Yeni Normal

Metin BONFİL Köşe Yazısı
24 Şubat 2016 Çarşamba

Biraz klişeleşmiş bir tabir olsa da, ‘yeni normal’ ifadesini seviyorum. Değişimin kalıcı hale geldiğini ima ediyor. ABD’li fizikçi Thomas Kuhn’un ilk kez 1962’de tanıttığı ‘paradigma değişimi’ kavramına benziyor ancak, altında bilimsel bir birikim yok. 2008’deki küresel finans krizinden sonra sıklıkla kullanıldığını görüyoruz.

Bu terim, “eskiyi unutma zamanı geldiği” anlamını barındırıyor içinde. Aynı kavramı bir başkası, “önümüze bakalım” diye de ifade edebiliyor. Önündeki maça bakmak iyi bir şey ancak, biraz da yeni düzene adapte olmak ve alışmak da gerekiyor. Belki de olumsuzluğu yeni normal kabul ederek alışmak eski günleri çile çekercesine aramaktan daha iyi olabilir.

Ekonomik beklentilerin döviz kurlarına, merkez bankalarının kararlarına ve borsa endekslerine bağlı olarak bir uçtan diğerine savrulduğu ve öngörü vadelerinin iyice kısaldığı günümüz koşullarında küresel ekonomiyi derinden etkileyen ‘yeni normal’i kısaca özetleyelim:

Negatif Faizler: 2008 Krizi’nin akabinde finans sisteminin domino etkisiyle çökmesini önlemek maksadı ile başlatılıp bir türlü sonlandırılamayan sıfır faiz döneminin bir şekilde biteceği ve reel faizlerin yeniden yükseleceği beklentisi yerini eksi faiz beklentisine bıraktı. Şimdilerde Japon Yeni’nizi veya İsviçre Frank’larınızı bankanıza verdiğinizde, üstüne para istiyorlar. Amerikan Merkez Bankasının faiz arttırma patikası çizilmiş olsa da, faizleri arttırmamak için her gün yeni bahaneler buluyorlar. Büyüme yoksa, enflasyon yok, enflasyon yoksa da faiz artmayacak. Tasarruf sahiplerinin hali duman, ancak, o konuyu başka bir yazıda ele almak istiyorum.

Düşük Büyüme:  Yaşlı Avrupa ve yaşlı Japonya’nın büyüme hayalleri çoktan uçup gitmişti; genelde gelişmekte olan pazarların ve özelde Çin, Hindistan gibi dev nüfusa sahip ülkelerdeki yüksek büyümenin küresel ekonomiye lokomotif olacağı bekleniyor idi. Emtia ve petrol fiyatlarını uçuran bu beklenti idi. Şimdilerde ise Çin’deki kredi balonundan bahsediliyor. Sadece 2015 senesinde 700 milyar dolar sermaye kaçmış Çin’den. Bir yılda neredeyse tüm Türkiye’nin GSYH’sına eşdeğer bir kaçış bu. Şüphesiz Çin hükümeti gereken tedbirleri alacak ve gerekirse parasını devalüe de edecek, ancak küresel büyüme beklentilerine gelen darbe uzun süre kalıcı olacağa benziyor.

Düşük Enflasyon: Düşük demek ayıp oluyor, aslında enflasyon yeryüzünü terk etti sanki. Teknoloji sayesinde yaşanan verimlilik artışları ile üretimin Çin ve Hindistan gibi ucuz ülkelere kaymasından dolayı enflasyon uzun süredir yok. Buna düşük faiz ve düşük büyüme beklentilerini de eklersek, yeni normalin enflasyon olmayan bir dünya olduğunu söyleyebiliriz. Bu ne demek? Maaşlar uzun süre artmayabilir; emtia fiyatları uzun süre düşük kalabilir. Bu perspektifte, Türkiye’miz kur baskısından dolayı enflasyonu indirememiş olsa da, refah payı artışı sağlanamadığından reel maaşların artabileceği bir durum gözükmüyor.

Düşük Petrol Fiyatı: Bir önceki yazımda önerdiğim gibi, petrol fiyatının düşük gideceği beklentisi iyice yerleşmiş durumda. Yeni normal şu: bir yandan düşük petrol fiyatı diğer yandan da enerji kaynaklarında güvenilir olmayan 3. Dünya ülkelerine duyulan bağımlılığı azaltmak. Bu durum Türkiye’ye çok yarıyor. İsrail gazı da gelirse Türkiye’nin elinin daha da güçleneceği aşikâr.

Terör, güvenlik, istikrar: NATO’nun mülteci akınını durdurmak için mobilize olmasından, Suudi Arabistan’ın Türkiye ile operasyon yapmasına, Rusya’nın Suriye’de yerleşmesine ve DAEŞ’in küresel barışa karşı oluşturduğu tehdide bakılırsa, Ortadoğu’daki türbülansın yeni normal haline geldiğini görmemek mümkün değil. O kadar ki, bu mega olumsuzlukların yanında İsrail-Filistin sorunu bir mahalle kavgası boyutunda gözükebiliyor.

Dış etkenleri böyle olan bir ortamda, bu yeni normal’de Türkiye nerede? Bir dostumun ifadesiyle, kuzum, bütün bunları anlatıyorsun iyi de, “est que c’est bon pour les juifs?”

Yatırımcıların ‘beklentiyi al, gerçeği sat’ düsturu ile bakarsak, Türkiye’yi AK Parti iktidarının ilk on senesinde ekonomik olarak uçuran beklentiler artık kalmadı. İlk dönemde AB ile entegrasyon ve demokratikleşme rüzgarını, ikinci dönemde ise bölgesinde ekonomik ve kültürel hakimiyet sağlama hikayesini iyi kullanan Türkiye’den beklentiler şimdilerde hukuk sistemine duyulan güvensizlik, terör ve iç güvenlik endişeleri ile oldukça negatif. Dış faktörlerdeki alehte gelişmeler veya iç sorunların ağırlığı nedeniyle yeni bir yatırım hikâyesi oluşturulamaz ise, yeni normalimiz pek de sevimli bir dönem olmayacak.

“Bu günler de geçecek, daha iyi günler elbet gelecek” diyoruz hep. Buna her zaman kalpten inanıyorum. Ancak, galiba bu defa uzun sürecek. Eskiyi aramaktansa, hayatımızı yeni normale göre yeniden düzenlemek iyi gelecek.