1915 Ermeni Tehciri: İki büyükelçi arasındaki diyaloglar

24 Nisan 2015’te dünyanın hemen her ülkesinde anma törenleri tertip edilecek. Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi altında yaşayan Anadolu’daki Osmanlı vatandaşı Ermenilerin uğradıkları büyük felaket çeşitli şekillerde ve vasıtalarla yeniden gündeme getirilecek.

Sami AJİ Köşe Yazısı
22 Nisan 2015 Çarşamba

24 Nisan 2015’te dünyanın hemen her ülkesinde anma törenleri tertip edilecek. Osmanlı İmparatorluğunun yönetimi altında yaşayan Anadolu’daki Osmanlı vatandaşı Ermenilerin uğradıkları büyük felaket çeşitli şekillerde ve vasıtalarla yeniden gündeme getirilecek. 

Özellikle Batı ülkelerinde daha büyük organizasyonların tertip edildiği de tüm medya kuruluşlarınca bildiriliyor.

Peki, bu tehcir kararı alınıp uygulamaya geçildikten sonra Avrupalılar ne yapıyorlardı? Yani 1915 olaylarından haberleri var mı idi? Tepkileri ne idi?

Karşınıza iki önemli görgü şahidini, daha doğrusu o günlerde İstanbul’da görevli olan iki ülkenin büyükelçilerini getiriyorum: Biri ABD Büyükelçisi Morgenthau, diğeri Alman İmparatorluğunun Büyükelçisi Wangenheim. Onların görüşmelerinden bazı alıntıları aktarmaya çalışacağım. Yorum sizin.   

24 Nisan’ı takip eden günlerde, İstanbul’a, ‘tehcir’in fiilen başladığı ve Osmanlı Ermenilerinin asırlarca yaşadıkları yerlerinden, yurtlarından alınarak Mezopotamya’ya doğru sürülmeye başlandığı haberleri gelmekteydi. Bu sürgün esnasında çok acı hadiselerin meydana geldiği dile getirilmekteydi.

Morgenthau tereddüt etmeden Wangenheim’a gider. Kendi kanaatine göre bu fecaati durduracak bir tek güç vardır. O da Alman İmparatoru ‘Kayzer 2. Wilhelm’dir’ çünkü Almanya Osmanlı’nın hem müttefiki  hem de, ona her türlü askeri ve mali desteği veren ülkedir...

Wangenheim, kendisini soğuk bir şekilde karşılar ve hemen söze girer:

“Sayın Morgenthau, Van’daki ayaklanmadan herhalde haberiniz vardır. Geçerli sebep olmadan Ermeniler ayaklanmışlardır. Bana göre bu isyan bir ihanettir…

Gördüğüm kadarı ile Ermenilerle ilgilenen tek ülke ABD’dir. Misyonerleriniz, onların arkadaşları ve halkınız, Ermenileri koruma görevini üstlenmişlerdir.

Demek ki bu mesele ABD’nin menfaat sahasına girmektedir… Aynı zamanda ülkeniz Almanya’nın düşmanlarına silah ve mühimmat satmaktadır… (Siz)Fransa ve İngiltere’ye silah sattığınız sürece biz Ermeniler için hiçbir şey yapamayız.”

Bu görüşme neticesiz kalır. Ama Morgenthau kararlı bir şekilde konuyu her fırsatta gündeme getirir. Kısa bir süre sonra bir taziye ziyaretinden istifade ederek, tekrar Wangenheim’den bu acı olaylara son vermesini talep eder. Alman Büyükelçisi yine Ermenilere hiçbir şekilde yardım edemeyeceğini ifade eder ve:

Bu iki halkın (Ermeniler ve Türkler) asla bir arada ve aynı ülkede yaşayamayacakları aşikârdır. Amerikalılar, bir kısım Ermenileri alıp ABD’ye yerleştirsinler. Biz Almanlar da, bazılarını Polonya’ya sevk edebiliriz. Onlardan boşalacak yerlere de Polonyalı Yahudileri gönderir ve Ermeni vilayetlerine yerleştirebiliriz.”

Bu cevap ABD Büyükelçisini dehşete düşürür. Alman Büyükelçisinden bir şey beklenemeyeceği anlamıştır.

