Aya Yorgi’de blue moon

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
5 Ağustos 2015 Çarşamba

Yıllar önce Oral Çalışlar’ın girişimiyle Adalar’da yaşayan gazeteciler belli aralıklarla toplanıp Lido’da rakı-balık keyfi yapmaya başladık. Çok renkli isimler geldi geçti o sofralardan. ‘Keşke katılanları bir yere kaydetseymişim’ derim bazen. Sonra ‘Adalı Gazeteciler’ grubu dağılır gibi oldu. Ardından Halim Bulutoğlu ki aynı zamanda Adalar Vakfı Başkanıdır, dostlukları sürdürmek adına herkese çok cazip gelen bir fikir geliştirdi. Yaz mevsimi süresince dolunayda Aya Yorgi’de buluşuyoruz.

Halim Bey’in organizasyonu mükemmel. Her ay bir mail atıyor. İsteyenler beraberinde dostlarını da getirebiliyor. Böylelikle çekirdek grubun yanı sıra yeni yüzler tanıma şansınız da oluyor. Sporcu ruhlu birkaç kişi Lunapark’tan tepeye yaya çıkarken, biz geri kalanlar Belediye’nin minibüsüne doluştuk. Doğrusu rahat gittik; ancak hamilelere tavsiye edemeyeceğim. Yol, top sahası gibi girintili, çıkıntılı.

Tepeye vardığınızda, cennet köşede bir müddet soluklanıp, doyumsuz görüntünün karşısında bir kez daha büyüleniyorsunuz.

Ayrıntı gibi gözükse de rezervasyon çok önceden yapıldığından masalarımız düzenli bir şekilde bekler. Serviste hiçbir aksama olmaz. Zira organizasyonun en önemli noktalarından biri yemek siparişidir. Onu da sağ olsun uzun süredir çekirdek kadrodan dostumuz Tayfun Bey halleder. Masaya oturmamızla servis başlar. ‘Sen ne yiyeceksin; kızartma istemem, ızgara olsun’ gibi patırdılar olmaz.

Güneş 20:20’de battı. Ay da hemen aynı saatte yüzünü gösterdi. Çoğunluk elinde cep telefonu, ‘blue moon’ görüntüsü yakalama peşindeydi… ‘Bakın bakın çektim; ay çok güzel çıktı valla…’ diyen diyeneydi. İnsanoğlu neye isterse ona inanıyor.

Yemekler yenip, keyifler yerine gelince Halim Bey, mehtap repertuarına başladı. Yavaş yavaş çevresinde bir koro oluştu. ‘Herkes şarkı sözlerini nasıl da ezbere biliyor’ diye hayıflanırken, masada duran küçük bilgisayardan ‘Google’layıp şarkıları bulduklarını anladık. Zaten önemli olan ortak paydaları yakalayıp gecenin tadına varmaktı. Öyle de oldu. Keyifli bir yemeğin ardından, ‘her çıkışın bir inişi vardır’ misali minibüs yerine el ele tutunarak, zor da olsa Lunapark’ın yolunu bulduk.

***

Fi tarihinde, küçük çocuklar sağlı sollu vapur çıkışında bekler, bir kemer patlıcana batırılmış çam iğnesinin diğer ucunda yasemin olan koca demetler satmaya çalışırlardı. Hem görüntü güzeldi, hem de doğal bir güzelliği vardı.

Şimdilerde vapur çıkışlarında nefes alacak yer kalmadığı için taa saat kulesinin önünde duran genç bir delikanlı, ‘selfi çıbığı’ satıyor.

‘Babaaa, babaaa çıbık alsana’ diye tepinen yerli, yabancı birçok çocuk…

Görüntü çirkin, ortam çirkin, mekân aynı.

Neyse ki mehtap Aya Yorgi’de hala aynı; masa ve iskemleler hala tahta…