Hitabet gücü başarının anahtarı mı?

Hitabet tarzı, seçmeni etkileme gücü, karizma büyük önem taşır. Netanyahu, ABD Kongresi’ndeki konuşmasında senatörlerden çok, İsrail’deki kararsız seçmene seslenmeye çalıştı. Ancak sosyal alanda giderek derinleşen farklılıkların yol açtığı hoşnutsuzluk 17 Mart’ta yapılacak seçimlerde yeniden başbakanlık koltuğuna oturmasını engelleyebilir.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
11 Mart 2015 Çarşamba

Bölgenin, her ne kadar birbirlerinden hiç haz almazlarsa da, iki güçlü lideri: Tayyip Erdoğan ve Netanyahu. İkisi de karizmatik, ikisi de güçlü ve etkileyici birer hatip.

Bu durumda, Ortadoğu siyaseti ile ilgili herkes gibi 17 Mart’ta, İsrail’de gerçekleşecek genel seçimlerde kimin kazanacağını, Binyamin Netanyahu’nun yeniden başbakan seçilip seçilemeyeceğini Recep Tayyip Erdoğan’ın da merak ettiğini tahmin edebiliyorum.

İki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesinde seçim sonuçları etkili olabilir mi? Sanmıyorum. Devlet politikalarının kişisel düzeyde belirlenmediği açık… Kaldı ki Tayyip Erdoğan münasebetlerin iyi olduğu, Türkiye’nin Suriye ile İsrail arasında arabulucu görevi üstlendiği bir dönemde dahi, o dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in Türkiye’yi ziyaretinden bir gün sonra Gazze’ye operasyon düzenlemesini kabullenebilmiş değildir.

Peki, ABD Başkanı Barack Obama’nın şiddetle karşı çıkmasına rağmen Netanyahu’nun Kongre’de yaptığı konuşmasının etkileri ne olmuştur? Netanyahu, mükemmel İngilizcesi, mimikleri, vücut dili, konuşma kabiliyeti ile Kongre üyelerini büyülemiş, 19 kez uzun süre ayakta alkışlanmıştır. İsrail Başbakanı ABD iç politikasına karışma cesaretini kendinde görmüş ve bunda da başarılı olmuştur. Yine de Obama’nın Demokratlar üzerindeki denetim gücünün zedelendiği söylenemez. Ancak bu girişimin Cumhuriyetçileri harekete geçirdiğini ve İran ile ABD arasında varılacak her türlü anlaşmanın Kongre’nin onayından geçmesi için yasa hazırlıkları içinde olduklarını belirtelim.

Zamanlaması ve yarattığı etki dışında, konuşmanın içeriği ne denli önem taşımaktaydı? Netanyahu, ABD’nin ‘barışçıl yoldan’ İran’ın nükleer tehdidinin bertaraf edilmesine karşı çıkmadığını belirttikten sonra, anlaşma yoluyla bu tehdidin önünün alınamayacağının ve İran’ın Ortadoğu’yu nükleer bir kâbusa dönüştüreceğinin altını çizdi. İran’ın bölgedeki ülkelere saldırılarını durdurmasını, küresel terörizmden desteğini çekmesini, İsrail’i yok etme tehdidinden vazgeçmesini öngören farklı bir anlaşmanın koşullarını önerdi. Özetle konuşmasına Barack Obama ve John Kerry’nin izlediği anlaşma yoluna ‘evet’ diyerek başladı, ancak ‘hayır’ diyerek bitirdi.  Bu da akıllı taktiksel bir yaklaşım ve strateji olarak nitelendirilebilir.

Konuşmanın ABD’de yankıları ve tepkiler ise muhtelif; Netanyahu’nun, ABD’ni sonu belirsiz bir savaşa sürüklemek istediğini ileri sürenler çıktığı gibi, tüm dünyayı gerçek bir nükleer savaş tehdidinden korumaya çalıştığını savunanlar da oldu. Hatta Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’den dahi övgüler aldı. ‘Ne erkek adammış’ gibisinden tweet’ler atıldı. Tabi ki İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani İsrail’in nükleer silahlara (atom bombasına) sahip, olduğunu hatırlattı ve ABD halkının ‘savaş kışkırtıcısı’ Netanyahu’yu dinlemeyecek kadar akıllı olduğunu söyledi.

Netanyahu’nun eşi Sara; “Binyamin Netanyahu ABD Başkanı olmalıydı” dedi. Kesin olan bir şey varsa Netanyahu’nun ABD Kongresi’ndeki coşkulu alkışı İsrail Knesset’inden kesinlikle alamayacağı ve şu anda sadece İsrail Başbakanı olarak seçimleri kazanmak zorunda olduğudur.

Doğru, seçim konuşmalarının teatral bir yönü vardır. Hitabet tarzı, seçmeni etkileme gücü, karizma büyük önem taşır. Gerçekte Netanyahu konuşmasında Kongre üyelerinden çok, İsrail’deki kararsız seçmene seslenmeye çalıştı.

Ne İshak Herzog, ne Tzipi Livni ne de Yair Lapid’in Netanyahu’nun ikna yeteneğine sahip olmadıkları ortada. Netanyahu şimdilik kamuoyu araştırmalarına göre at başı veya bir adım ilerde görünüyor. Ancak kararsız seçmenin önemli bir bölümünün artık bu karizmatik kişiden bıktığı, eşinin şımarık davranışlarını çekemediği yadsınamaz gerçeklerdir.

Ve sosyal alanda giderek derinleşen farklılıkların yol açtığı hoşnutsuzluk Netanyahu’nun yeniden başbakanlık koltuğuna oturmasını engelleyebilir. Naftali Benet, Avigdor Liberman gibi sağda yer alan parti liderleri ile arasındaki görüş ayrılıkları da oluşacak yeni Knesset’in aritmetiği karşısında farklı koalisyon olasılıklarını gündeme getirebilir.

Her halükarda İsrail politikasının büyük değişimlere gebe olmadığını söyleyebiliriz. 

NOT: Son kamuoyu araştırmalarına göre Netanyahu’nun partisi İshak Herzog ve Tzipi Livni’nin partisinden 3-4 sandalye geride görünmektedir.