Çiçekleri öldürmek

Türkiye bir gün normalleşecek ve bugün o üzülen arkadaşlarımızın çoğu eminim üzüldüklerine üzülecekler. Yeter ki Türkiye’ye çok zarar veren bu siyasi ve toplumsal kutuplaşma inişe geçsin.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
2 Mart 2016 Çarşamba

Can Dündar ve Erdem Gül’ün Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla tahliye olmaları mutlaka iyi bir haber olarak tarihe geçecek. Casusluk suçlamasıyla tutuklanan bu gazetecilerin, yüksek mahkemenin, “tutuklama gerekçesi gösterilen eylemlerin tamamı gazetecilik faaliyetidir” saptaması neticesinde şimdilik özgürlüklerine kavuşmaları Türkiye’deki adalet sisteminin büyük eleştirilere rağmen ayakta kaldığının göstergesidir aynı zamanda. Bu meseleyle ilgili tek dileğim, ilgili mahkemenin vereceği nihai kararın adalet adına hiçbir kuşkuya ve eleştiriye mahal vermemesi ve herkesi mümkün olduğunca tatmin etmesi.

Basının bazı kesimlerinde bu karar ve akabindeki tahliye ile gördüğümüz üzüntü ile mahkeme kararının kınanmış olması maalesef ülkenin aşırı kutuplaşmasının bir sonucu olsa gerek. Bir gazetecinin yazdıklarından veya ortaya çıkardıklarından dolayı tutuklanıp cezaevine konmasını hiç bir demokratik ülkede görmezken burada gerçekleşmiş olmasının üzüntü kaynağı olduğu inkâr edilemez. Bir de bu tahliyeye üzülen basın arkadaşlarımızın olduğunu görmek basın adına başka bir üzücü bir Türkiye fotoğrafı olması gerek.

Türkiye bir gün normalleşecek ve bugün o üzülen arkadaşlarımızın çoğu eminim üzüldüklerine üzülecekler. Yeter ki Türkiye’ye çok zarar veren bu siyasi ve toplumsal kutuplaşma inişe geçsin.

***

1942’deki Struma faciasını Türkiye iki seneden beri resmi olarak anıyor. İki sene öncesinde konuşulması neredeyse tabu olan trajedinin resmi olara  k Türk Devleti tarafından gündeme getirilmesi ve ölen 768 kişinin anılması her anlamda, başta insanlık adına bir kazanım olsa gerek.

İstanbul Valisi Vasip Şahin’in bu yılki törendeki yaptığı konuşmada ‘Struma olayı’nı, “Hep iyi anılara dayanan Türk-Yahudi ortak tarihinin istisnalarından” olarak nitelendirmesi aslında Türkiye’nin de bu müessif meseledeki sorumluluk payını da gün yüzüne çıkarmış oluyordu. Şahin’in “Bugün bizlere düşen suçlu aramak değil, tarihte yaşanan trajedilerden ders çıkararak ve hafızalarda yer etmesini sağlayarak, bu hadiselerin tekrar yaşanmasını önlemek” sözleri ise gerçekçi bir gözle değerlendirildiğinde, kimilerinin ‘özür’ beklentilerini boşa çıkartırken öne çıkan, bundan sonra bu tür insanlık dışı davranışa başvurulmama temennisi algısıydı.

Konuşulması gerekenin, ders almadan özür dilemeden öte, gerçekten evrensel insanlık değerlerin içselleştirilmesi olduğunu düşünüyorum ve bu anlamda Şahin’in sözlerini önemli buluyorum. ‘Özür’ meselesi zamanı gelince, zamanın ruhunun dinamikleri oluştuğunda gündeme gelebilir ama önemli olan bu ‘yanlışlığın’, diğer bir deyişle, trajedide taraf olmamasına rağmen karasularında yardım elini uzatmama hatasının bilincine varmak.

***

Alberto Nisman.

Arjantinli ünlü Yahudi savcı,1995 yılında 85 kişinin öldürüldüğü ve özellikle İran yöneticilerinin suçlandığı Buenos Aires Yahudi Merkezi bombalanması davasının savcısı, Ocak 2015 yılında evinde ölü bulunmuş ve resmi açıklama ile intihar ettiği söylenmişti. Nisman 2006 yılında olaydan Hizbullah’ı kullanan İran’ı suçlamış, dönemin İran Cumhurbaşkanı Rafsancani ile dört İranlı yöneticiye karşı açmayı düşündüğü dava yine dönemin Arjantin Devlet Başkanı Christina Kirchner tarafından İran ile birlikte olayı incelemek üzere kurulan ortak bir komisyon nedeniyle engellenmişti. Nisman daha da ileriye giderek Kirchner’in petrol alımı ve başka ticari avantajlar karşılığında bu komisyonu kurdurarak olayı örtbas etmeyi amaçladığını da savlamıştı.

Kirchner ise kendisini, Arjantin gizli istihbaratının kendisini devirmek için yalan bir hikâye yaratmak istemesi ile savunmuş ve akabinde Nisman’ın davası düşmüştü.

Alberto Nisman geçtiğimiz sene ise evinde ölü bulunmasından birkaç gün önce Arjantin Parlamentosu’na Kirchner’in olaydaki ana sorumluluğunu gösteren ve İran’la yaptığı gizli işbirliğinin kanıtlarını sunacağını açıklamıştı. Bu sözlerinden birkaç gün sonra hayata veda etmişti. Resmi açıklama, intihardı.

Lakin Kasım 2015 devlet başkanlığı seçimlerinde başkanlığa seçilmesi kesin gözüyle bakılan Kirchner’in adayı seçimleri sürpriz bir şekilde kaybedince Nisman meselesi tekrar gündeme gelir ve ölümü inceleyen yeni savcı geçtiğimiz hafta olayın intihar olmadığını, çok akıllıca planlanmış bir cinayet olduğunu açıklar.

Şimdi ise federal mahkemenin sıfırdan başlayarak davayı yeni bulgular ışığında görmesi bekleniyor. Yani, seçimi kaybeden Kirchner ve ekibini zorlu günler bekliyor.

Adaletin iktidarın elinde manipüle edildiğini gösterir tarihi bir davayla karşı karşıya insanlık. Terörü ticari kazanımlar karşılığında örtbas etmenin bedelini ödeyecek suçlular elbet bir gün.

Çiçekleri öldürebilirler ama güneşli günlerin gelmesini kimse engelleyemeyecek…

 

 

1 Yorum