İspanya

Okul yıllarında ‘Endülüs Emevi Devleti’ her ne hikmetse beni cezbetmişti. Arkasından Kristof Kolomb, ardından ‘Lepante’ (İnebahtı) deniz savaşını okurken o muharebede yaralanan Cervantes ile tanıştım. O andan itibaren ve eserleri (özetlerini!) okuyunca, İspanya’ya ilgim daha da arttı.

Sami AJİ Köşe Yazısı
1 Temmuz 2015 Çarşamba

Aslında bu haftaki yazım da İngiltere ile ilgili olacaktı. Ama gelen yoğun istek üzerine ve gündemde olması dolayısıyla, İspanya konusuna dokunmaya karar verdim.

‘Doğan Kardeş’ mecmuası ile başlayan kültürel eğitimimin ilk günlerinde hemen İspanya ile karşılaştım. Boğa güreşleri ile ilgili yazılar sık sık yer alırdı. O kadar aklımda yer etmiş ve etkilenmiştim ki torunlarıma bile, oyun olarak bu mücadeleyi yaşatmaya çalıştım. (Tabii boğa ben, toreador da torunlardı.)

Okul yıllarında ‘Endülüs Emevi Devleti’ her ne hikmetse beni cezbetmişti. Arkasından Kristof Kolomb, ardından ‘Lepante’ (İnebahtı) deniz savaşını okurken o muharebede yaralanan Cervantes ile tanıştım. O andan itibaren ve eserleri (özetlerini!) okuyunca, İspanya’ya ilgim daha da arttı.

 Üniversite yıllarımda solcu kanatta yer aldığımdan, General Franko bir faşist ve ‘Cumhuriyetçiler’ gerçek halk kahramanları idi. Cumhuriyetçiler içinde anarşistlerin ve Trotskistlerin yer almaları bize daha da çekici geliyordu. 1936 ile 1939 yılları arsındaki iç savaşta, Franko haksız bir zafer kazanmıştı. Baskıcı bir rejimle iktidarını sürdürmekteydi.

Pablo Picasso, bizim için ünlü bir ressamdan ziyade bir halk kahramanı idi.

Aynı dönemde, Real Madrid futbol takımının karşı konulmaz çekiciliği bütün ülkeye yayıldı. Tüm takım elemanlarını ezbere bildiğimiz gibi, her adımlarını yakından takip etmeye başlamıştık. O yıllardaki efsane forvet oyuncularının isimleri hâlâ aklımda: Hideguti, di Stefano, Puskas, Gento, Kopacevski. (Hideguti ve Puskas 1956 yılındaki Macar ihtilalından kaçarak İspanya’ya sığınmışlardı.)

Ve kısa bir süre sonra operaya gitmeye başlamam ve ‘Carmen’.  Sevilla, benim ideal şehrim, Carmencita platonik aşkım ve ‘Toreador’ aryası benim milli marşım oluvermişlerdi.

İspanya ile Yahudiler arasında ilişkiler benim için bir gerçek idi ama pek önemli değildi. Çok uzun yıllar sonra Lozan Anlaşmasındaki azınlıklar ile ilgili bölümünü okumaya başladım. O anda aklıma bir soru takıldı: Osmanlı zamanında Yahudilerin hukuki durumu ne idi?

Büyük bir tesadüf, kayınpederimin kütüphanesinde, 1905 yılında basılmış, George Young tarafından kaleme alınmış ‘Corps du Droit Ottoman’ (Osmanlı Hukuku’nun esasları) adlı yedi ciltlik bir eseri buldum (1). İkinci cildin bir kısmı Yahudi Cemaatinin hukuki statüsüne ayrılmıştı. Yahudilerin kısa bir tarihçesinin anlatıldığı giriş bölümünde, yazar şöyle bir dip not düşmüştü:

“İspanya’dan gelen Yahudiler, bilhassa, hekim, tercüman, strateji uzmanları ve silah imalatçıları idiler. Kaderin cilvesine bakın, Hıristiyanlığı kurtarmak uğruna, Hıristiyanların en büyük düşman devletine muazzam ve paha biçilmez bir silah hediye ettik.”

O andan itibaren İspanya’daki Yahudi varlığı ve o ülkedeki yaşamını incelemek adeta farz oldu. İspanya’da ne arıyorduk?  Atalarımız oraya ne zaman gitmişlerdi?

