Görünenin ardındaki gerçeklerimiz

Mois GABAY Köşe Yazısı
30 Eylül 2015 Çarşamba

Pazar sabahı erken saatlerde genç çift, her yıl iki bayram arasında yaptıkları gibi anneannelerini ziyaret etmek için İhtiyarlar Yurdunun bahçesinde buluşmuşlardı. Artan iş temposu, saatlerce yemek yapmanın zorluğu derken, ilk yıllar tüm aile evde gerçekleşen bu buluşmalar zaman geçtikçe kısalmış, aile fertlerinden yemeğe gelemeyenler ise soluğu pazar ziyaretlerinde alır olmuştu. Geçtiğimiz yıl her iki derneğin birleşeceğini öğrenen aile önce telaşlanmış, ardından anneannelerinin daha iyi şartlarda bakıldığını gördüklerinde biraz olsun rahatlamışlardı. Her şeye rağmen ailenin neşe kaynağı anneannenin artık bakıma ihtiyaç duyduğunu bilmek, kullandığı ilaçların her ziyarette arttığını öğrenmek üzüyordu genç çifti. Küçüklüğünde her sabah ceplerine börekitas dolduran, delikanlılığında “Novio te vere” dileklerinde bulunan o cesur anneannesi mi yenilecekti hastalıklara? Kapıdan tam çıkarlarken senelerdir görmediği o hatıra ile karşılaştı genç adam, babasının iflası sonrası ailecek yardıma ihtiyaç duydukları, daha büyük adam olmadığı zamanların hatırasıyla…

“Ne kadar da özenle hazırlanmış kocaman koliler, bayram için hediye siparişi veren de ne çok aile varmış” diye gülümsedi kadın kocasına.

Adam paketleri görür görmez tanımıştı hâlbuki yüzü bembeyaz oldu karısının sorusu karşısında. O acı dolu günlerde, Kurtuluş’taki evlerine her ayın ilk haftası yaşıtlarından biri “İyi akşamlar” deyip bırakırdı o yardım paketlerini. İçinden dua eder, umarım bu kez tanıdığım biri bırakmaz diye geçirir, kapı çalınca açmak istemezdi. Ailece hiç tanımadıkları dindaşlarının bu yardımlarına şükran duyar, bir aylık gıda ihtiyaçlarını karşılamış olurlardı. Neler yoktu ki o kolilerin içinde? Yağ, tuz, un, makarna, şeker, şampuan, sabun, kısaca temel gıda ve temizlik maddeleri, bir de et, tavuk için verilen markalar… Hele bir de bayram zamanlarında nefis sıcak yemek ve birer hediye kıyafet de çıkardı paketten.  Kolay mı, tam tamına 19 kiloluk bir koliydi...  Geçmişe dalıp giden adam, karısının sorusuyla irkildi. “Biz de mi yollasak bu paketlerden hediye olarak, ne gönderiyorlar acaba?”

Hızla içeri dönüp, bir ailenin, bir yıllık paket giderini karşılamak istediğini belirtti genç adam. Or-Yom yetkilisinden bakıma muhtaç aile sayısının arttığını öğrenmek hem üzmüş, hem de ferahlatmıştı içini. Eşi de sonunda anlamıştı bu paketlerin hediye değil de ihtiyaçlı ailelere her ay gönderilen yardımlar olduğunu. Dile kolay toplam 298 aileye yardım ediyordu bazen çok eleştirdikleri cemaatleri. O pazar akşamı yeni semtlerinin yeni evinde tanıdıkları tüm yeni evlileri topladı genç çift. Tek tek anlattılar yaşadıklarını, belki bir aileye daha yardım eli uzatma ümidiyle…

***

Böyle bir hikâye hiç yaşanmadı, ya da ben bu çifti hiç tanımadım. Peki, bütün bunları neden anlattım? Geçtiğimiz haftalarda üst üste katıldığım cemaat kurum toplantıları, ardından Kipur günü hem gönüllülerinin içtenlikle “Kapınızı çalmaya devam edeceğiz” mesajı üstüne de Cemaat Başkanı’nın konuşması sizlerle bu hikâyeyi paylaşmamı zorunlu kıldı.

Toplum sayfasında yazan genç bir yazar adayı olarak, yaşadığım toplumun gerçeklerini anlatmak istedim. Amacım ne kimsenin duygularını incitmek ne de kimseyi eleştirmek. Tertemiz bir sayfayı açmışken biraz olsun “Buradayız” diyebilmek için gerçeklerimizi hatırlatmak istedim. Bir yandan kimi kurumlarımızın almak zorunda kaldığı radikal kararlar bizi üzse de, gençlik derneklerimizden birinin dopdolu geçen yaz faaliyetinin fotoğraflarını görmek ya da yaşlılarımızın keyifli bir gezi sonrası mutluluk dolu yüzlerine şahit olmak rahatlatıyor içimizi. Türk Musevi Cemaati’nin bakmakla yükümlü olduğu ihtiyaçlı aile sayısının her geçen yıl artması hepimizi ileriye dönük düşündürürken, UÖML mezunu gençlerimizin her yıl katlanan başarılarını görmek umutlandırıyor bizleri. Özverili olamayan anne babalar sonucu, koruyamadığımız Yahudilik değerlerimiz endişelendirse de bizleri, her hafta Brit-Mila yapmış şirin bebeklerin genç anne babalarla verdikleri mutluluk kareleri “buradayız” mesajını veriyor gelecek nesillere. Her şeye rağmen umutluyuz. Bundan 40 yıl evvel “Hepimizin rüyası” Göztepe Kültür Derneği’nin inşasına ilk toprağı atan gençler şimdilerin cemaat yöneticileri, şimdinin yeni kurumlarının doğuşuna tanık olan cemaat gençleri ise şüphesiz bu bayrağı hep ileri taşıyacak geleceğin liderleri olacaklar.

Bu hikâyeyi okuyunca, geriye tek bir soru kalıyor, farklılıklarımıza rağmen hepimizin cevap vermesi gereken: Önümüzde duran gerçekleri ve yarınımız inşasını samimiyetle istiyor muyuz?” Öyleyse neden bekliyoruz birilerinin bizlere kim olduğumuzu hatırlatmasını? “Buradayız” demek, toplumumuzun geleceği için böylesine önemli kararlar alınırken bir el vermek zor olmamalı hiçbirimiz için. Hadi o zaman gelin, el ele verelim geleceği birlikte kurmak ve yeşertmek için!         

 

* Ladino dilinde “Seni damat göreyim” temennisi olup, genellikle evlenme yaşına gelen gençlere söylenir.