Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker ile bir sohbet toplantısı

Denis OJALVO Köşe Yazısı
11 Şubat 2015 Çarşamba

7 Şubat günü Ortaköy’deki Feriye binasının camlı salonunda, Sayın Mutlu Alkan’ın 2007 yılından itibaren konusunda uzman kişileri davet ederek düzenlediği ve sınırlı sayıda davetlinin hazır bulunduğu toplantılardan bir tanesi daha gerçekleşti. Bu seferki konuşmacı Sayın Mehdi Eker’di.

Sayın Eker kendi bakanlığının bürokrasisi içinde yükseldikten sonra siyasete girip bakan olmuş, doktora dereceli, tarım ekonomisi uzmanı veteriner bir hekim.

Kendisi bir ‘rekortmen’! Bunu 14 Mart 2003’ten itibaren günümüze kadar kendi alanında sürdürdüğü bakanlığına borçlu. Şöyle ki, bulunduğu bakanlığın ismi iki dönem Tarım ve Köyişleri Bakanlığı iken üçüncü dönemde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olarak değişmiş. Bakan Eker hâlihazırda kesintisiz dördüncü bakanlık dönemini sürdürmekte!

Konusuna son derece hakim idealist bir mütehassıs olduğu izlenimini edindiğim Eker, saat 11.00 sularında başladığı sohbetini hiç durmamacasına dört buçuk saat boyunca sürdürdü.  Sohbetin ortalarına doğru notlar alıp bunları okurlarımla mutlaka paylaşmam gerektiğini düşündüm.

Dolayısıyla bu yazımın, aldığım kısa, dağınık ama ilginç notların bir envanteri biçiminde olacağını peşinen belirtmiş olayım:

Bazı ülkelerdeki tarım girişimcileri kendi ülkelerinin dışında toprak satın alıyorlar veya kiralıyorlar. Günümüzde bu statüdeki tarım alanlarının yüzölçümü Türkiye’nin tarım yapılabilecek alanlarının on katı mertebesindeki 203 milyon hektar arazi. Diğer bir deyişle 2.030.000 km2. İlginç olan husus ise bu arazilere sahip ülkelerde açlık çekilmesi. Biz Türkiye olarak hiçbir ülkeye tarım arazisi satmıyoruz. Güneydoğu’da İsrail’in toprak satın aldığı iddiası bir yalan!

...Dünya küresel gıda ticaretinin yüzde 70’i dört büyük uluslararası şirketin elinde. Bakan Eker bunları adlandırmadı. Ancak ben merak edip küçük bir arama yaptım. http://www.oxfam.org/sites/www.oxfam.org/files/rr-cereal-secrets-grain-traders-agriculture-30082012-en.pdf  sitesinde ulaştığım 2012 tarihli bu rapora göre bunlar ciro büyüklüklerine göre Cargill, ADM-Archer Daniels Midland, Bunge ve Louis Dreyfus. Bu dört şirket kısaca ABCD olarak biliniyorlar.

...Dünya üzerinde 800 milyon kişi açlık çekerken 1,5 milyar kişi aşırı şişmanlıktan muzdarip. Üstelik bu kişiler zayıflayabilmek için dünyanın parasını harcıyorlar.

...Bazı ülkeler enerji açıklarını şeker kamışı gibi organik maddelerden bio-Ethanol ve bio-Diesel üreterek karşılıyorlar. Oysa bu tarımsal arazilerde insanların veya hayvanların tüketimi için zirai mamul üretimi daha hayırlı olurdu. Bu ciddi bir tehdit olarak algılanmalıdır.

...Tarım sektörü, dünyamızın yaşanabilir bir yer olması için biyoloji + ekonomi + ekoloji üçlüsünü ve bunların arasındaki hassas dengeyi gözetmek zorunda.

...Eker Türkiye’de bu prensipleri temel alan ilk Tarım Kanunu’nun 2006’da çıktığını ve toplamda bu konuya ilişkin on beş temel kanunun daha çıktığını ifade etti. Bu da, tarım sektörünün yerel veya yurt çapında siyasilerin sınırlı menfaatlerinin etkisinden korunduğu anlamına geliyor. Kanunların amacı, tarıma ilişkin bir tasavvurun ortaya konarak, kapsam, kavram içeren bir stratejinin geliştirilmesidir. Strateji olmadan uygulanacak siyasetlerin bir fayda getirmeyeceği aşikârdır. Eskiden tarım yapan köylünün ihtiyacı Gaz-Bez-Tuz olarak özetleniyordu.

