Birlikte yaşayabilecek miyiz?

Hrant’ın sekizinci ölüm yıldönümünde, eşitlik ve farklılıklarımızla…

Mois GABAY Köşe Yazısı 0 yorum
21 Ocak 2015 Çarşamba

İstiklal Caddesi’nden Galatasaray’a doğru yürüyen kalabalığın arka saflarındayım. Ellerde pankartlar, “Hepimiz Charlie Hebdo’yuz” eklenmiş “Hepimiz Hrant’ız”ın yanına bu yılki anmada… Önlerde yanan meşaleler adeta sekiz yıl evvel aramızdan ayrıldığının 19 Ocak akşamını hatırlatıyor. Sokaktan geçip de tanımayanlar bile önce kafa çeviriyor, yadırgayanlar da var kuşkusuz, ama kalabalığın sesi ağır basıyor özgürlük arayan o ortamda. “Gittin gideli her şey çok değişti demek istiyorum,” içim elvermiyor. Bir Türk Yahudisi olarak yaşanan her olumsuzlukta ‘günah keçisi’ ilan edilirken, şiddetin hiçbir haklı nedeni olamayacağını anlatamadık halen büyük çoğunluğa. Sana karşı içimiz buruk, ortak davamıza sahip çıkıp toplumsal bir birlikteliği yakalayamadık.

Her yıl azalmadan seni anmak için toplanan kalabalıklar bir ders veriyor aslında bizlere. Sayende korkmamayı, korkunun ecele faydası olmadığını hatırlıyoruz. Kimler yok ki kalabalığın içinde, her dinden, her görüşten ve kimlikten insanlar ellerinde dövizlerle gündüz Agos’un önünde akşam ise İstiklal Caddesi’nde “Özgürlük ve Adalet için Kardeşimsin Hrant” diye haykırıyor. Her geçen gün gittikçe artan baskı ortamında bırak muhalefet olmayı kimliğimizi bile özgürce söyleyemez olduk. Alışılagelmiş önyargıların biri bin para, tıpkı bir dönem Fransa’da Arap kökenlilerin yaşadığı gibi Türkiye’de de her türlü azınlık belli durumlarda günah keçisi olmaya hazır bekletiliyor. Hani utanmasalar birilerinin  “Bu katliamın da arkasında Yahudi parmağı var” demeleri an meselesi. Yaşanan her olumsuzlukta başına bir kılıf geçirerek Yahudi’yi sorumlu tutmak artık çok olağan bir davranış, biz ceza beklerken antisemit yayınlar artarak devam ediyor. Ses çıkarmak zaten doğamızda yok, muhalif olmak yerine devletin örnek yurttaşları konumunda kalmayı yeğliyoruz. En ufak bir kıpırdanma, farklı bir ses huzursuzluğa yol açıyor, diğerleri konuştu da ne kazandı diye düşünüyoruz bazen. Siyasal erkinin yanımızda olmasını talep etmeden olumlu bir birlikteliğe doğru toplum hareketi yaratmaktan da çok uzağız. Diğer halkların sorunlarında sorumluluk alamadığımız için başımıza gelen bir durumda çoğu kez yalnız bırakılıyoruz. Hem bu ülkenin sorumluluklarını yerine getiren bir vatandaşı olup, hem de köklerin ve inancın gereği başka bir ülkeyle gönül bağın olması uzaklarda kalmış bir hayal son tahlilde. Bize lütfedilen hakları yanımıza kâr sayıp, zaman, şartlar ve söylemler sertleştikçe bir nebze daha sindirmeye çalışıyoruz. Fransa’daki dindaşlarımızın yaşadıklarına bakıp halimize şükrederken, kamusal alanda birer öteki olarak hayatımıza devam ediyoruz. Senin faillerin bulunmadıkça başımız hep eğik, içimizde hep o acaba korkusu ile kendi gettolarımızda bir bunalım evresinden geçiyoruz. Yüklenen iftiralar karşı çıkılmadığı sürece bir kartopu misali artarak üstümüze geliyor. Biz gidiyoruz dediğimizde okyanusta damla misali sevenlerimizin yüzü kızarıyor, lakin gündem ve acılar o kadar yoğun ki kıpırdanmanın engin derinliklerde kaybolup gitmesi bir oluyor. Fikir olarak anlaşamasak da insan olarak birbirimize sahip çıkmalıyız. Gazetelerde her yıl aynı dönemde yayınlanan fotoğrafların her seferinde yeniden derin bir sızlama ile beraber ortak acılarımızı hatırlatıyor. Bizler “Buradayız Ahparig” derken o fotoğraflara kendi sevdiklerimizin yüzleri de dâhil oluyor. Sadece Yahudi olduğu için öldürülen Yasef Yahya,15 Kasım kurbanlarımız, daha bir hafta evvel kaşer markette, Charlie Hebdo’da katledilenler ve daha niceleri çok uzaklardan bir yerlerden bizlere hâlâ gülümsüyor, sevgiyle bakmaya devam ediyor. 19 Ocak’larda artık içimde bir hüzün değil umutla gidiyorum anmalara, hayat içine hangi sevgi ve nefretleri sığdırmaya karar vermeyi beklemeyecek kadar kısa, beraberce kol kola huzur içinde yaşamak için daha kaç günah keçisi kurban etmeli sevgili Hrant?

Uzaklardan gelen, tanımadığım bir dost sesi bakın neler diyor?  “Ben Türkiye vatandaşı bir Türk, Müslüman birey olarak sana sesleniyorum Yahudi arkadaşım gitme. Sen de gidersen bir renk daha yok olacak bu ülkeden. Sana saldıranlar kazanacak ama durmayacaklar ve siyaha bürünecek bu topraklar zamanla.”  Adaletin yerini bulduğu, her tür nefret suçunun ama’sız yargılandığı gün dilimizin düğümü çözülecek, yeni kuşaklar birbirini sevgi ile kucaklayacak. Hrant bu ülkede siyasi bir cinayete kurban giden 62. kişiymiş. Daha kaç acı gerekli gün ışığına çıkmak için?

1930’ların Etiyopya’sından bir sese Haile Selassie’ye kulak veriyorum: “Tarih boyunca harekete geçebilecek olanların tepkisizliği, daha iyi bilmesi gerekenlerin kayıtsızlığı, en çok gereksinimin olduğu durumlardaysa adaletin suskunluğu, kötülüğün zaferini mümkün kılmıştır.”  

 

1 Yorum