Belki şaşıracaksınız ama atalarımızın İspanya ile temasları, Kral Şlomo (Süleyman)  zamanında başlamıştır. Yani takriben MÖ 1000 yıllarında. İsrail krallığının yakın komşuları ve müttefikleri Fenikelilerle müştereken donattıkları ticaret gemileriyle, İberya Yarımadasına seferler düzenlemekteydiler. Götürdükleri gıda maddelerini (bilhassa zeytinyağı) altın, gümüş gibi kıymetli madenlerle takas etmekteydiler.(2)

Diğer bir deyimle, atalarımız bugünkü İspanyolların dahi zor hatırladıkları etnik ve bilhassa Kelt kabileleriyle temasta idiler.

Ancak, sürekli ve kalıcı yerleşim merkezlerini kurmamız, Roma İmparatorluğu döneminde başlar.

Özellikle, Roma’nın en büyük düşmanı ve Akdeniz’in o devirlerdeki en güçlü devleti Kartaca’yı(3) yok etmesiyle, hemen hemen tüm İber Yarımadası, Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olmuştu. Roma yöneticileri, oraları yeniden kalkındırmak ve ticari hayatı canlandırmak üzere, Yahudilerin bu coğrafyaya gelmelerini çeşitli yollarla teşvik etmişlerdi.

Roma döneminden 15. asrın sonuna kadar süren bir tarihçeyi anlatmak, bu köşenin ve kulunuzun kapasitesini aşar.

Ancak, basit bir hesapla ifade edersek ve İspanya’da Yahudi varlığının fiilen 1492’de sona erdiğini kabul edersek, atalarımız bu ülke ile 2500 yıla yaklaşan bir geçmişe sahipler.

Bu muazzam zaman süreci içinde, Keltlerden sona Grekler, Romalılar, Vizigotlar, Alanlar gibi tarihçilerin ‘Barbar’ diye niteledikleri kabileler ve nihayet Araplar İber Yarımadasına yerleştiler.

Ancak her dönemde, uğradıkları çeşitli engel ve baskılara hatta zulme rağmen, atalarımız, daima ülkenin her sahada gelişmesine çok önemli ve hayati katkılarda bulunmuşlardır.(4)

Yukarda sözünü ettiğim George Young’un notundan esinlenerek, şunu söyleyebilirim:

1492 yılında, Aragon Kralı Ferdinand ile Kastilya Kraliçesi İsabel, meşum fermanı imzaladıkları anda bir anlamda tüm geçmişlerini silmişler ve tüm kültür ve bilim kaynaklarının da ülkelerinden ayrılmalarına sebep olmuşlardır. Esasen Sultan 2. Beyazıt’a atfedilen şu sözler tüm yazımı özetlemeye yeter: “Şu Ferdinand’a akil insan diyorlar. Nasıl akil olabilir ki? Kendi hazinesini boşaltırken benim hazinemi zenginleştiriyor.”

 

1) George Young, Abdülhamit zamanında İngiliz Büyükelçiliğinde ikinci kâtip görevini yürütmekteydi.

 Bu muhteşem eseri,(Corps du Droit Ottoman) kayınpederime, yakın aile dostu, Prof.Charles Crozat  Türkiye’den ayrılırken hediye etmişti. Charles Crozat 1926-1969 yılları arasında İstanbul Hukuk Fakültesinde hocalık yapmış çok değerli devlet adamları ve akademisyenler yetiştirmiştir. Bu vesile ile onun hatırasını anmış oldum.

2) Kutsal kitaplarımızdan Yermiya, Jonas, İşaya ve 1.Krallar kitaplarında Tarshisih diye bahsedilen ülkenin İspanya olduğu ileri sürülmektedir. İber yarımadasında Roma döneminden çok evvel yerleşmiş bir Kelt aşireti  ‘Tartessian’lara atıf yapıldığı tarihçilerce kabul görmektedir.

3) Kartaca, MÖ 813-814 yılında Tunus’ta kurulmuş bir Fenike kolonisiydi. Yedi asır boyunca Akdeniz’in siyasi ve ekonomik egemen olmuşlardır. Romalılar tarafından MÖ 146 yılında tümüyle yok edilmişlerdir. 

4)  İspanya’da örneğin: Madrid, Toledo, Cordoba ve Gerona’daki müzeleri sanal ortamda dahi gezerseniz, bu katkıların ne çapta geniş olduklarını hemen anlayabilirsiniz.

5) Başlıktaki resmi Uderzo ve Goscinny’nin  ‘Asterix en Hispanie’ adlı çizgi romandan aldım. Bu romanı okumanızı samimi olarak tavsiye ederim.  İspanya tarihi, kültürü ve gelenekleri hakkında, eğlenerek, epey bilgi edinebilirsiniz.