Zamanın neresindeyim?

Avram VENTURA Köşe Yazısı
5 Kasım 2014 Çarşamba

Arkadaşlarla söyleşirken konu zaman kavramına geldiğinde, her birimiz kendimize göre yorumlar ortaya atmaya başladık: Geçmiş, bugün, gelecek, uzay, yaş, ömür… Aslında konuşurken tüm kavramlar birbirine karışmıştı. Kuşkusuz söyleşimizin ne bilimsel bir dayanağı vardı ne de düşünsel bir altyapısı… Bilgimiz ve birikimimiz doğrultusunda bir şeyler söylemeye çalıştık; oysa bu kavram, gerek sanatçıları, gerek bilim adamlarını, gerekse düşünürleri antik çağlardan bu yana yeterince uğraştırmış.

Doğrusu, okumalarım sırasında bilim adamlarının söylemlerinden çok, şair ve yazarların bu kavramlar üstüne yazdıkları daha çok ilgimi çeker. Bu soyut konulardaki söyleşilerimizde de, bir başkası düşündüklerimden tümüyle tersini söylese, onun doğrusu olarak kabullenir, saygı duyarım. Kendi payıma Aristotales, Bergson ya da Einstein’ın zaman konusuna olan yaklaşımları yerine, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şu dizelerinden daha çok keyif aldığımı, düşünce ufkumu daha çok genişlettiğini söyleyebilirim:

“Ne içindeyim zamanın, / Ne de büsbütün dışında; / Yekpare, geniş bir anın / Parçalanmaz akışında.”

Bilim adamlarının sayfalarca açıklamağa çalıştıkları bu kavramı, şair birkaç dizeyle dile getirerek doğrudan sezgilerimize seslenebiliyor.

Ünlü Japon şair Kobayashi İssa, bir haikusunda şöyle diyor:

“Okyanustan habersiz / bir balık gibi / zamanın içinde insan”

Kimi düşünürler doğanın bir zamanı olmadığını, bu kavramı insanların bulduğunu, her bilim dalının kendi alanında bu süreci belirlediklerini söylüyor. Biz yine konunun bilimsel yanına hiç bulaşmadan, yukarıdaki birkaç dizenin anımsattığı bir öyküyü aktaralım:

Denizde balıklar, kendi düzenleri içinde, huzurla yaşamlarını sürdürürlerken, içlerinden biri suyun ne olduğunu sormuş. Soru oldukça yalın olmasına karşın tüm balıklar birbirleriyle bakışmışlar, bir yanıt verememişler. Yaşamları boyunca içinde bulundukları suyun ne olduğunu bilememeleri üzerine denizin en bilge balığını bulup bu soruyu ona sormuşlar: “Su nedir?” Bilge balık hiç düşünmeden yanıtlamış: “Ben sudan başka bir şey görmüyorum ki size bunu anlatayım!”

Bu yanıtı Divan şairi Hayâli, “Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler.” dizesiyle ne güzel dile getirmiş.

Denizin içindeki balıkların denizi bilmemeleri gibi, sorgulamadığımız sürece kimi kavramların, yerleşik görüşlerin, sıradan olayların, geleneksel yaşam tarzlarının etkisi altında yaşantımızı sürdürüyoruz. Kuşkusuz, sorgulamadığımız sürece!..

Zaman konusuna ucundan ilişmeğe çalıştığımda, kimi şeyleri sezinlediğimi, ama hiçbir şey bilmediğimi görüyorum. Tanpınar’ın söylediği gibi, ne içinde ne de dışında, bir akış içerisindeyim.

Belki de şunu söylemek daha doğru olur:

Zamanı değil, yaşadığım kendi zamanımı biliyorum!