One Minute’ten Mavi Marmara’ya Türkiye-İsrail Çatışması

Yukarıdaki başlık, ‘Alçak Koltuk Krizi’nin öznesi, Ekim 2009 ile Haziran 2010 tarihleri arasında Türkiye’nin İsrail Büyükelçiliğini yapmış olan Sn. Oğuz Çelikkol’un yeni çıkan kitabına ait.

Denis OJALVO Köşe Yazısı 0 yorum
11 Haziran 2014 Çarşamba

Kitabın içeriği hakkındaki görüşlerimi paylaşmadan evvel söz konusu krize ilişkin birkaç değerlendirme yapayım:

1-    Sayın Çelikkol’a reva görülen muamele İsrail diplomasisinin yüzkarasıdır.

2-    Krizin müsebbibi yetkin diplomat Danny Ayalon’un, herhangi bir gazetecinin bir scoop (atlatma haber) fırsatını, bu scoop yaşadığı ülkenin milli menfaatlerine ters düşse bile, kaçırmayacağını bilmesi gerekirdi.

3-    Böylece, Türkiye’nin devlet televizyonu TRT tarafından yayınlanan ‘Ayrılık’ dizisindeki karaçalmalardan duyulan rahatsızlığı ifade etmek için davet edilen Sn. Çelikkol’a yapılan muamele yüzünden söz konusu karaçalma kaynamakla kalmamış, devrilen çam yüzünden İsrail diplomasisi bir de ‘ofsayt’tan gol yemiştir’.

Gelelim kitabın içeriğine:

Sayın Çelikkol’un kitabının önsözünde verdiği dipnotların okunma tavsiyesini tuttum. Dolayısıyla aşağıda sayfa sayfa eleştireceğim hususlara ilaveten, aynı sayfalara ilişkin dipnotların içeriklerine de değineceğim. Amacım, bazen yanlış, bazen es geçilmiş, bazen de haksız olduğunu düşündüğüm hususlara işaret etmektir.

Sayfa 16 - 2 numaralı dipnot:

Sayın Çelikkol Yahudilerin uluslararası toplumun Filistin olarak tanıdığı bu bölgeyi İsrail toprakları olarak isimlendirdiklerini söylüyor. Doğrudur. Ancak, söz konusu bölgenin Filistin olarak adlandırılması göreceli ‘yeni’ bir husustur. Romalılar MÖ 63’te vasal devlet olarak egemenlik altına aldıkları Yahudiye’yi (Judea) MS 6 yılında Roma’ya bağlı Judea eyaleti (Provincia Judea) haline getirdiler. Kanla ve sürgünle bastırdıkları MS 135 tarihindeki Yahudi isyanından sonra ise Yahudilerin esamesini silmek için Yeruşalayim’i (Kudüs) Aelia Capitolina, Yahudiye eyaletini de Provincia Syria Palaestina (Suriye Filistini Eyaleti) olarak adlandırdılar. Sadece dar bir kıyı şeridinde varlık göstermiş ve MÖ 700’lü yıllarda meydana gelen Asur istilasıyla egemenliklerini kaybetmiş olan Ege Denizi kökenli Filistîler MÖ 500’lü yıllarda bölge halklarının içinde eriyip kaybolmuştur. Diğer bir deyişle bunların bölgeyi 1000 küsur yıl sonra MS 634’te istila eden Araplarla hiçbir alakaları yoktur!

Sayfa 17 - 3 numaralı dipnot:

Sayın Çelikkol 19. yüzyıl ortalarında Kudüs dışında Filistin’de kayda değer bir Yahudi nüfusu olmadığını, 8.000’i Kudüs’te olmak üzere toplam 10.000 kişi olduğunu söylüyor. Yani, “Bu kadar kişi arasında 10.000 kişinin önemi ne olabilir?” demeye getiriyor. Oysa gerçek oldukça farklı: Yaklaşık Trakya büyüklüğünde olan 27.000 kilometrekarelik bu coğrafyada 1882 yılına ilişkin rakamlara göre bölgede 24.000’i Yahudi, Çoğunluğu Müslüman 276.000’i gayri-Yahudi, yaklaşık 300.000 kişi yaşıyordu![1] Yüzölçümü sadece 16 kilometrekare olan İstanbul’un Kağıthane ilçesinin nüfusunun 420.000 kişi civarında olduğu göz önüne alındığında[2] ne kadar ıssız bir coğrafyadan bahsedildiğini kolaylıkla anlayabiliriz. Pekiyi o devirde Kudüs’te kaç kişi yaşıyordu? 1882 yılında Kudüs’te 9.000 Yahudi, 7.000 Müslüman 5.000 Hıristiyan yaşıyordu. Diğer bir deyişle Yahudiler Kudüs’teki en kalabalık dinsel topluluktu. Sn. Çelikkol bu hususu her nedense vurgulamamayı tercih etmiş[3].

