Yeni Türkiye’yi tarihimizle anlamak

Mois GABAY Köşe Yazısı
24 Eylül 2014 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta yeni bir eğitim öğretim yılı daha sorunları ile başladı. Çocuklarının ilerde nitelikli bir meslek sahibi olmasını arzu eden tüm aileler bir yıl daha sürecek bu yarışa start verdiler. Okulumuzun 100. yılını kutladığı bu dönemde, eğitimin nihai amacının iyi bir meslek ve gelecek olduğunun bilincinde, yaşadığı şehirden ve ülkesinden ne kadar haberdar bir nesil yetişiyor düşünmek istedim. Hititlere, Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı’ya ev sahipliği yapmış bu toprakların ruhunu anlamak, sadece kitapların öğrettiği bilgilerle değil bu topraklarda doğmuş ve dünya tarihine yön vermiş olay ve şahsiyetleri de tanımakla mümkün olabilir. Nitekim her gün önünden geçtiğimiz ama fark etmediğimiz, farklı kültürlerin bize miras bıraktığı o kadar eser ve meslek var ki, şimdilerde bazılarını mumla aramaktayız.

Okullardaki tarih kitaplarında öğretilenlerin ne kadar eksik kaldığını iş hayatına atıldığımda, Fransız misafirlerin garip soruları ve ülkemiz hakkındaki önyargılarını gördükçe anlamıştım. “Kozmopolit bir yapımız var” derken tarihimizin girdaplarında saklı kalan bazılarımızın belki adını bile duymadığı ama insanlığa iz bırakmış Osmanlı doğumlu Rum, Ermeni, Yahudi kökenli vatandaşlarımızdan bahsediyorum. Daha geçtiğimiz hafta Şalom dergide Fransız medyasına yıllarca hükmetmiş Françoise Giroud’nun Türk Sefarad kökenli İstanbullu bir baba ve Selanikli bir annenin çocuğu olduğunu öğrendik. Tıpkı Giroud gibi, eski Fransa Başbakanı Edouard Balladur da İzmir doğumlu Ermeni bir ailenin oğludur. Onassis ailesinin efsanesini başlatan, yirminci yüzyılın en önemli armatörü Aristote Onasiss’in 1906 İzmir Karataş doğumlu bir Rum olduğunu söylesem şaşırır mıydınız? 1922 İzmir yangını sonrasında ailesi önce Yunanistan oradan da Arjantin’e gitmiş, Türkiye ile de babasının yardımıyla tütün ticaretine başlamıştı. Uluslararası petrol sanayisinin doğmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamış, aynı zamanda siyasetçi kimliğiyle de yer etmiş Kalust Sarkis Gülbenkyan’ın 1869 Üsküdar doğumlu Ermeni asıllı bir Osmanlı vatandaşı olduğunu biliyor muydunuz? Sadece sanayide değil sanat alanında da bu topraklardan miras kalan öyle çok değer var ki…  Kendi adı ile özleşen sokağıyla İzmirli Dario Moreno,1916 Ortaköy doğumlu Ermeni asıllı Fransız aktris ve şarkıcı Alice Sapritch ve yine İzmir doğumlu Fransız sinemateğinin kurucusu Henri Langlois sadece aklıma ilk gelenler. Bugün dünyanın en zengin sinema arşivi olan Fransız sinemateğinin Nazi işgali altındaki dönemde aralarında Chaplin’in de filmleri bulunan birçok makarasının korunması da Henri Langlois sayesinde olmuştur. Sadece Osmanlı’da değil Avrupa’da da birçok kurumun gelişmesinde rol alan, Louvre Müzesi’ne empresyonist tablo koleksiyonunu bağışlayan ünlü banker Kamondo’ların da İstanbul’da yaşadıklarını eserlerinden çoğumuz artık biliyoruz. Bütün bu bilgileri her zaman “kültür mozaiği” olarak telaffuz ettiğimiz ülkemizdeki farklı kültürlerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmak için anlattım. Ortaokulda başörtüsü serbestisinin getirildiği, zorunlu din dersinin tartışıldığı bu yeni dönemde asıl sorun yeni neslin içindeki farklılıkları da kabul edebilecek bir eğitim sisteminin de eksik kalmamasıdır. Beyoğlu Belediyesi sınırları içindeki okulların yıllık programlarında yaptıkları gibi tüm okullarda geleneksel her yıl tekrarlanan sinagog, kilise, camii, cem evi gezileri yapılsa belki de bir nebze aynı şehri paylaştığımız ve kültürel bağlarımız olan farklı dinlerin de değerlerini çocuklarımıza öğretebiliriz.

Türkiye’de ve dünyada şu anda yaşanan hiçbir sosyal olayı tarihsel gelişimini bilmeden anlamak mümkün değildir. Bu yüzden dinler tarihini okullarda öğrenmek, yakın tarihimizi, Holokost’u müfredata eklemek günümüzde gittikçe artan antisemitizmi daha okul sıralarından engellemeye yardımcı olabilir. Kültürel zenginliği klişe sözlerden çıkarıp gerçek anlamıyla hazmetmek farklı inanç türlerini de daha küçük yaşlardan tanımakla mümkün olacaktır. Geçmişine duyarlı, tarihine ve değerlerine sahip çıkan bir nesil dileğiyle… Şana Tova u Metuka…