AB ruhundan uzakta olmak

Geçtiğimiz hafta yayınlanan AB İlerleme Raporu kimi uzmanlara göre bu güne kadar yayınlanmış en kötü rapor. Raporu incelediğimiz zaman Türkiye’nin AB ruhunu yakalaması için zihniyet değişikliği yapması gerektiğine iyice inanıyorsunuz. Tek teselli AB’nin bizden umudunu yitirmemesi.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
15 Ekim 2014 Çarşamba

Biz Kobani meselesi ve bunun Türkiye içinde yarattığı trajik olaylara kendimizi vermişken Avrupa Komisyonu sessiz sedasız Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım süreci ile ilgili 2014 İlerleme Raporu’nu yayınlamış. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: “keşke hiç yayınlamasaydı!..”

Açık ve net bir şekilde vurgulamak isterim: Biz Türkiye’nin Avrupa ülkelerine göre geri kalmışlığının yegâne ilacı olarak birliğe katılımı gördük, görmeye de devam ediyoruz. Kimi siyasi, sosyal, kültürel ve coğrafik nedenlerle geride kalmışken, gelişmişliğin ve en önemlisi, insanca bir hayat sürmemizin olmazsa olmaz kurallarının masamızın önüne konulmasını ve ödevlerimizin de eksiksiz yerine getirilmesini bekliyoruz, giderek azalan umutlara rağmen. Zira aslolanın, bireyin insanca, onuruyla ve adil bir şekilde yaşaması olduğuna inanıyoruz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ocak 2014’te Brüksel’de, Türkiye için ilan ettiği “Avrupa Birliği yılı”nın sonlarına doğru hazırlanan rapor pek iç açıcı değil.

Avrupa Birliği Türkiye’yi 1999’da aday statüsüne almış, birliğe kabul görüşmeleri ise 2005’te başlamıştı. O günden çok sonra görüşmelere başlayan kimi Doğu Avrupa ülkeleri bugün AB üyesi olmuşken biz hâlâ kapının çok ötesinde ev ödevlerini yapmak ve yapmamak arasında gidip geliyoruz adeta.

Geçtiğimiz hafta yayınlanan ve son bir yılda birliğe uyum kararlarının ve yeni çıkarılmış yasaların incelendiği rapor kimi kötümser uzmanlara göre 1999’dan beri en kötü rapor niteliğinde. 70 sayfalık raporda, çeşitli başlıklar altında yapılan değerlendirmelerde toplam 20 kez ‘ilerleme yok’, 16 kez ‘endişeliyiz’ ve 8 kez de ‘ciddi olarak endişeliyiz’ ibareleri yer almakta.

Özet vermek gerekirse rapor, Kürtlerle olan çözüm sürecinden, azınlık vakıf sorunlarının iyileştirilmesinden, organize suç oluşumlarına karşı alınan tedbirlerden, işkence ile mücadeleden ve ombudsman kurumunun işlerliğinden kimi yetersizliklerine rağmen övgüyle bahsederken özellikle hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı meselelerinde ciddi eleştiriler getirmekte.

Bu arada, raporu hazırlayanların, kimi yeni yasalara karşı göstermiş olduğu ‘direnç’ten dolayı Anayasa Mahkemesi ile 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu doğrultuda hükümete yaptığı uyarılardan övgüyle bahsetmeleri ilginç bir not olarak kayda geçirilmeli.

İlerleme Raporu her şeyden önce, tam demokratikleşmeye geçmek için önemli saydığı Anayasa değişiklik ve reformlarının askıya alınmasını eleştiriyor. Bu değişikliklerin güçler ayrılığını ve özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklar dahil toplulukların haklarını garanti altına alacak reformları sağlayacağını bir kez daha yinelerken Anayasa değişiklikleri için tüm taraflara çağrıda bulunuyor.

Raporun bir ilginç eleştirisi de yeni yasaların veya yasa değişikliklerinin diğer partilere ve sivil toplum örgütlerine yeterince danışılmadan yürürlüğe girmesi ile alakalı. Özellikle internet yasası ile dershanelerin kapatılmasına yönelik yasanın bu bağlamda zikredilmesi raporun göze çarpan bir başka noktası olmuş. Bir diğer eleştiri de siyasi partilerin mali yapıları ile seçim kampanyaların finansal olarak hesap verilebilir ve şeffaf olmadıkları yönünde yapılmış. Aynı şekilde kamu harcamalarındaki şeffaflık eksikliğinden bahsedilirken parlamento içindeki kutuplaşmadan dolayı, çıkan yeni yasaların konsensusa dayalı olmaktan çok uzakta olduklarına vurgu yapılmış.

İlerleme Raporu’nda yerel yönetimlere Avrupa Birliği standartlarına oranla yeteri kadar mali özerklik verilmemesinden tutun da kamu yönetiminde yapılması gereken reformların hala gerçekleştirilmemiş olmasına kadar çeşitli eksiklikler sıralanırken, en büyük eleştiri hukuk ve adalet sistemine yapılmış. Kuvvetler ayrılığı ilkesine büyük zarar verebilecek şekilde hükümetin, istediği savcı ve hakimleri  görevden almasına ve istediği yenilerini göreve getirmesi raporun en can alıcı eleştirilerinden biri olarak görülüyor.

Sonuç olarak bu rapor, Türkiye’nin Avrupa Birliği ruhundan hâlâ çok uzakta olduğunu teyit ediyor.

Tek teselli,  rapordaki dilden anlaşılacağı kadarıyla, bütün eleştirilere rağmen AB’nin yapıcı bir tavır takınması ve Türkiye’den umudunu yitirmemiş olması.

AB kriterlerinden onca yıl sonra hâlâ çok uzakta olmamız üzücü.

Başta, çocuklarımızın geleceği adına üzücü. 

Lakin bunu tersine çevirmek yine Türkiye’nin elinde.

 

1 Yorum