Sayfa 18 - 7 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol, siyasi Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’ın Alman imparatoru Kaiser Wilhelm (II) ile 1898 yılında önce İstanbul’da sonra da Kudüs’te buluştuğunu yazıyor. Herzl’in Kaiser ile İstanbul’da buluştuğu doğru değil!

Sayfa 18:

Sn. Çelikkol ‘Filistin ve Yahudi’ uluslarından bahsediyor. Yahudi ulusunun varlığı aynı Arap ulusunun varlığı gibi bir vakıa. Ancak sadece coğrafi açıdan bir anlam ifade eden Filistin’de oturan halkı diğer bölge Araplarından ayıran hiçbir etnik veya kültürel özellik mevcut değil. Dahası, bunların bölgedeki anormal nüfus artışlarından da anlaşılacağı gibi, bunların büyük kısmı Yahudilerin orada yarattığı iş imkanları ve yüksek ücretin çekimiyle gelen ekonomik göçmenlerdi. Bölge Araplarıyla mukayese edilecek olursa, 1932-36 arası yapılan bir çalışmaya göre, örneğin Iraklı bir işçi 40 ila 60 Mils’lik bir yevmiye ile yetinirken, Suriyeli işçi 50 ila 310 Mils, Filistin mandasındaki bir Arap işçi ise 70 ila 500 Mils kazanabiliyordu[4]. Nitekim 1922 ile 1931 Filistin mandası nüfus sayımlarında Arap nüfusunun genelde yüzde 40; Yafa kentinde yüzde 63; Haifa kentinde ise yüzde 87 (!) arttığı gözlemlenmişti[5].

 

Sayfa 19 - 11 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol, sağcı Lehi örgütünün 1941 yılında Nazi Almanyası ile işbirliğine açık olduğunu bildirdiğini ifade ediyor. Ancak bunun ne cins bir işbirliği olduğunu açıklamaması okurlarının kafasının karışmasına neden oluyor. Önerilen işbirliği, Filistin Mandasına Yahudi göçünü engelleyen İngilizlere karşı, Nazi işgalindeki Avrupa’dan Yahudi göçünün sağlanmasına yönelikti.

Sayfa 19:

Sn. Çelikkol, İngilizlerin Yahudi göçünden rahatsız olan Arapları sakinleştirmek için bu göçe ‘zaman zaman’ sınırlamalar getirmeye çalıştığını ancak Yahudilerin Filistin’e göçünün ve yerleşmesinin ‘engellenmeden’ devam ettiğini yazıyor. Bu ifade Sn. Çelikkol’un kitabındaki yanlışların en temel ve en ciddi olanı. Şöyle ki İngiltere hükümetinin Arapların şantajı neticesinde 1939 yılında MacDonald White Paper adıyla bilinen yayınladığı tutum beyanı, 6.000.000 Yahudinin Nazi Almanyası tarafından soykırıma uğratılmasındaki başlıca etken olmuştur! İkinci Cihan Harbi boyunca İngiltere’nin Yahudiler ve Filistin bağlamındaki siyasetini düzenleyen bu belgeye göre beş yıl boyunca Filistin’e olan yıllık Yahudi göçü kotası 10.000 kişiyi aşamıyor, dönem sonunda ise göçe müsaade edilmesi Arapların onayına bırakılıyordu[6]. Sn. Çelikkol 13 numaralı dipnotunda bu konuya değiniyor ancak İngiltere hükümetinin sonuçta (hangi sonuçta??) bu tutum beyanındaki önerileri benimsemediğini ifade ediyor. Bu siyasetin harp esnasındaki sonuçları itibariyle maalesef uygulandığını biliyoruz. Meraklısına, Yahudi Soykırımı’nda bir kilometre taşı: The MacDonald White Paper of 1939 başlıklı makaleyi[7] okumayı öneriyorum.

