Çözümsüzlük ve bilinmezlik

Alber NASİ Köşe Yazısı
17 Haziran 2015 Çarşamba

Zaman geçmekle beraber, gerek bölgesel gerekse global sorunlar çözülmekten ziyade daha da çözümsüz ve bilinmez noktalara doğru kayıyor.

Türkiye’de geçtiğimiz hafta yapılan genel seçimler beklenmedik, beklenmedik olduğu kadar da belirsiz ve zor çözümlenebilecek bir durum meydana getirdi. Yakın zamanda bir koalisyon hükümeti kurulsa dahi, en fazla bir sene içeresinde bir genel seçime gidilebileceği olasılığını görmek pek de zor değil. Hiç de demokratik olmayan yüzde 10’luk seçim barajına rağmen parlamentoya giren partilerin nispeten oylarıyla orantılı milletvekili çıkarmaları ve halkın sandık başına gitmekteki istekliliği bu ülkede yaşayanların halen demokrasiden vazgeçmediğinin çok açık ve net göstergeleri. Türkiye’deki seçimler bölgesel olarak pek bir etki yaratmasa da, ekonominin bir süre çalkalanacağı muhakkak. Bu durumdan ister istemez bizler de etkileneceğiz.

Dünyaya baktığımızda ise Ukrayna ile Rusya arasında uyuşturulmuş olan kriz, sinsi bir savaş olarak yeniden başladı. Bu savaşı azdıran ABD, Rusya’ya karşı yeni müeyyideler çıkaran ise yine ABD. Rusya ise en kötüyü geçen aralık ayında zaten görmüştü. Üstelik Rusya’nın pek de geri adım atmaya niyeti varmış gibi de görünmüyor. 50-60 dolarlık petrol fiyatıyla Rusya bir şekilde hayatta kalmayı öğrenmiş sanki. Aslına bakılırsa herkes biliyor ki ABD ve Avrupa’nın dayattığı yaptırımlar, Çin ile Rusya’nın yakınlaşmasını da beraberinde getirdi. Çin, Rusya’ya karşı uygulanmak istenen bu yeni yaptırımlara asla uymaz.

Öte yandan dikkatleri çeken bir diğer gelişme, stratejik olarak petrolü ağırlıklı olarak ülke dışından tedarik eden ABD’nin, mevcut düşük petrol fiyatına rağmen dünyanın en büyük petrol üreticisi konumuna gelmesi. Petrol üretimi ABD’de özel sektörün elinde. Bu yeni durum devlet kontrolünde mi gerçekleşti (örneğin verilecek teşviklerle yapılabilir) yoksa doğal bir sonuç mu? Bunu zaman içerisinde anlayacağız.

Ve İran. İran ile nükleer çalışmaları konusunda henüz bir anlaşmaya varılamadı. ABD Başkanı Barack Obama bu konuda bir anlaşmayı imzalamayı hararetle istiyor. Ancak son tarih yaklaşırken İran’dan çelişkili ifadeler geliyor. Uluslararası denetimi kabul etmeyeceklerini açıkladı İran. Bunu devlet sırlarını açığa çıkarmakla eş değerde tuttu. Oysa ABD’nin güvendiği nükleer tesislerin sıkı denetimi ile İran’ın nükleer programını kontrol altında tutabilmekti.

Bu şartlarda bir anlaşmaya varılabilir mi? Peki ya varılamazsa bundan sonra ne olacak? ABD nasıl devam edecek? İsrail’in konuya yaklaşımı ne olacak? Obama’nın kendi başkanlığı süresince ne İran’a ne de Ortadoğu’ya askeri bir operasyonu onaylamayacağını biliyoruz artık. Her şeyden çok savaşmaktan korkuyor. O yüzden diplomasiye sarılıyor.

Aynı durum IŞİD için de geçerli. IŞİD durmak bir yana her geçen gün, Irak’ı ve Suriye’yi daha da çok karıştırıyor. Buna rağmen ABD Irak’a birkaç askeri eğitimci ve birkaç silah göndererek işi geçiştirmeye çalışıyor. IŞİD bilinen, alışagelmiş terör örgütlerine benzemiyor. Hem paraları var, hem gelir kaynakları, hem de destekçileri. Birkaçı havaalanlarında durdurulsa bile binlercesi örgüte katılmaya devam ediyor.

Temmuz sonuna doğru problemler daha da dallanıp budaklanıp geri dönülemez noktalara gelebilir. Şu anda bizden uzak gibi görünen sorunlar tüm dünyayı vurabilir. Tıpkı, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Ukrayna’da olanların aslında tüm Avrupa’yı vurmuş olması gibi.

İyi yazlar...