Son çare gülmek…

Mizah olgusu, Yahudi kültüründe, Orta Çağ dönemlerinde Orta Avrupa’da, 17. yüzyıldan başlamak üzere Rusya ve Polonya topraklarında yaşanmış kıyımlardan ve Nazi dönemindeki acı tarihsel gelişimden kaynaklanıyor. Hiçbir Yahudi fıkrası ‘salt şaka’ veya ‘güldürü değildir’ diyen Robert Schild kitabında okuru kahkahalara boğmaktan çok düşündürmek amacını gütmekte.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
5 Kasım 2014 Çarşamba

Her bir elinde ağır birer bavul taşıyan yaşlı Yahudi, Varşova trenini beklerken diğer yolcuları teker teker süzmektedir...

Kısa bir süre sonra birine, “Size bir sorum olacak” diye yönelir. “Yahudiler hakkında düşünceleriniz nedir?” Aldığı yanıt:”Beş bin yıllık geçmişi olan yüce Yahudi halkına karşı büyük bir yakınlık duyuyorum.

İhtiyar tebessüm edip bu kez başka bir yolcuya aynı soruyu sorar. “Yahudi vatandaşlarımızın özellikle bilim ve kültür alanındaki büyük başarılarına hayranlık duyarım!” olarak gelen yanıtı üzerine bu adama da teşekkür edip, gözüne kestirdiği başka birine yönelir. “Yahudiler mi..?” diye başlar öbürü, “Nefret ederim onlardan ve her türlü ilişkiden uzak dururum!

Bunun üzerine ihtiyar, “Siz dürüst bir insana benziyorsunuz.” diyerek, şu ricada bulunur:” Şu iki bavuluma biraz bakar mısınız lütfen? Pek sıkıştım da, karşıdaki tuvalete gidip hemen dönüyorum.

Olay 20. yüzyılın başlarında geçiyor. Benzeri içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda da geçiyor olabilirdi. Antisemit bir söylemin ardından gelen; “Aslında ben gayrimüslimleri severim. Gençliğimde pek çok Yahudi, Ermeni dostum olmuştur” türünden ikiyüzlü yaklaşımlara sıkça rastlarız.

Yukarıda yazımın başında aktardığım fıkrayı ‘Nitelik’ ve ‘Kitaplık’ köşeleri ile Şalom Dergi’nin sürekli yazarı Robert Schild’in; ‘Savunmanın Son Çaresi Gülmek-Aşkenaz Mizahında Gezintiler’ adlı kitabından aktardım. Gazetemizin usta karikatüristi İrvin Mandel de vinyetleri ile sayfalara neşe katıyor.

Kitabın başlığından da anlaşılacağı üzere mizah olgusu Yahudi kültüründe, ‘eleştirel bir dışavurumu oluşturduğu gibi, bir savunma aracıdır aynı zamanda’.

Ve niye Yahudi değil de Aşkenaz mizahı diye soranlara verilecek yanıt; 'Müslüman ülkelerde yaşamış olan Sefaradların, Avrupa ülkelerindeki Aşkenazlar gibi tarih boyunca eziyet ve pogroma uğramamış, kendilerini mizah yoluyla savunma ihtiyacını hissetmemiş olmalarıdır' demek yanlış olmaz herhalde.

Robert Schild’e göre, “Aşkenaz mizahı, Yahudi halkının gerçeklerle yüz yüze yaşamasını sağlamış ve bu toplumu günümüze kadar getirmiş, din/gelenek/kültür mirasını yoğurmuş en önemli etmenlerden biridir.”

Yazar, sohbet havasında tutmaya çalıştığı kitabının girişinde, bazı okurların ilk iki bölümü fazla ‘akademik’ bulabileceklerini ve bu nedenle hiç sıkılmadan asıl derlemenin yer aldığı üçüncü bölüme geçmelerini salık veriyor.

Ben iktisat doktoru da olan Schild dostumun, özellikle bir doçentlik tezi kıvamındaki yapıtının bütününü, kimi zaman acı bir gülümseyişle, ama yarı toplum bilimsel, yarı tarihi bir gezintiye çıkarcasına okumanızı öneririm.

***

Türk Yahudi cemaati tarafından toplum genelindeki olumsuz ön yargıların kırılması ve tanıtımı adına bazı girişimlerde bulunulmaktadır. Amaç ‘öteki’ algısını yok etmek,  bir yurttaşı olduğumuz Türkiye’de birbirimizden farkımız olmadığını Yahudi yaşamından örnekler sergileyerek ortaya çıkarmaktır.

Bu tür etkinliklerin en kapsamlısı dünyanın birçok ülkesinde aynı tarihlerde gerçekleştirilen; ‘Yahudi Kültürü Avrupa Günü’dür.

Geniş bir katılımcı kitlesi düzenlenen bu günde, Yahudi komşusunu daha yakından tanımanın fırsatını bulurken ne yazık ki art niyetli kimi basın organlarında bu olumlu etkinlik; ‘Yahudi kültürünü empoze edecek Siyonist bir faaliyet’ olarak nitelendirilmekte, ‘sözde Holokost’un halkın beynine zerk edildiğinden’söz edilebilmektedir.

Dünyanın demokratik birçok ülkesinde suç sayılan bu tür nefret söylemlerine karşı yargı mercilerin artık daha duyarlı olması ve gerekli yaptırımların uygulanması gerekmiyor mu?