Sayfa 19 - 12 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol İngiltere’nin göçü sınırlama teşebbüslerine Struma gemisi faciasını örnek verirken, Filistin’e doğru yola devam etmesine Türkiye Cumhuriyeti tarafından izin verilmeyen geminin İstanbul’dan ayrılmak ve Karadeniz’e dönmek zorunda kaldığından bahsediyor. Oysa gerçekte motoru bozulan gemi içindeki 800’e yakın yolcusuyla birlikte bir römorkör tarafından çekilip Karadeniz’de kendi haline bırakılmıştı! Kimin tarafından batırıldığı kesinlik kazanmayan gemiden sadece bir kişi sağ kurtulabilmişti.

Sayfa 21:

Sn. Çelikkol, İkinci Dünya Savaşı ertesinde ABD’nin İngiltere’yi Filistin’e Yahudi göçünü arttırması için teşvik ettiğini söylüyor. Bu cümleyi okuyanın düşünebileceği şey şu olabilir: “İngiltere bu göçü zaten örgütlüyor ve ABD bunun arttırılması için İngiltere’yi teşvik ediyor.” Oysa gerçek çok farklı: İngilizler Arap ülkelerindeki menfaatlerine halel gelmemesi için ‘temerküz ve imha kampı artığı’ Yahudilerin Filistin’e göçünü engellemekte ve onları muhtelif sömürgelerindeki (Ör: Kıbrıs, Hint Okyanusu’ndaki Mauritius Adası...) toplama kamplarında esir tutmaya devam etmektedir. Kıbrıs’taki Caraolos kampı son esirlerini 1949 (!) yılında İsrail’in kuruluşundan yedi ay sonra tahliye edecektir. Hakkında romanlar yazılıp filmi de çekilen meşhur Exodus gemisi dramı Dünya Savaşı’ndan iki yıl sonra, Temmuz 1947 tarihinde yaşandı![8] Sn. Çelikkol’un bu hususu es geçmiş olması kitabının önemli bir eksikliği.

Sayfa 21 - 14 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol Avrupa’dan Filistin’e Yahudi göçmen taşıyan gemi sayısında artış olduğunu yazıyor. Bu doğrudur. Ama dünya savaşı şartları olmadığı için doğrudur. Buna mukabil, İngiltere bu göçü engellemek için elinden geleni yapmaya devam etmiştir. Örn. Mezkûr Exodus gemisi!

Sayfa 21:

Sn. Çelikkol, Yahudilerin, başkenti Tel Aviv olan İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan ettiklerini yazıyor. Bu yanlış! Zira, İsrail’in Bağımsızlık Bildirgesi’nde devletin başkentine ilişkin her hangi bir ifade yok. Tel Aviv şehri sadece bildirgenin imzalandığı yer olarak var.[9]

Sayfa 21:

Sn. Çelikkol Filistin’deki Arap nüfusun yüzde 85’ini oluşturan 700.000 kişinin mülteci durumuna düştüğünü yazıyor. Bu kişilerin büyük kısmının Filistin mandası sınırları dahilinde olan Gazze ve Ürdün Nehri’nin batı yakasında Trans-Ürdün Emirliği’nin istila edip kontrol altına aldığı Yahudiye ve Samiriye bölgesindeki şehir ve kasabalara sığınmış olmaları cihetiyle ülke içinde yerinden olmuş kişiler (Internally Displaced Persons) olarak nitelendirilmelerinin daha uygun olduğunu düşünüyorum. Burada vurgulanması gereken ikinci bir husus ise söz konusu nüfus hareketlerinin gayri meskûn Necef Çölü hariç, 200 kilometre boyunda ve 70 km enindeki bir mikro-coğrafyanın içinde gerçekleşmiş olmasıdır.

