Tarih tekerrür etti…

Geçen hafta salı günü gerçekleşen İsrail seçimlerinde ilk kez halkın yüzde 22’sini oluşturan Araplar 14 milletvekili kazanarak Knesset’in üçüncü büyük partisi olmayı başardılar. 30 kadının milletvekili olmalarına sevinirken geçmişte barışı sol değil sağ partilerin sağladıkları gerçeğinden hareketle umudumuzu yitirmeyelim.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
25 Mart 2015 Çarşamba

Yirmi üç yıl önce gazetemizde dış politika konularında köşe yazıları yazmaya başladığımda bir ilkti sanıyorum. Şimdilerde, bu alanda çok yetkin genç yazarlara sahibiz.

Rastgele eskileri karıştırıyorum; yıl 1996, Demirel’in tarihi İsrail ziyaretinin gerçekleştirildiği yıl, İsrail-Suriye barış görüşmeleri devam etmekte. Açıkçası o yıllarda dış siyaset yazmak daha az riskli ve kolaydı. Sonraları, altı yıl önce, 95 yaşında yitirdiğimiz Erol Güney,  ‘İsrail Mektubu’ köşesinde, her hafta, bizleri dakika dakikasına Ortadoğu’daki gelişmeler hakkında bilgilendirir, yorumlarını gönderirdi. Tabi o günlerde iletişim araçları bu denli gelişmemişti.

1917 Rus Devrimi’nden sonra ailesi ile Türkiye’ye sığınan Erol Güney, Hasan Âli Yücel tarafından başlatılan dünya edebiyatının Türkçeye çevrilmesi projesinde görev aldı.1950’li yıllarda yaptığı bir haber yüzünden ilkin Yozgat’a sürüldü, sonrasında vatandaşlıktan çıkarıldı. Güney, önce Fransa’da sonra İsrail’de gazetecilik mesleğini sürdürdü. Türkiye’den ancak 1990 yılında vize almayı başardı ve sık sık İstanbul’u ziyaret etti. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi olarak atandığında, Tel Aviv’e ayak bastıktan sonra, İsrail Devlet Başkanı’na güven mektubunu sunmadan önce, ilk nezaket ziyaretini Erol Güney’e yapmıştı.

Yazılarını uzun yıllar Şalom’a Fransızca, İngilizce, İbranice kelimelerle iç içe geçmiş bir tarzda, ancak Türkçe dilinde kaleme alan Erol Güney gazetenin baskıya hazırlandığı son dakikada bile önemli bir değişiklik olduğunda mutlaka arar, telefonda yazısını düzelttirir veya eklemeler yapardı.

5 Haziran 1996 tarihli bir köşe yazıma bakıyorum: “ İsrail’de seçim gecesi. Geriye doğru sayım başladı. Solukları kesen bir bekleyiş... Ve saat tam onda gerçek verilere dayanan ilk sonuçlar yayınlanır. Peres kıl payı, % 57,7- % 49,3 önde. Gece yarısı durum eşitlenir ve sabahın ilk saatlerinde Netanyahu öne geçer. % 50,4- %49,6.” Ve yazımı şöyle bitirmişim: “Türkiye-İsrail ilişkilerinin ise seçimden sonra daha güçleneceği kanısındayım.”

Sanki tam 19 yıl sonra bir ‘deja vu’ yaşandı. Son seçimlerde de, seçimin yapılacağı hafta, kamuoyu oylamalarında Herzog-Livni’nin ortaklığındaki sol eğilimli ‘Siyonist Birlik Partisi Netanyahu’nun 4 sandalye önündeyken, saat onda durum 27-27 olarak eşitlendi, sabah uyandığımızda ise Netanyahu’nun 30-24 seçimi önde bitirdiğini öğrendik.

Bugün olsa Erol Güney ne yapardı? Doğru haberi kıl payı kaçırmış ve bize ulaştıramamış olmaktan dolayı üzülürdü herhalde.

Netanyahu’nun son anda “iktidarı sola kaptırmayalım, İsrailli Arapların güçlenmelerine engel olalım” yönündeki çağrıları diğer küçük sağ partilerin aleyhine seçmen nezdinde karşılık buldu. Ancak yadsınamayacak olan gerçek şu: İsrail’in 1980’lerden bugüne değişmekte olan demografik yapısı ne önümüzdeki seçimde, ne de yakın gelecekte sol bir iktidara olanak sağlamayacaktır.

 Netanyahu’nun seçim gününe saatler kala; “Başbakan olursam Filistin Devleti kurulamayacak” şeklindeki sözleri sonradan geri adım attıysa da başını oldukça ağrıtacağa benzer. ABD iki devletli çözüme hayır diyen bu açıklamaya tepki göstermekte gecikmedi, pozisyonların ve seçeneklerin yeniden değerlendirilebileceği, ABD’nin İsrail’e BM Güvenlik Konseyi’nde sağladığı kalkanın indirilebileceği yönünde açıklamalar gelmeye başladı. AB Filistin Devleti’ni tanımaya yakın… Filistin yönetimi ise ‘La Haye Uluslararası Ceza Mahkemesi’ dâhil BM nezdinde her türlü diplomatik girişimin yanı sıra silahlı mücadele yolunu, ‘İntifada’yı tartışmaya başladı. Mısır’dan ses yok, Körfez ülkeleri ise İran karşısında duran sağ koalisyon seçeneğinden memnun görünüyor.

1996’da daha da iyileşeceğini umut ettiğim Türkiye-İsrail ilişkileri açısından seçim sonuçlarının olumlu katkıda bulunacağını ummuyorum.

Seçimin ertesi günü CNN Türk’ü izledim. Görüşlerine değer verdiğim program sunucusu/gazeteci Hakan Çelik, İsrail seçimleri için; “4,5 milyon Filistinlinin oy kullanmadığı bir seçime nasıl demokratik diyebiliriz” diyerek eleştiride bulundu.

Seçimden dört Arap partisinin birleşmesi ile oluşan birlik 14 milletvekili çıkararak tarihinde ilk kez ülkenin üçüncü büyük partisi oldu. Geçen seçimde sandığa giden İsrailli Arapların oranı % 56’dan % 70’e yükseldi. Bunda barajın yüzde ikiden yüzde 3,6’ya yükseltilmiş olmasının da etkisi var. Bu durumda Filistinlilerin oy kullanmadıklarından söz etmek oldukça yanıltıcı oluyor. Tüm dünya demokrasilerinde oy kullanmanın kuralı, o ülkede yaşamak veya o ülkenin vatandaşı olmaktır.

Seçimin olumlu sonuçlarından biri de yeni Knesset’te 30 kadın milletvekilinin yer alacak olmasıdır. Menahem Begin ve Enver Sedat örneğini hatırlayacak olursak bu ülkede barışın sol değil sağ partiler tarafından gerçekleştirildiğini göz önüne alarak geleceğe belki de ümitle bakabiliriz…