Sosyal ağların yalnızlığı

Sosyal medya üzerinden temellenen arkadaşlıklar en ufak bir anlaşmazlıkta, nasıl birdenbire kurulduysa aynı şekilde ‘arkadaşlıktan çıkarma’ ya da kişiyi ‘engelleme’ seçeneğiyle beraber puf diye uçup gidiveriyor. Ancak en trajikomik olanı gerçek hayatta başlayan tanışıklıkların bir gün bir nedenle bozulmasının yansıması da ilk olarak sosyal medya platformlarında patlak veriyor.

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı
2 Aralık 2015 Çarşamba

İletişim süreçleri ve bireyler arasındaki ilişkilerin boyutları sosyal medyanın hayatımıza olan etkileriyle beraber hepimizin bildiği gibi büyük bir değişime uğradı. Yaşamın her köşesinde elimizden bırakmadığımız mobil telefonlarla kimin nerede olduğunu, ne yaptığını, ne düşündüğünü, hangi konuda paylaşım yapıp hangi gruplarda tartışmalara girdiğini adım adım takip ediyoruz. Tüm bunlar basit bir eğlence ya da vakit doldurma amacından çok bağımlılık derecesinde skopofiliye, yani röntgencilik veya teşhirciliğe dönüşmüş durumda. Bununla beraber küresel çapta, siyasi liderlerin ülkeler veya birbirleri hakkında attığı ‘tweet’ler, resmi açıklamaların gündem belirleme başarısını ezip geçmiş durumda.

Sosyal medya üzerinden temellenen arkadaşlıklar en ufak bir anlaşmazlıkta, nasıl birdenbire kurulduysa aynı şekilde ‘arkadaşlıktan çıkarma’ ya da kişiyi ‘engelleme’ seçeneğiyle beraber puf diye uçup gidiveriyor. Ancak en trajikomik olanı gerçek hayatta başlayan tanışıklıkların bir gün bir nedenle bozulmasının yansıması da ilk olarak sosyal medya platformlarında patlak veriyor. Bireyler bir gün yeni dikizlemelere gözünü açtığında tesadüf eseri arkadaşlıktan çıkarıldığını görünce tüm yaşanmışlıkları sıfırlıyor. Tüm bunlar ise eğitim seviyesi, öngörü veya karakter tahlillerinden bağımsız işliyor. Ufacık bir ekrana sıkışmış olan koskoca dünyada nasılsa bir dolu hayatımıza alınacak, reddedilecek, engellenecek veya engelleyecek kimlik mevcut. Böylelikle tanışıklıklar da tüketim nesnesi haline geliyor ve bireyde narsist eğilimler (‘Beni arkadaşlıktan çıkarırsa ben de onu engellerim’ vari kızgınlıklar, kendine yedirememeler, ancak çok da üstelememeler) internet aracılığıyla kat be kat artış gösteriyor. Yani tek tuşla intikam ve ders verme kültürü hayatımızı fazlaca işgal etmiş durumda. Bilindiği gibi narsizmde bireyler, ilginin devamlı olarak kendi üzerlerinde olmasını isteyip, kendisinin dışındakilere karşı aşağılayıcı davranışlar içine girmekte. Paylaşılan her iletinin hep daha fazla beğenilmesini isteme itkisi, aklın sürekli o iletide olmasına, kişiyi kimlerin takip ettiğine kafayı takmasına neden olmakta. Diğer taraftan sosyal medya yüzsüzlüğü de artırıyor. Bir fikir ifade edildiğinde o fikre karşı olanların fazlaca küfür dolu, ancak elle tutulur hiçbir savunma içermeyen niteliksiz sözcükleri paylaşımlarda bolca mevcut. Bu ise içinde yaşadığımız hayatta gerçek tecrübelerle birleşince fazlasıyla tahammülsüzlüğü ve şiddeti beraberinde getiriyor.

Şüphesiz ki sosyal medyayı ve internet bağımlılığını yererken çoğumuzun da onsuz yapamadığı bir gerçek. Ancak kalabalıklar arasında yapayalnız hissederken hüzünlü gözlerle paylaşılan mutluluk fotoğraflarına bakmak, birilerinin birlikte geçirdiği eğlenceli paylaşımlara tanık olmak bizleri depresif eğilimlere de sürüklüyor. Dolayısıyla bu, yoğun olarak varlığımız hakkında kaygı duymayı ve endişeyi; yani anksiyeteyi yanı başımıza ekleyiveriyor.

Bugün tüm bunları yazmama neden olan, bir arkadaşımla ortak tecrübeler paylaşan kişileri bir araya getiren gruplara göz atmamız oldu. “Şu an şuradayım, elimde şu kadar poğaça var, yakın olanlar gelsin”, “X yerde votka içiyorum, iki kişiye daha ısmarlayabilirim, bir saat içinde gelirseniz güzel bir sohbeti paylaşmış oluruz”, “İki saat sonra X istikamete doğru yola çıkıyorum, arabada üç kişilik boş yer var, gideceğiniz yer yolumun üstündeyse sizleri uygun bir yerden alabilirim…” İletiler uzayıp gidiyor ve yorumsuz da kalmıyor, ancak yapılan yorumların hiç birinde çağrıya “İşim olmasaydı gelirdim”, “Şu yerde olsaydın gelirdim”lerin dışında olumlu bir dönüş yok. İlk bakışta oldukça yardımsever, paylaşımcı ve masum. Ancak iletileri derin bir sessizlik içinde okurken arkadaşımın söylediği söz dört duvar arasında yankılanınca bilincine varmadan edemedim: “Ah canlar… Ne kadar da yalnızlar…” Elbette ki Facebook, Instagram veya Twitter gibi paylaşım ağlarını tamamıyla aforoz etmek doğru olmaz. Bağımlılığa dönüşmediği sürece yardım kampanyalarından kurumsal çalışmalara kadar birçok alanda ses duyurabilmek için etkili bir iletişim yöntemi olarak önümüze geliyor. Yine de kişiler arası iletişim ve ‘görünebilirlik’ üzerinden bakıldığında sahi o kadar da yalnız mıyız, yoksa yalnızlığı kendi ‘sosyal’ ağlarımıza mı örüyoruz diye sormamak elde değil.