Sayfa 21 - 16 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol Yahudilerin uygulamalarının Filistin’de etnik temizlik anlamına geldiğini yazıyor. Oysa İsrail Devleti’nin Mayıs 1948’de kuruluşuna tekaddüm eden 22 Kasım 1947 tarihli BM Filistin taksim kararından sonra İngiltere yönetimindeki Filistin Mandası’nda 1991 Bosna Savaşı’na benzeyen ve dış güçlerin (Arapların) de milisler yoluyla müdahil olduğu bir iç savaş yaşanmıştır. İsrail Devleti’nin kuruluşunun hemen ertesi günü, 15 Mayıs 1948 tarihinde devam eden iç savaşa ilaveten beş Arap ülkesinin orduları Yahudi Devleti’ni yıkmak ve Yahudileri ‘denize dökmek’ için bölgeyi istila etmiştir.

Sorulması gereken soru kimin neye niyet ettiği ve neyin kime kısmet olduğu olmalıdır.

Kaldı ki söz konusu savaşta, sivil ölümleri benzer savaşlara nazaran çok daha az olmuştur. Toplam 15 ay kadar süren iç ve bölgesel savaş süresince 3400 ila 4400’ü sivil olmak üzere İsrail kayıpları 7400 ila 8400 kişi civarı; Arap tarafının kayıpları ise beş Arap devleti orduları için 3700-7000 arası muharip, Filistinli muharip ve siviller dahil farklı kaynaklara göre 4000 ila 13000 kişiyle sınırlı kalmıştır[10].

Sayfa 21 - 16 numaralı dipnot 2:

Sn. Çelikkol, İsrail Devleti’nin ilan edildiği tarihi 15 Mayıs 1948 olarak zikretmiş. Bu yanlış. Doğru tarih 14 Mayıs 1948’dir[11].

Sayfa 21 - 17 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol (BM Güvenlik Konseyi Arap-İsrail çatışması arabulucusu) Bernadotte’u öldüren üç kişiden birinin daha sonra İsrail Başbakanı olan Yitzhak Şamir olduğunun bilindiğini yazmış. Bu yanlış! Yitzhak Şamir suikast timinin bir üyesi değildi! Ancak suikast kararını alanlardan biri olduğu biliniyor.

Sayfa 22:

Sn. Çelikkol, İsrail’in 1967 ve 1973 savaşlarıyla topraklarını genişlettiğini yazıyor. Bu sadece 1967 savaşı için ve ancak ‘şeklen’ doğru. Zira 1973 savaşında Suriye’den ele geçirilen ilave arazi ile 1967’de ele geçirilen Quneitra kenti 1974 mayısında varılan anlaşmayla Suriye’ye iade edildi. Keza, 1973’te Mısır’ın anakarası Afrika’ya geçen İsrail güçleri varılan anlaşmayla önce Sina Yarımadası’na daha sonra da Mısır’la 1979’da yapılan barış anlaşmasıyla Sina’nın tamamından çekildi. Sn. Çelikkol’un zikretmediği ama önemli olan husus gerek 1967 gerekse 1973 savaşlarının İsrail açısından savunma saikiyle yapılan savaşlar olduğu gerçeğidir. Yani savaşa sebebiyet veren taraf her iki savaşta da Arap tarafı olmuştur. Dolayısıyla, meşru müdafaaya mecbur bırakılan İsrail’i ‘topraklarını genişletmekle’ suçlamak haksız bir tasarruf.

Sayfa 22 - 22 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol, İsrail’in Doğu Kudüs ve Harem-i şerif’in İslam dünyası için önemini bir türlü kavrayamadığını veya kavramak istemediğini ifade ediyor. Sn. Çelikkol’un aynı soruyu Kudüs’ün Yahudiler açısından önemi bağlamında Arap tarafına da sorması gerekmez miydi? Zira MÖ 1000 yılından beri Yahudilerin başkenti olan Kudüs’ün ismi Kuran’da bir kere bile geçmiyor. Keza, gazetelerde okuduğumuz ve Kudüs’ün İslam’ın ilk Kıblesi olması cihetiyle kudsiyeti olduğu önermesinin Kuran’ın Bakara suresinin 145. ayetiyle çözülmüş olması gerekirken bu mevzuun hâlâ anlaşmazlık konusu edilmesinin izahı nedir acaba? Zira ayette şöyle yazılıdır: Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun[12]. Diğer bir deyişle Kuran, Kudüs’ün ‘onların’ yani Yahudilerin kıblesi olduğunu yazıyor ve Müslümanların onu terk etmesini emrediyor. Arapların siyasi mülahazalarla Kuran’ın bu açık emrini es geçmelerini anlamak mümkün değil.