...Kanun yapılana kadar Türkiye’nin tarıma ilişkin temel sorunu arazilerin miras yoluyla gittikçe daha küçük parçalara ayrışarak sürdürülebilir ekonomik ölçeğin altına düşmesiydi.

...Türkiye’de mülkiyeti muhtelif varisler arasında bölünmüş tarım işletmelerinin ortalama büyüklüğü 59 Dekar (59.000 m2 veya yaklaşık 64 Dönüm – 1 Dekar 1000 m2; 1 Dönüm 918,4m2) Oysa ABD’de bu ortalama 1859 Dekar, Batı Avrupa’daysa yaklaşık 400 Dekar. Zaman darlığından soramadığım soru, yapılan reformlar neticesinde Türkiye’de optimal tarım işletmesinin ortalama kaç dekar olarak hedeflendiğiydi.

...Bütün sorunlara rağmen tarımsal hasıla bakımından Türkiye 61 milyar Dolar değer ile dünya 12. si ve Avrupa’nın en büyüğü.

...Türkiye’de hâlihazırda 32,5 milyon parsel tarım arazisi var. Yapılmaya çalışılan şey bunların parsel tevhidi (birleştirilmesi) ve ara ulaşım yolları yapılarak ekonomik ölçeklere sahip kılınmasıdır.

...10 bin ziraat yetkilisi 41 bin köyde bulunan 32,5 milyon parsel hakkındaki temel bilgileri kaydedip Ulusal Tarım Envanteri Takip Sistemi’ne yüklemiş durumda. Bu parsellerin profilleri temel parametreler bazında çıkarılmış ve özelliklere göre belirlenen 190 ekolojik havzada hangi ürünün en iyi neticeyi vereceği tespit edilmiş. Bir zorlama yok ama teşvik söz konusu. Önerilen ürünün kültürünü yapan köylüye teşvik veriliyor.

...Türkiye dünyanın 3. tohum üreticisi. Tohum bankamızda 117 bin çeşit tohum var. Türkiye 170 milyon Dolarlık tohum ihraç ediyor. Gelen sorular üzerine Eker İsrail’e hem tohum sattığımızı hem de oradan tohum aldığımızı ifade etti. İthal hibrid özellikli tohumların yüzde 90’ı belirli ihtiyaçları karşılamak için ithal ediliyor. Örneğin mamulün raf ömrünün uzun olmasının arzulandığı pazarlama mecraları söz konusu olduğunda. Bunlar genelde domates ve salatalık. Ama gerektiğinde Türkiye tabii ki bunlarsız da yapabilir. Ancak, GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) içeren hiç bir zirai mamul ithal edilmiyor.

...Türkiye’de 11 bin çeşit bitki var. Bunların 4200’ü endemik. Yani Türkiye’ye has! Hâlihazırda bunların gen haritaları çıkarılmakta.

Bakan Eker’e merak ettiğim bir hususu şu şekilde sordum: Eskiden tükettiğimiz tavukların pişmiş but etleri kahverengiydi ve farklı bir lezzetleri vardı. Günümüzde tükettiğimiz tavukların but eti ise neredeyse beyazından farksız. Biz acaba nasıl bir mamul tüketiyoruz?

Bakan bu sorumu uzunca bir girizgâh yaptıktan sonra yanıtladı. Bunu yaparken bu konuda büyük ve haksız bir bilgi kirliliği yaratıldığından şikâyet etti. Ülkemizde 1.800.000 ton tavuk üretimi yapılıyor. Bunlar ticari ağırlığa ulaştıklarında, yani henüz piliçken kesilip pazara sürülüyorlar. Bunlar yumurta üretmek için kullanılmıyorlar. Bunlara hormon verilmesi veya yemlerine antibiyotik katılması kesinlikle söz konusu değil. Lezzet ve but eti rengi farkı hem tavuğun cinsiyle hem de kesim tarihindeki yaşıyla ilgili. Eski usul tavuk üretimi maalesef ticari olmaktan çıktı. Öyle tavuk yemek isteyen araştırıp ve farkını ödeyerek satın alabilir.

Sayın Eker sohbeti esnasında Kürt açılımına ilişkin soruları da yanıtladı. Bu konu üç beş satırda özetlenemeyeceğinden ayrı bir yazı çarçevesinde irdelenmeyi hak ediyor.

Bu yetkin bakanla yapılan sohbetin kendim dahil bütün katılımcıları aydınlattığını değerlendiriyor, Mehdi Eker’e ve organizasyonu gerçekleştiren Mutlu Alkan’a teşekkür ediyorum.