Türk Yahudilerini nasıl bilirsiniz?

Bu hafta sizlerle Enver Aysever’in son romanından yola çıkarak içimi kemiren bir soruyu paylaşacağım: “Toplum genelinin kodlarına işlenmiş belirli önyargıların mı kurbanıyız?”

Mois GABAY Köşe Yazısı 0 yorum
7 Ocak 2015 Çarşamba

Enver Aysever’in son romanı üzerine bir inceleme… 

 

Bu hafta sizlerle Enver Aysever’in son romanından yola çıkarak içimi kemiren bir soruyu paylaşacağım: “Toplum genelinin kodlarına işlenmiş belirli önyargıların mı kurbanıyız?” ‘Yahudilik ne demektir?’ sorusunu bile tartışmaktan çekinmeyen bir toplum içerisinde herhangi bir konuda herkesin aynı fikirde olmasını beklemek, her Yahudi’nin bir şekilde ‘zengin’ olmasını kabullenmek gibi bir yanılsama değil midir sizce de?

Sorularıma cevap aramadan evvel, gelin Enver Aysever’in tıpkı programı gibi aykırı romanına bir göz atalım. ‘Bu Roman O Kız Okusun Diye Yazıldı’ Yahudi kızla Müslüman bir gencin imkânsız aşkının anlatıldığı dramatik bir İstanbul romanı. Kahverengi Pardösülü Adam ile bal rengi gözlü Rita’nın Göztepe-Kurtuluş-Nişantaşı derken Büyükada’da sonlanan aşkından daha öte Aysever’in Yahudiler üzerine kaleme aldığı bazı bölümler ele vermekte toplumdaki Yahudi algısını. “Tüm dünyada sürgün olduğuna inanan, hem her türden işaretlenmeyle mimlenmiş ailelerin havadan nem kapmasını anlıyordu Rita. Kendini bulunduğu toprakta özgür, birinci sınıf sayamayan, hep görünmez olmaya zorlanan, baskı halinde bile devletle iyi geçinmek için tembihlenmiş insanlardı onlar. Azdılar işte. Azınlıktılar! Bu boyun eğme kültürü, bu dilsizleşme hali, giderek benzer yüzler yaratmış, birbirinin haklılığından emin, sorgulamaktan korkan kuklalara dönüştürmüştü hepsini. Eğer bir Yahudi’ysen arka sırada durmak zorundaydın, ses etmemek, tokat yediğinde bile evde ağlamak mecburiyetindeydin, çünkü fişlenmiş, lanetlenmiş, listelenmiş bir soyun devamıydın.”   

Sevgili Enver kardeşim, şu an cemaat içerisinde karışık evliliklerin yüzde 25 civarlarında olduğu düşünüldüğünde kitapta anlattığın hikâyeye katılmamama rağmen yukarıda yazdıklarına hak vermemek mümkün değil. ‘Yahudi’ kelimesini ‘Kurtlar Vadisi’ gibi dizilerle öğrenen bir toplumda aykırı bir romanla her iki mahalleyi de düşünmeye davet ettin. Romanın kimi bölümlerinde keşke diye geçirdim içimden. Anlatılan Rita’nın duyguları olsa da “Bizim Yahudi kızların çoğu kendini seçkin sayar ve karşısına çıkan sekiz-on gençten birine verir gönlünü” derken, Şabat sofrasını, Mikve’yi tasvir ederken ya da bizim Yahudiler hep haklı, hep yalnız, hep ürkek ve hep isyanı bastırılmış diyerek isyan ederken bu biz değiliz demek istedim. Hele “Benim soyumdan gelenlerin güle oynaya gaz odasına götürülmelerinden ne farkı var bana yapılanların” sözü Rita’ya hiç ama hiç yakışmamış sanki o mektupta. Her şeye rağmen kaleme aldığın düşünceler içimizdeki önyargıları sorgulamak ve eleştiri yapmak için önemli. Daha kitabı yayınlanmamış bir yazar adayı olarak eserin edebi incelemesini ise uzmanlara bırakıyorum. Bu eseri okumayı bitirdiğimde,  aklıma keşke bu kitapları yazanlar kadar cesur senaristler de çıksa, birileri “Türk Yahudilerini konu alan belgesel dışı bir dizi ya da film yapsa!” dedim içimden. İstanbul’da geçen, Or-Ahayim’in koridorlarında başlayıp Büyükada’da biten Yahudi bir kızın Müslüman bir gence içinde umut barındıran bir aşk hikâyesi. Hep aynı konular etrafında dönen dönem dizileri yerine Yahudilerin bu toplumun ayrılmaz bir parçası, temel unsuru olduğu gerçeğini daha da güçlendiren aynı zamanda da “Türkiye’de Yahudi olmak” konusunu sorgulayan bir film istenilen reyting oranını yakalayamaz mı? 2011 yılında ‘Türk Pasaportu’ filminin yaptığı katkıdan sonra yeri gelince güldüren, gerçek hayat ve kurgunun iç içe olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı teşviki ile hayata geçirilecek bir proje hem imajımızı düzeltmeye hem de tanıtıma katkı sağlayabilir. Yahudi, Ermeni, Rum karakterlerin kimi filmlerde yan rol olması dışında günlük hayatın içinde bizim komşularımız olarak yer alması, evlerini, geleneklerini, yaşadıklarını toplumla paylaşmasından daha samimi bir İstanbul filmi olabilir mi sizce? Cemal Süreya dizeleri kitaba romantik bir hava katarken, Aysever’in Yahudiler üzerine Rita’nın ağzından aktarılan fikirleri ise tartışmaya değer. Dileğim bundan sonra Yahudi olmayan yazarlardan, senaristlerden sayıca azalan toplumumuza daha fazla ilgi gösterip, bu topraklarda yeşeren hikâyeleri gelecek nesillere aktarmalarıdır. Antisemit literatürün ‘Kavgam – Siyon Liderlerinin Protokolleri – Beynemilel Yahudi’ gibi başyapıtlarının defalarca baskı yapıp çok sattığı güzel ülkemizde en çok susuzluğu çekilen eserler içinde komplo teorilerinin, Yahudi karşıtlığının olmadığı, popüler siyasi kültürden uzak, bizi anlatan romanlardır. Akıntıya karşı kürek çeken yazarlarımızın daha çok ses verdiği bir yıl dileğiyle…

 

Geçtiğimiz haftadan birkaç ufak not:

1) Hükümet yetkilileri tarafından düzenlenen ‘Aile Yemeği’ bunun öncesindeki Hanuka Bayramı ziyareti ve alınan kararlar umut verici olmakla beraber, cemaat yetkililerinden konuşulanları daha şeffaf bir şekilde toplumla paylaşmalarını bekliyoruz.

2) Biz nefret suçları karşısında tavizsiz bir şekilde suç sayılacak bir hukuk aklının oluşmasını beklerken nur topu gibi bir antisemit süreli yayın daha raflarda yerini aldı. Bu kez kimi dindaşlarımız ilgili gazete tarafından klasik bir şekilde ‘yasal tefecilik’ ile suçlanıyor.

3) Hahambaşılığı aradığınızda artık telesekreterden Türkçe ile birlikte İbranice olarak da yönlendiriliyorsunuz. Bir süredir afişlerde ve duyurularda rastladığımız mevcut yönetimin İbranice kullanımı yaygınlaştırma politikasına umarım Ladino dilindeki çaba da eklenir. 

2 Yorum