Sayfa 22 - 23 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol, Sabra ve Şatila kamplarında 3000’in üzerinde kişiyi katledenlerin Hıristiyan Falanjist milisler olduğunu zikrediyor. Ancak zikretmediği önemli husus bu katliamı yapanların komutanı olan Elie Hobeika’nın 1992 ve 1996 yıllarında Lübnan parlamentosuna seçilmiş olması ve muhtelif Lübnan hükümetlerinde Şii ve Sünni Müslümanlarla beraber  bakanlık görevlerinde bulunmuş olmasıdır[13]. Şahsen diplomatlarımızın bu keyfiyeti tel'in ettiklerini hiç duymadım.

Sayfa 24:

Sn. Çelikkol, Filistin toprakları dışında çoğu zor şartlar altında 6 milyonun üzerinde Filistinlinin yaşadığını yazıyor. UNRWA rakamlarına göre, İsrail ile olan çatışmalardan kaçan 750.000 Filistinli Arabın ahfadının Ürdün, Lübnan, Suriye, Batı Yakası, Gazze ve Doğu Kudüs’te olmak üzere 58 mülteci kampında yaşadığı (1,5 milyon kişi) kaydedilmiş[14]. Ürdün’dekiler Ürdün vatandaşı. Doğu Kudüs’tekiler İsrail’in onlara tanıdığı özel statüden yararlanıyor ve orada çalışıyorlar. Batı Yakası Filistin Özerk Yönetimi kontrolünde, Gazze ise Hamas’ın kontrolünde. Vatandaşlıkları sorunlu olanlar ise sadece Lübnan ve Suriye’dekiler. Bununla beraber, UNRWA dededen toruna mülteci statüsünü muhafaza eden 5 milyon kişiye hizmet veriyor. Oysa aynı dönemde Arap ülkelerinden dışarıya uğrayan 820.000 Arap Yahudisinin 200.000 kadarı çoğunlukla Fransa’da, bakiyesi ise İsrail’de melce buldu[15]. UNRWA bu Yahudilere bir kuruş bile yardımda bulunmadı!

Sayfa 24 - 25 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol Arafat’ın 1999 yılında öldüğünü zikretmiş. Doğru tarih 11 Kasım 2004.

Sayfa 24 - 27 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol BM’de yapılan “Siyonizm ırkçılıktır” oylamalarına değinmiş. 1975’te BM Siyonizm’in ırkçılık olduğunu, 1991’de ise olmadığını oylamış! Bu ‘saygın’ kurumda yeterli çoğunluk bulunduğunda ‘ayın kare olduğu’ konusunda bir karar bile çıkarılabilir.

Sayfa 26:

Sn. Çelikkol Mısır ve Ürdün’ün İsrail’i tanımak zorunda kaldığını yazmış.

Gerçek şu ki, uzak görüşlü idareciler olan Enver Sedat ve Kral Hüseyin İsrail’le yaptıkları barış anlaşmalarını zorla değil, isteyerek imzaladılar ve İsrail’den istediklerini barış yoluyla aldılar. Enver Sedat’ın 1977’de kendi inisyatifiyle yaptığı  tarihî Kudüs ziyareti ve oradaki parlamentoda konuşması İsrail-Arap ilişkilerinde bir Milat’tır.

Sayfa 26:

Sn. Çelikkol İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in soyadını Perez olarak yazmış. Doğrusu Peres olacak.

Sayfa 28:

Sn. Çelikkol BM Güvenlik Konseyi’nin 242 No’lu kararına atıfta bulunarak olası bir barışın karar parametreleri çerçevesinde gerçekleşmesi gereğine işaret etmiş. Bu karar iki açıdan özürlü:

1-     Zira hem güç kullanımıyla toprak edinilmesinin kabul edilemez olduğunu ihsas ediyor hem de (İsrail’in) tanınmış ve güvenli sınırlar dahilinde yaşama hakkına değiniyor. Oysa 1967 harbinin temel nedeninin savunulması imkansız yani güvenli olmayan sınırlar yüzünden çıktığı bir vakıa.

