Herkesin tekrar tekrar ve doğru bir şekilde okuması gereken olayların yaşandığı bir sürece tanık oluyoruz. Türk Yahudi toplumu, uzun zamandır görmediği, gitgide artan bir düşmanlıkla karşı karşıya. Edirne Valisi’nin son açıklamaları üzerine yüzeysel olarak düşünmek dahi tüyleri ürpertiyor.
Ancak Sayın Vali’yi çok da suçlamamak gerek. İçinde yaşadığımız ortamda, çıkıp duygularını tüm yalınlığı ile paylaşmış olması ancak samimiyetinin ifadesi olarak algılanmalı. Hiç şüphesiz, onun gibi düşünen, beyanatını duyduktan sonra, “az bile söylemiş” diyen çokça insan vardır etrafımızda. Bunun böyle olma ihtimali ile yaşamaya çalışmak çok kolay değil.
Sayın Vali’nin, bu yazı kaleme alındığı saatlerde, Hahambaşını arayarak özür dilemiş olması esas itibarı ile yüreklere su serpmeye yetmiyor tabii. Zira “büyük kinle” söylediklerinin kaçamak bir özür ile geçiştirilmesi kendisinin gerçek duygularından arınmış olduğunun ifadesi olmayacaktır. Yanlış anlaşıldığını ve söylediklerinin medya kuruluşları tarafından çarpıtıldığını açıklaması ise ayrı bir talihsizlik olsa gerek. Ne var ki, böylesi sahne arkası açıklamalar ülkemizde kabul görüyor ve yaşananlar, değişen gündem maddelerinin arasında, parmakların arasından kayıp gidiyor. Gönül, Sayın Vali’nin bu açıklamayı basının karşısına geçerek yapabilmesini isterdi.
Keza kendisini yarınlarımızı şekillendirmeye adamış bir öğretmenin, Neve Şalom Sinagogu’nun kapısına pankart asması da benzer doğrultuda not edilmesi gereken bir olay. Yahudi komşu istemeyen bir toplumun içinden böyle tekillerin çıkması, Yahudi’yi küfürleştiren bir ortamdan bu gibi reaksiyonların gelmesi doğal karşılanmalıdır, diye düşünüyorum. Burada doğal olmayan toplumun – bazı istisnalar haricinde – böylesi nefret söylemlerine sessiz kalması, ırkçı davranışların prim yapmasına vesile olan ortamların yaratılması.
İsrail – Filistin gelgitlerine endekslenmiş bir nefret fonksiyonu üzerinde kâh aşağılara kâh yukarılara savrulmak hiç keyifli değil. Buradaki derin anlaşmazlığı çözecek sağduyu ile hareket etmek yerine konuyu bir din savaşı şekline sokmaya çalışmak, herkesi olumsuz etkileyecek tehlikeli bir oyun…
Adalet sistemi, bağımsız üniversiteler, toplum kanaat önderleri ne yazık ki hâlâ nefret söylemlerine kulaklarını tıkıyorlar. Basın her tür haberi çarpıttıkça çarpıtıyor. Dış medyayı takip edebilecek düzeyde yabancı dil bilen aydınlarımız, dünyanın düşüncelerini öğrenmek adına ulaşabilecekleri değişik ülkeden ve görüşten yayınları izlemiyorlar. İnsanımız kendisini bir döngüye kaptırmış, benzeri olmayana sataşmayı bir varoluş ilkesi haline getirmiş adeta. Sayın Valimiz gibi kinlenebiliyor. Umarım bu kininin dışarı vurumu hep Sayın Valimizinki gibi barışçı olur da Trakya Olayları gibi pogromvari durumlarla karşılaşmayız. Bu ne Türkiye’nin ne de asırlardır onun içinde barış içinde yaşamış Yahudi toplumunun kaldırabileceği bir yük olur.