Futbol sadece futbol değildir

Onlarca yazarın, düşünürün kafa patlattığı insanoğlunun en büyük kusurunu yerle bir eden bir fotoğraf paylaşıyorum yazımda. Dikkatli bakın lütfen. Örselenmiş ruhlarımıza ilaç olacak.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Temmuz 2014 Çarşamba

Bu fotoğrafa dikkatli bakın. Pek alışık olmadığımız bir iletişim ve empati karesi var orada. Yaşadığımız bencil hayatlarımızın karanlık ağlarından şiddetle sızan bir umut ışığı var orada. Neden mi?...

***

Friedrich Nietzsche, 1879 yılının 27 Kasım günü George Bizet’in ‘Carmen’ini dinlemeye koyulur. ‘Tanrı öldü’ dediği gündü o gün; zira toplumun genel ahlâk kuralları ve doğurduğu yakıcı sonuçları ile ilgili sıkıntıları vardı. Yeni bir dünyaya, yeni bir ahlâk anlayışına ihtiyacı olduğumuzu haykırıyordu. “Carmen öyle güçlü, öyle tutkulu, öyle ince, öyle güneyliydi ki” derken birden o sevinç fırtınası arasında ilk kez Zerdüşt’ün adını zikredeceği ‘Sevinçli Bilim’i yazmaya başlar. Bu yazı, o meşhur eserini ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün girişi olacaktı ileride. Hani o bütün ahlâk sistemlerinin temellerine saldırdığı, bütün erdemlerin kaynağında bencillik olduğunu kendine özgü o farklı üslupla kaleme aldığı ünlü eseri yazmaya başlamış olacaktı. 1896’da eserine yazdığı önsözde ise, ‘bütün bu kitap uzun bir güçsüzlük döneminden sonra gelen bir sevinç nöbetidir sadece’ diyecekti. Akabinde eserin insanlığın en yerleşik kusuru olan bencilliğine bir nebze neşter vuracağını umut ettiğini de söyleyecekti.

Nietzsche’yi kimse anlayamadı. Bugün bile tam olarak anlaşılamadı. Ama yerleşik ahlâk kurallarının insanın bencilliğinden hareket ettiği gerçeğine karşı yeni bir insan-ahlâk-yaratma ülküsü peşinde olduğunu biliyoruz.

Bugün ünlü düşünürün saptadığı gerçekten bir milim ileride olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Bencil ruhların insan ilişkilerine ve giderek toplumsal bağlara nasıl hasar verdiğini gözlemlemiyor muyuz?

Üstelik bu bencilliğin yarattığı ve post modern hayatların zorluk ve zorunluluklarından doğan, başkalarının mutsuzluğuyla mutlu olma haline ne diyeceğiz?

Günümüz toplumlarında bireyselleşme ile ortaya çıkan rekabet çılgınlığının yarattığı bu psikoz gün geçtikçe daha belirgin hal alıyor. Schadenfreude diyor Almanlar buna dillerinde. Hiç bir başka dilde olmayan bir özelliği ile tek bir kelime günümüzün büyük hastalığını simgeliyor. Başarılarımız ötekinin başarısızlığına bağlı olduğu için rakibimiz olarak gördüklerimizin yere düşmesinden mutluluk duyuyoruz. Tanrı adına ne hazin bir durum!

Dostoyevski de ‘Suç ve Ceza’da yazmıştı bu ruh halini nitekim. “…Hepsinin halinde en yakınlarının beklenmedik bir felâketi karşısında bile her zaman görülen tuhaf bir sevinç duygusu vardı. En samimi acıma duygusuna rağmen istisnasız olarak hiç kimse böyle bir duyguya kapılmaktan kendini alıkoyamıyordu…”

Başkalarının tökezlemesinden mutluluk duymak!

Bencilliğin de ötesinde kahredici bir insanlık kusuru…

Lakin tekrar fotoğrafa dönelim. Bu fotoğraf birkaç gün önce Dünya Futbol Şampiyonası’nda Brezilya-Kolombiya çeyrek final maçı sonrasına ait. Karedeki ağlayan futbolcu, kupadan elenen Kolombiya takımının yeni dünya yıldızı James Rodriguez. Büyük bir acı yaşıyormuşçasına 70 bin kişinin önünde ağlıyor. Ancak, kazanan takımının, onun rakipleri sayılacak iki dünya yıldızı, David Luiz ve Dani Alves  yanına geliyor. Biri ‘dünyaları yıkılan’ Rodriguez’i en insani duygularla teselli ederken, bir diğeri binlerce seyirciyi onu alkışlamaya çağırıyor! Schadenfreude yok olmuş! Yerine unuttuğumuz, özlediğimiz; rekabetin bencilliğin, darmadağın ettiği ruhların acıyı, hüznü, mutsuzluğu teselli etme görüntüleri gelmiş. ‘Mış gibi’ yapma yok, sahtelik yok…

Dünyadaki iki ölümlü rakibin birbirleriyle böylesi bir dayanışma içine girmesi umut vaat ediyor örselenmiş ruhlarımıza.

Onlar bu fotoğrafla bize umudu gösterirken başka bir mutlak gerçeği de hatırlatıyorlar:

Memento Mori’ - ‘Ölümlü olduğunu unutma’ ey insanoğlu…