacağız kendimizi.

Lakin artık reflekslerimiz, düşünce biçimimiz sürekli olarak, hayattan zevk almayı ve bu amaç için yaşama dürtülerini frenlemeye yönelik olmaya başladığını da fark ediyoruz. Bu coğrafyada hayatlarımızı özgürce yaşamaktan korkmaya başladığımızı görüyoruz. Bu topraklarda birey olarak kendi hayatlarımızı unutup etrafımızdaki trajedilerin karanlığında nefes alamaz hale geldiğimizi fark ediyoruz. Yaşamak hissiyatı adeta bir günah gibi düşüyor yüreklerimize, bilinçlerimize.

Nereye kadar dayanacağız? Nereye kadar bu zehirli havayı solumaya devam edebilecek bu coğrafya?

Oysaki daha bir yıl öncesine kadar ‘barış süreci’ söylemi ile umutla nefes alıyorduk. Lakin akabindeki genel seçimler ve tekrarından sonra, istikrar getireceğini vadeden iktidara verilen büyük desteğe rağmen istikrarı bırakın, öncesi görülmemiş bir şekilde büyük bir terör sarmalına girdi bu güzelim ülke. Güneydoğu’daki terör yuvaları temizlendikçe ve iktidar, “oraları yepyeni bölgeler yapacağız” dedikçe adeta intikam mangaları devreye girip yaşamlarında mutlu olmak dışında büyük bir beklentisi olmayan yüzlerce masum insanı yok ediyorlar. Sokaktaki insan siyasetin oyuncağı ve son tahlilde kör terörün büyük kurbanı oluyor.

Bu rezil tablo karşısında daha fazla ne konuşmak ne de yazmak içimizden geliyor artık. Ancak bu kalleş terörün karşısında birlik olacağımıza kutuplaşmanın taraflarının habire birbirlerini hedef göstermeye devam etmesi karşısında susmamak gerek. Bu cinayetlerin aradaki büyük mesafeyi daha da keskinleştirmesine izin vermemek gerek. Ve her şeyden önemlisi terörü kanıksamaktan, cinayetlere alışmaktan alıkoymamız gerek kendimizi. Kanıksarsak, alışırsak, işte o zaman teröristlerin ekmeğine yağ sürmüş olacağız.

Savaşta değiliz. Terörle savaştayız. Alışmayalım alçak teröre.

Siyasilere büyük iş düşüyor ama umudumuz var mı onlardan? Başka yolumuz yok. Terörü bitirmenin formülünü birlikte ya bulacaklar, ya bulacaklar!

Daha fazla kan dökülmeden, daha fazla hüzün hanelere girmeden terörün sonu getirilmeli.

Endişe etmeyin” diyorlar.

Ama çoğumuz karanlık tünelin sonunu artık hiç göremiyor.

Endişe ediyoruz, evet, hem de çok ediyoruz.