Kişi hak ve özgürlüklerinin engellenmesi fiili esas itibarı ile prematüre toplumlarda rastlanan, toplumu meydana getiren bireylerin hareketlerinden tedirginlik duyma durumundan, bu hareketlerin getirebileceği sonuçları karşılayamama durumundan kaynaklanan bir sonuçtur. Düşünen, dolayısı ile atacağı adımın nelere mal olacağını kestirebilen, bu konuda yeteri kadar bilgiyle donatılmış veya bilgi alma kaynakları kendisine sunulmuş toplumların bireylerinin, nedeni ne olursa olsun engelleniyor olmaları, en hafifinden haksızlıktır.
Gündelik yaşamda sıradanlaşma eğilimi gösteren engeller o kadar çok ki, saymakla bitmez. Ancak bunlardan biri var ki, karşılaştığım neredeyse her an, içimi dışımı alt üst ediyor. Yollarda, trafik akışını yavaşlatmaya, sürücüleri dikkatli davranmaya yönelten kasislerin varlığı hepimizin malumu. Teknolojinin - belki de istemeden - yarattığı hız tutkusunun önüne geçebilmenin, olası kazaları önlemenin yollarından biri hızın kasislerle engellenmesidir, şüphesiz. Gelişmiş toplumlarda da bu böyle algılanmakta ve uygulanmaktadır. Ancak, bu uygulamaların belli bir standart içinde yapıldığı da bir gerçek.
Ülkemizde ise durum sanki biraz farklı. Ya da belki bu yargıyı yalnızca, içinde yaşamakta olduğumuz bu güzel dünya kenti ile kısıtlamak gerekir, bilemiyorum, ancak, burada adeta, kasisi, az gelişmişliğin, düşüncesizliğin, vurdumduymazlığın, kendisini yönetici pozisyonuna layık görmüşlerin, diğerlerini engellemesinin bir sonucu olarak algılıyorum. Hiçbir standardı olmayan, adeta keyfi bir şekilde ve uyarısız yerleştirilen, değişik şekil ve boyutlarda bir dizi engel, yollarda, bizleri teslim almış gibi. Bunlar gerekli gereksiz her yerde, gelişigüzel karşımıza çıkabiliyor. Bazıları görülür bir şekilde ancak geneli araçla savrulunca fark edilir durumda… Her savrulduğumda isyan duygularım tepeme çıkıyor ve kendimi aşağılanmış hissediyorum. Umuyorum ki yalnız ben bu duygular içinde değilim ve sosyal yaşamdaki davranış kurallarından nasibini almış her uygar insan da benzer hisler içinde oluyordur…
Bir de madalyonun diğer yüzüne bakmakta fayda var. Engel kimine göre bir eğitim aracıdır. Bazı şeyleri yasaklamak toplumu – sürü psikolojisi içinde dahi olsa – doğruya yöneltebilir. Bunu kendi değerlendirmesi sonucu yapamayacak durumda olanı uygarlaştırmanın yolu bu olabilir. Ancak elbette abartamamak gerek. Bizdeki bu kasisler abartı sınırına dayanan hatta bunu aşan bir vaziyette.
Kasisi zaten tümsek ve çukurlarla zenginleştirilmiş yollarımıza oturtan her kimse, neden oturtmuş? Bunu da anlamak gerekir! Bir kaza mı olmuş? Yayaların geçişleri deli hız yapan bilinçsiz sürücüler tarafından tehlikeye mi atılıyormuş? Yoksa hız yapana kafası kızmış bir mahalle sakini, “öyle olmaz böyle olur” edası ile mi kondurmuş engeli yolun en uygunsuz yerine? Bu soruların yanıtı ne olursa olsun, kadranı saatte bilmem kaç kilometreyi gösteren araçları, hayattan beklentileri olmayan, kendilerini doğru ifade edemeyen, genelde ilkel dürtülerle hareket eden insanlara verirseniz, kasislere mahkûm olursunuz.
Trafiğe çıkmaya hak kazanma sürücüye verilen bir ehliyete tabidir. Esas itibarı ile kişinin araç sürmeye ve onun tüm sorumluluklarını almaya hak kazandığı bir ehil olma durumuna işaret eder. Ehliyet ile kişiye verilen basit bir şekilde araç sürme izni değildir. Bunun çok daha ötesinde, sorumlu olma durumudur… Başkalarının malına canına saygılı olma durumudur… Bu bilincin yeşermesi, birey ve toplumun dokusuna gerektiği gibi derinlemesine işlemesi için neler yapılmalıdır bilemiyorum. Ancak sosyal yaşamda karşılaştığımız birçok yanlış bizleri o denli esir alıyor ki, doğrular eğrilere karışıyor, referanslar kayıyor…
Ve belki de kendinden menkul yetkilerle donatılmış birileri, size rağmen sizi korumak için, hayatınıza kasisler döşüyor. Metal olanlar, beton olanlar, biraz yüksek olanlar, hayır biraz yayvan olanlar, işaretlenmiş olanlar, karanlık yolda ancak aracınızın altını vurduğunuzda ya da iç organlarınız yer değiştirdiğinde farkına varacağınız bir dizi kasis… En tehlikelisi de bu, “başınıza geldiğinde farkına vardığınız” değil midir?