Üzerimize gri bulutlar çöktü

Sosyal medyada şöyle bir alıntıya rastladım: “Sonra dost düşman bütün insanlar birden sustu. Yalnız analar ağladı. Dünyanın iki ucunda…” (Bertolt Brecht)

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı 0 yorum
17 Eylül 2015 Perşembe

Sosyal medyada bir dostumun şu alıntısına rastladım: “Sonra dost düşman bütün insanlar birden sustu. Yalnız analar ağladı. Dünyanın iki ucunda…” (Bertolt Brecht)

Ve bir yorum: “Anneler çaresiz kalışlarına ve bir şey yapamayışlarına ağlıyorlar!... İnsanlık bu durumdan güçlenmiş olarak çıkmak zorunda. Kuzuların sessizliği daha çok uzun zaman devam edemez.

Keşke ben de aydınlık güçlerin sonunda kazanabileceklerine inanabilsem, keşke ben de biraz daha iyimser olabilsem! Oysa her yeri karanlık görüyorum. Günümüzde tanık olduğumuz bunca kötülüğe, şu veya bu şekilde akan kandan beslenenlere, savaş tacirlerine, yerinden sürülen milyonlarca terör mağduruna duyarsız kalanlara, umursamazlıklarını sürdürenlere, sığınmacıların yaşam umudundan ceplerini dolduranlara baktıkça artık insanlığın bu yükü kaldıramayacağına inanıyorum. “Batsın bu dünya!” diyorum.

Geçmiş 6-7 Eylüller, tehcirler, Varlık Vergisi gibi uygulamaların sorgulanması ne kadar gerekliyse de o günlerden çok günümüzde, gözümüzün önünde cereyan eden ve vicdanımızı kahreden insani dramların hesabının sorulmasını istiyorum.

70 yıl önce Avrupa’da, Yahudi Soykırımı’ndan kaçan mültecilerin bir bölümü kendilerine mezar olan Salvador, Struma, Mefkure gibi gemilerde yaşamlarını yitirdiler. Umuda yolculukta kurtulabilenlerin bir bölümü de İngilizler tarafından yakalanıp Kıbrıs’ta kamplara sevk edildi veya gerisin geri Nazi işgali altındaki Avrupa’ya gönderildi.

Kapılarını Yahudi mültecilere kapatan Batı, kaderin cilvesi bugün de kalem, cetvel ile coğrafyasını çizdiği, düşmanlıkları körüklediği Orta Doğu’dan gelen mülteci akımına karşı sözde daha uygarca görünme çabası içinde… Ancak pek çok lider, Macaristan’ın sağcı Başbakanı Victor Orban gibi bu göçün kıtanın Hıristiyan kökenlerini tehdit edeceğini dillendirmek cüretini göstermese de benzer endişeler ile bu akımı sınırlandırmaya çalışıyor.

Binyamin Netanyahu da bu acıları en derinden yaşamış bir milletin, İsrail devletinin başbakanı olarak, “Biz küçük bir ülkeyiz, mültecilere kapılarımızı açamayız” diyerek demografik ve güvenlik kaygıları ile bile olsa İsrail karşıtlığı üzerinden antisemitizme kapı aralıyor.

Tatilde olduğundan bu hafta yazısı yayınlanamamıştır’ gibi özürlerden haz duymadığım için köşe yazımı birkaç gün öncesinden, Dağlıca ve Iğdır saldırılarının o kahredici etkisini henüz üstümüzden atamadan kaleme aldım. Biliyorum bu acı ile sonsuza dek yaşamlarını sürdürmeye mahkûm olacak nice yetim, dul, anne baba geride kalacak. Ve biliyorum bu akan kanı durdurmak kolay olmayacak. Ateş düştüğü yeri yakmaya devam edecek.

Kimse gücenmesin ama böylesi bir dönemde, sosyal medyada gününü gün eden, yediği yemekleri, gezdiği yerleri paylaşan kimilerini de yadırgıyorum elimde olmadan. Gazetelerin magazin haberlerinde boy gösterenleri de…

***

Yahudi inancına göre sabah uyanır uyanmaz henüz eller bile yıkanmadan ruhumuzu sevgi ile yenilediği için Tanrı’ya teşekkür eder ve her duada Tanrı’nın bereketinin üstümüzde olması dileğinde bulunuruz.

Ben de aynı dileği tüm insanlık adına tekrarlıyor ve Yahudi takvimine göre Roş Aşana Bayramı ile girdiğimiz 5776 yılının tüm olumsuzluklara rağmen acı olayların, tedirginliklerin, felaketlerin yerini sevgiye bırakacağı, akan kanların duracağı bir barış senesi olmasını temenni ediyorum.

 

1 Yorum