Tehcirde yaşanan olaylar artık tüm Avrupa basınında yer almaya başlamıştır. Özellikle tarafsız ülkeler sayılan İsviçre, Danimarka ve ABD basınında Kayzer’i ve Almanya’yı suçlayan yazılar yer almaktadır. Bu baskıya cevap olmak üzere, 4 Temmuz 1915’te Wangenheim,  Ermeni tehcirini Almanya adına protesto eden bir notayı Osmanlı hükümetine verir. Notanın metni, klasik bir diplomatik lisanla ele alınmıştır:

“Osmanlı İmparatorluğu hükümetinin, Doğu Anadolu’daki Ermeni toplumuna karşı uyguladığı baskı tedbirlerinin, meşru müdafaaya ve askeri mülahazalara dayandığı ve alınan bu tedbirlerin Türkiye’nin iç güvenliğini korumaya ve çeşitli isyan teşebbüslerini önlemeye yönelik olduklarından, Alman hükümeti karşı değildir.

Ancak Alman hükümeti, bu sert tedbirlerin yaratabileceği tehlikeleri göz ardı etmemektedir.  Şöyle ki, kitlesel sürgünler, suçlu veya masum ayrımına imkân tanımayabilir ve sert tedbirler birdenbire katliam, yağma gibi şiddet unsurlarına dönüşebilir.”

Bu notadan birkaç gün sonra Alman Büyükelçisi iznini kullanmak üzere ülkesine gider. Ekim ayı başlarında geri döner ve iki elçi tekrar bir araya gelirler. Konu tekrar gündeme gelir. Wangenheim hiçbir şekilde tutumlarını değiştirmeyeceklerini söyler ve “Almanya olup bitenlerden sorumlu değildir” der.

Morgenthau çok kızmıştır: “Dilediğiniz sürece bu iddiayı ileri sürebilirsiniz. Hiç kimse artık size inanmaz. Tüm dünya artık Almanya’yı sorumlu tutacaktır. Protesto notanızı da biliyorum… Ama bu notanın hiçbir etkisinin olmadığını siz benden iyi bilmektesiniz… Ve yalnız Amerika değil, bugünkü düşmanlarınız da (İngiltere ve Fransa) sizi sorumlu tutacaktır. Hatta Alman halkının kendisi, sizlerden hesap soracaktır…”

Alman Büyükelçisinin cevabı da ilginçtir: “Tüm söyledikleriniz doğru olabilir, fakat şu anda kazanmamız gereken bir harp var… (Tehcire uğrayan)Ermeniler zaten çok zavallı bir kitledir.  Siz İstanbul’da zengin ve eğitimli sınıflarıyla temasa geçtiniz, ama tüm Ermeniler öyle değiller… Özetle bu meseleye müdahale edemem.”

Büyükelçi Morgenthau Alman hükümetinin tehcire rıza gösterdiğinden emindir.

Bu iki kişi bir daha buluşamayacaklardır. Birkaç gün sonra Wangenheim, kalpten vefat eder (24 Ekim 1915) ve Sarıyer’deki Alman Mezarlığında defnedilir. Morgenthau da hemen 1916 yılı başında Başkan Wilson’un seçim propagandasını yürütmek üzere ABD’ye geri döner.

Aradan yüz sene geçmiştir. Olup bitenleri unutmayı veya affetmeyi hiçbir taraftan isteyemeyiz. Ama halkları barıştırmak için mutlaka her türlü yolun denenmesinin elzem olduğuna inanıyorum. 

Başbakanlık eski Danışmanı Etyen Mahçupyan’ın 15 Nisan 2015 tarihli beyanatındaki aşağıdaki sözleri belki yönlendirici olabilir.

“Asıl olan yaşanmışlıkla yüzleşmektir. Yaşanmışlığa bakmak ve buradan birlikte ders çıkarmak, geleceği birlikte üretmektir önemli olan. Yoksa kelimenin önemi yok. 100 yıl öncesine de bakarken birlikte bakabiliyorsak, bu önemlidir.

Bugün burada yaşayan insanların birbirini anlamaları, birbirlerine dokunabilmeleridir esas olan.”

Notlar:

Görüşmeleri Henry Morgenthau’nun ‘Secrets of the Bosphorus’ kitabından derledim (London: Hutchinson & Co. Paternoster Row).

Protesto notası ise I. Dünya Savaşı ile ilgili birçok kitap ve mecmualarda yer almıştır. Yazıdaki metni Wikipedia’dan aldım.