2-     Dahası, bu karar saldırgan tarafın bir bedel ödemeden işin içinden sıyrılmasına çanak tutan bir karar. İsrail’in 1956 yılında Mısır’a harp ilan etmesinin sebebi bu ülkenin İsrail’in Eilat Limanı’nın seyrüseferine abluka ile mani olması olmuştur. İsrail, Mısır ile olan sınırına BM güçlerinin yerleşmesi ve seyrüsefer güvencesi verilmesiyle Sina’dan çekilmiştir. Ancak Mısır 1967 savaşı arifesinde İsrail ile olan sınırındaki BM güçlerini oradan kovmuş, Sina’ya yığınak yapmış ve Eilat Limanı’nın açıldığı Tiran Boğazı’nı İsrail seyrüseferine tekrar kapatmıştır. Bu durumda İsrail’den kendisini savunamayacağı sınırlara geri çekilmesini istemekle savaşa davetiye çıkarmak arasında bir fark olmadığını anlamak için çok zeki olmak gerekmiyor.

Sayfa 31:

Sn. Çelikkol İsrail Devleti’nin 1947 yılında Filistinli Araplar ve komşu Arap ülkeleriyle çarpıştığını yazmış. Devlet 14 Mayıs 1948’de kuruldu ve hemen akabinde Arap ülkelerinin saldırısına uğradı.

Sayfa 34:

Sn. Çelikkol 1950’li yılların başında Arap ülkelerinden İsrail’e göçün teşvik edildiğini yazıyor. Bu doğrudur. Arap ülkeleri Yahudileri için İsrail kurulduktan sonra  o ülkelerde can ve mal emniyeti kalmamıştı. 2500 yıldan beri, yani Araplardan 1000 sene öncesinden beri o coğrafyada yaşayan varlıklı ve Bağdat nüfusunun üçte birini oluşturan Irak Yahudileri daha 1941 yılında ‘Farhud’ denen pogromlara maruz kalmış, 179 Yahudi katledilmiş, yüzlercesi yaralanmış ve varlıkları talan edilmişti[16].

Sayfa 35:

Sn. Çelikkol Yahudilerin ‘Judea ve Samaria’ olarak adlandırdıkları Batı Yakası söylemini kullanıyor. Bu söylem sorunlu! Zira oraların ismi gerçekten de Yahudiye ve Samiriye! ‘Batı Yakası’ ifadesi İngiliz mandası döneminde Trans-Ürdün Emirliği’nin nehrin doğu yakasında, makaslanmış Filistin Mandası’nın da nehrin batı yakasında olacağını betimlemek için kullanılmış. İngiltere’nin Sömürgeler Bakanı olan Winston Churchill’in girişimiyle 1921 Mart’ında toplanan Kahire Konferansı’nda.... Churchill’in Emir Abdullah’la Kudüs’te yaptığı görüşmeyi müteakip, taraflar Trans-Ürdün’ün Filistin mandasının Arap eyaleti olması konusunda, keza... Trans-Ürdün’ün Ürdün Nehri’nin batı yakasında kurulacak olan Ulusal Yahudi Yurdu’nun bir parçası olmayacağı hususunda mutabık kaldılar[17]. Söz konusu ifade Milletler Cemiyeti’nin direktifi çerçevesinde Filistin’de kurulacak olan mutasavver Yahudi yurdunun Ürdün Nehri’nin batı yakasını kapsayacağının teyidiydi.

Sayfa 35:

Yahudi dininin inançlarıyla desteklenen Filistin politikaları konusu.

Yahudilerin söz konusu toprakların sahibi olduğu sadece Tevrat’ta yazmıyor. Kuran’da da, İsrail topraklarının İsrailoğulları’na vaat edildiğini kanıtlayan ayetler var:

“Araf (137) Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrailoğullarını), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık...”

“Yunus (93) Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik...”

“İsra (104) Bunun ardından İsrailoğullarına şöyle dedik: Bu topraklarda oturun, ahiret va'di (kıyamet) gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.

“Ta Ha (80) (Allah şöyle dedi): “Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık, size Tûr'un sağ yanını vadettik ve size kudret helvası ile bıldırcın indirdik.

“Maide (20-21) Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: ... Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz.

