Bir matkaba neden ihtiyaç duyarız ki?

Metin BONFİL Köşe Yazısı
23 Aralık 2015 Çarşamba

Akıllı telefonların yarattığı muhteşem fırsatlar platformundaki birinci büyük dalga sosyal medyanın ortaya çıkışı idi. Bu alanda hayatın akışını yeniden şekillendiren ikinci büyük dalga ise paylaşım ekonomisi.  Ana fikir şu: Bir tarafta atıl duran varlıkların sahipleri var (evin boş odası, arabanın boş koltuğu, yazlık ev vb). Diğer tarafta ise o varlığa ihtiyaç duyup satın alma bedelini ödeyemeyen tüketiciler. Paylaşım ekonomisindeki iş modelleri bu iki grubu internet üzerinden buluşturuyor. Airbnb ve Uber bunların en önde gelen ikilisi. Her gün onlarca yeni fikir daha çıkıyor. Eski ağıza yeni tat misali, ruhsuz bir otelde konaklamak yerine, belki de arkadaş olabileceğiniz birinin evinde kalarak o seyahati bambaşka bir anı haline getirmeniz mümkün. Şu günlerde bu sektöre hem sermaye hem de yetenek akıyor. Zipcar, Couchsurfing, Spotify, Homeaway, Blahblahcar gibi biraz palazlanmış şirketlerin Türkiye’deki değme holdinglerden daha fazla finansmanı kolaylıkla temin edebildiklerine tanık oluyoruz.

Henüz dalganın başındayız. PwC’nin 2015 başında yaptığı bir araştırmaya göre, tüketicilerin yarısına yakını paylaşım ekonomisinin ne olduğunu henüz bilmiyor. Buna rağmen, yüzde 57’si ilgili olduğunu söylüyor, yüzde 75’i ise iki sene içinde paylaşım ekonomisinde bir şekilde tüketim veya tedarik yapacağını tahmin ediyor.

Paylaşım ekonomisi aslında yepyeni bir yaşam felsefesinin ürünü: Hayat, biriktirdiğimiz varlıklarla değil yaşadığımız anılarla anlam kazandığına göre, neden varlık biriktirme peşinde koşalım? Herhangi bir şey, ona sahip olmak uğruna tükettiğimiz sağlığımız ve harcadığımız zamanın karşılığı olabilir mi? Ulaşmak istediğimize teknoloji sayesinde en kestirme yoldan ulaşmak varken, neden sahip olana kadar beklemeliyim?

Bu yeni yaşam felsefesinin kısmen bu yeni teknoloji sayesinde şekillendiğini de düşünebiliriz tabi. Bakın, Euler Hermes baş ekonomisti Ludovic Subran geçen hafta ING Bank’ın düzenlediği bir panelde genç tüketicilerle ilgili neler söylemiş:

Artık klasik ekonomi teorileri yetersiz gelmeye başladı, çünkü dünyadaki genç tüketicinin profili ve davranış biçimi değişmeye başladı.  Bu yeni tüketicilerin özellikleri ve yaşam felsefeleri nedir?

Bir bağımlılıkları yok.  Bu yüzden milliyetçilikten uzaklar. Dünya vatandaşı olmayı hedefliyorlar.

Dinlere ve ideolojilere karşı soğuklar. Ama hayvan haklarına, çevreye, insan haklarına duyarlılar.  Aktivistler. Sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorlar.

Sabah 9 akşam 5 tipi işlerde çalışmak istemiyorlar. Yükselen trendi olan, yaratıcı buluşlar ve işler yaparak hayatları boyunca yetecek paraları kazanmayı hedefliyorlar.

Konut alıp hayat boyu ev kredisi ödemek istemiyorlar.

Evlenip tek bir kişi ile ömür geçirmeye sıcak bakmıyorlar.

Evlenirlerse de sürmüyor; bir kaç yılda boşanıyorlar.      

Çocuk sahibi olmaya sıcak bakmıyorlar. Daha ileri yaşlarda, belki bir çocuk.

Teknolojiye ve iletişime sınırsız para harcayabiliyorlar, çünkü bu onlar için özgürlük demek.

Araba, lüks giyim yerine eğlenceye, yeme-içmeye ve seyahate para harcıyorlar.

Bir kaç yıl çok çalışırlarsa sonraki bir iki yılı dünyayı gezmek için ayırmayı hedefliyorlar.

Anı yaşıyorlar.       

Tasarruf yapmıyorlar.         

Daha fazla özgürlük talep ediyorlar*.

Paylaşım ekonomisi yaygınlaştıkça, bildiğimiz tüketici kalıpları, ekonomi teorileri ve yasal düzenleme yapma alışkanlıkları değişime uğrayabilir. Örneğin, tüketici haklarının korunması maksadıyla konulan yasal düzenlemeler yerini kimlik doğrulama sistemleri ve kullanıcı yorumları ile örülen güven çemberlerine bırakabilir.

Bir şeye sahip olmak yerine geçici bir süre için kullanım hakkını almanın, aslında özgürlüğü arttırdığını anlar gibiyim. Başka bir ifade ile satın aldığımız şeylerin bir yandan da taksit taksit özgürlüğümüzü kısıtladığını düşünür oldum.

Her şeyimiz olsun, ihtiyaç halinde kimseye gitmek zorunda kalmayalım diye biriktirdiğimiz şeyler ayağımıza dolanmıyor mu çoğunlukla? İşte paylaşım ekonomisi yeni bir pencere açıyor. Nesne değil, yaşanan tecrübedir hayata değer katan diyor. Yıllarca matkap reyonlarında saatler geçirmiş biri olarak, Y kuşağının yaşam felsefesini güzel özetleyen şu cümle beni yere serdi: “Bana matkap değil, sadece duvarda bir delik lazım”.

Hayatı sadeleştirerek daha keyifli kılabileceğimiz bir 2016 diliyorum.

Kaynak:

www.farklibirbakis.com


http://www.pwc.com/CISsharing