Seçme…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
4 Kasım 2015 Çarşamba

Geçtiğimiz pazar günü bir kere daha oy verdik.  “Bir kere daha” diyorum çünkü son üç senedir kendimi durmadan oy veriyor gibi hissediyorum.  Yenilen pehlivan güneşe doğmaz hesabı, her zaman oyumu vermeye devam edeceğim; çünkü oy vermeyen kişinin şikâyet etme hakkı da yoktur.  Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, vatandaşlık hakkınızı kullanmamak ve oy vermemek, seçmediğiniz partiye oy vermek demek değil midir?  Bu hafta seçimlerle ilgili çok yazı olacak, aslında seçimlerle ilgili bir yazı yazmaya hiç niyetim yok.  Yazılarımı elimden geldiğince din ve politikadan muaf tutmaya özen gösteriyorum. Ancak bu seçimin kahramanlarına bir teşekkür borçluyuz, o yüzden yazıma böyle bir giriş yaptım.

Siyasi görüşleri ne olursa olsun, gönüllü olarak sandık görevlisi olan, oylarımızı koruyan, tüm müşahitlere, ‘Oy ve Ötesi’ gönüllülerine, sandık görevlilerine, bilişim gönüllülerine çok teşekkür ederim.  Üç seçim önce bilişim gönüllüsü olarak görev yaptığım Kâğıthane bölgesindeki bir okulda beni odadan çıkarmaya çalışan (tabii ki başarısız olan), saçı açık sarışın varlığımdan rahatsız olanlardan tutun, okuma yazma bilmeyen yaşlı teyzeleri kandırmaya çalışıp onlarla oy kabinine girmeye çalışan başka ‘sandık görevlileri’ne kadar birçok olaya maruz kalmıştım.  Bir siyasi partinin görevlilerine sıklıkla yemek ve çay dağıtması ve benim görevli olduğum gruba bir su getirenin bile olmamasından bahsetmiyorum bile.  Gece on bire kadar görev yaptığım okulda acil durum fındık fıstıklarımı bile başkalarıyla paylaşmış, son derece yorgun ve açlık sınırına yakın evime dönmüştüm.  O günden sonra bir daha müşahit veya bilişim gönüllüsü olmaya cesaret edemedim ama yapanları sonsuz takdir ediyorum.  Seçimin sonucu ne olursa olsun, seçim gönüllüleri tartışmasız kahramanlar. 

***

Geçtiğimiz hafta Şalom Gazetesi’nde yayınlanan Tülay Kurtuluş’un “İçerde Çocuk Var” adlı yazısından çok etkilendim.  Utanarak itiraf etmem gerekirse, eski Yeşilçam filmlerinde gösterilen birkaç hapishane doğum sahnesini hayal meyal hatırlamama rağmen, hapishanedeki hükümlülerin orada doğan çocuklarının gerçekten hapishanede büyüdüklerinden haberim yoktu.  Çocuk Esirgeme Kurumu’na götürüldüklerini veya evlat edinildiklerini düşünürdüm. 

Etrafımdaki çocuklar tabletlerde dijital şekerleme oyunları oynamakla meşgulken, hapishanedeki çocukların kendi istekleri dışında kısıtlı bir mekânda doğması, bahçelerde koşup oynayamaması, arkadaşlarının olmaması, normal bir okula gidememesi içimi acıttı.  Hiçbir suçu olmayan çocukların bir odaya kapatılması, izole edilmesi çok acıklı ve adaletsiz.  Arkadaşları yanında olduğu halde telefonlarıyla oynayan, bahçeli evlerde sıkıntıdan patlayan, odaları bir oyuncakçı dükkânı kadar suratına bakmadıkları oyuncakla dolu çocukların, hapishanedeki çocuklarla tanışma fırsatı olsaydı hayata aynı bakabilirler miydi acaba?

Bazılarının doğduğu andan itibaren seçme şansı bile yok.  Seçebilenler olarak çok şanslıyız…