YORUMUM: Kuran’ın bazı ayetlerinde o günkü Yahudilerin kötülenmesi başka şey, o toprakların İsrailoğullarına vadedilmiş olmasının Kuran tarafından teyit edilmiş olması başka şeydir.

Sayfa 36:

Batı Yakası’nın tamamen Yahudileştirilmesini savunan kesim konusu:

Bu kesim kesinlikle azınlıkta ve hükümetin dışında olan marjinal grupçuklardan oluşuyor. İktidarın ortağı olan bütün sağ partiler (Likud, İsrail Evimiz, Yahudi Evi) Batı Yakası tabir edilen Yahudiye ve Samiriye bölgelerindeki Arap ahalinin yüzde 97’sinin oturduğu bölgelerin Filistin Özerk Yönetimine devrini arzu ediyor. Bu bölgeler Batı Yakası’nın yaklaşık yüzde 40’ına tekabül ediyor. Bunların aralarında anlaşamadıkları tek husus bu amaca ulaşmak için kullanılacak taktiklere ilişkindir. Bkz. Naftali Bennett ve İsrail Filistin Barışı[18]. 

Sayfa 37:

Sn. Çelikkol Hamas’ın İsrail, ABD ve birçok AB üyesi ülkece ‘terörist örgüt’ muamelesi gördüğünü ifade ediyor. Sn. Çelikkol’un bu konuya ilişkin kendi görüşünü ifade etmemesi bir eksiklik. Sn. Çelikkol, “Sivilleri kasten hedef alan siyasi amaçlı şiddet hareketlerinin faili örgütlere terör örgütü denir” tarifine acaba katılır mıydı?

Sayfa 37:

Sn. Çelikkol Gazze’ye tam bir ambargo uygulanmakta, günlük yaşam için gerekli bazı gıdalar ve ilaçlar dahil birçok maddenin Gazze’ye girişine izin verilmemektedir diyor. Bu ifadesi tamamen yanlış! Sn. Çelikkol’un COGAT – Coordination of Government Activities in the Territories’in sitesini ziyaret edip http://www.cogat.idf.il/894-en/matpash.aspx oradan Gazze’ye giriş yapan haftalık TIR adedini ve bunların hamulesinin dökümünü öğrenmesi mümkün. Örneğin, 25-31 Mayıs 2014 haftası zarfında Gazze’ye 1270 TIR’la 33.020 ton malzeme girişi olmuş. Malzemenin dökümü için: http://www.cogat.idf.il/Sip_Storage/FILES/6/4456.pdf

Sayfa 37:

Sn. Çelikkol İsrail’in Gazze’deki yerleşim merkezlerini bombardımana tabi tuttuğunu ve sivil halktan yoğun kayıplar verildiğini söylüyor. Yazdıklarından İsrail’in sivil halkı hedef gözetmeden bombaladığı anlamı çıkıyor ki bu kesinlikle doğru değil! Sn. Çelikkol maalesef rakam da vermiyor. Biz verelim: 2013 yılında meydana gelen terör saldırılarında altı İsrailli ölmüş. Terör eylemlerine cevaben de 38 Filistinli Arap ölmüş. Bunların 28’i Batı Yakası’ndan ve sadece onu Gazzeli. Bunlardan beşi mermi ile, dördü İHA’lardan atılan mermi veya küçük roketlerle, biri ise tank mermisiyle öldürülmüş[19]. Diğer bir deyişle karadan, denizden ve havadan yapılan ‘bombardımanlarda’ ölen sivil yok! Yoğun kayıplar için örnek vermek gerekirse İkinci Dünya Savaşı’nda yapılan Dresden bombardımanlarında en az 35.000 kişinin öldüğü kayda geçmiştir[20].

Sayfa 38:

Sn. Çelikkol Doğu Kudüs’te ve Batı Yakası’ndaki Yahudi yerleşimlerinin hukuka aykırı olduğunu yazıyor. Oysa, Birleşmiş Milletler kurulduğu zaman selefi olan Milletler Cemiyeti’nin taraf olduğu Filistin Mandası’na ilişkin uluslararası anlaşmaları zımnen üstlenmişti. Şöyle ki Filistin Mandası, onun uygulanmasını gözeten Milletler Cemiyeti’nin yaşam süresini aştı. Böylece manda ve vesayet konularına ilişkin BM Sözleşmesi’nin 80. maddesi de Milletler Cemiyeti’nin Filistin Mandası’nı zımnen tanımış oldu[21]. Söz konusu manda geçirdiği 16 Eylül 1922 tarihli son yasa değişikliğiyle Yahudilerin Ürdün Nehri’nin batısından Akdeniz’e kadar olan topraklara yerleşme hakkını gayri kabil-i rücû bir şekilde tanıdığından ve bu hak uluslararası hukukla ilga edilmediğinden geçerliliğini günümüze kadar korumuştur. Diğer bir deyişle Yahudilerin Yahudiye ve Samiriye’deki (Batı Yakası), Gazze’deki (İsrail orayı kendi iradesiyle Filistinlilere terk etti) ve Kudüs’ün tamamındaki yerleşimleri tarihi hak olmanın yanında hukuksaldır da[22].

Sayfa 44 ve 45 - 43 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol Yahudilerin tapınaklarının (Arapçası Beyt-ül Makdis) MS 70’te Roma İmparatorluğu tarafından yıkıldığına inandıklarını söylüyor. Kendisinin bu söyleminin ne kadar sorunlu olduğunun farkında olup olmadığını çok merak ediyorum. Zira tapınağın Romalılar tarafından yıkılmış olması bir inanç değil kesin ve belgelenmiş tarihi bir gerçektir. Roma’daki Titus takının içindeki kabartmalar ve Kudüs’ün talanıyla elde edilen kaynaklarla inşa edilen Colosseum’un inşa kitabesi de bu gerçeğe tanıklık etmektedir. Meraklısına, Judea Capta - Bir yıkım hikâyesi başlıklı yazıyı okumayı öneririm. https://www.salom.com.tr/haber/86956

Sayfa 44 ve 45 - 43 numaralı dipnot bis:

Sn. Çelikkol söz konusu tapınağın Kral Herold tarafından yaptırıldığına inanıldığını da zikretmiş. Bu yanlış. Doğru isim Kral Herod olacak.

Sayfa 44 ve 45:

Sn. Çelikkol İkinci İntifada’nın... Arkeolojik kazılar... ve Ariel Şaron’un Harem-i Şerif’i ziyaret etmesi üzerine 2000 yılında yaşandığını yazıyor. Bu yanlış! İntifada'yı tetikleyen şey Şaron'un orayı ziyareti değildir. Bu İntifada daha İsrailli ve Filistinlilerin ortaklaşa olusturdukları güvenlik devriyeleri bünyesindeki küçük çapta çatışmalarla başlamıştır. Keza, http://palwatch.org/main.aspx?fi=157&doc_id=5875 linkinde röportaj video görüntüleriyle de sabit olduğu İntifadanın Yaser Arafattarafından önceden planlandığına ilişkin tanıklıkları Arapların kendiağızlarından izlemek mümkündür. Bu tanıkların arasında Suha Arafat, Nabil Shaat, Muhammad Dahlan, Mamdouh Nawfal ve özellikle Filistin İletişim Bakanı İmad Fallouji de var[23]. El Aksa adıyla da bilinen İkinci İntifada’yı Şaron’un ziyaretinin tetiklemediği, konuyu inceleyen, TC Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel’in de imzacısı olduğu 4 Mayıs 2001 tarihli Mitchell Raporu ile teyit edilmiştir.[24]

Sayfa 45:

Sn. Çelikkol 1987-1993 ve 2000-2005 yılları arasında yaşanan iki İntifada’da 8000’den fazla Filistinli nin hayatını kaybettiğini söylüyor. Bu yanlış ve eksik. Zira Birinci İntifada’da ölen 2100 civarındaki Filistinlinin 1000 kadarı bunların kendi aralarındaki işbirlikçilik ve ihanet ithamları çatışmalarında öldü[25]. İkinci İntifada’daysa çeşitli kaynaklara göre ölen 3179 ila 3354 Filistinlinin 152 ila 456’sı keza işbirlikçilik ve ihanet ithamları neticesinde Filistinlilerin kendileri tarafından öldürülmüştür. Diğer bir deyişle ölen toplam Filistinli sayısı 5500 civarında olup bunların 1150 ila 1450 kadarı kendi aralarındaki ‘Intrafada’ çatışmalarında ölmüştür[26].

Sayfa 45:

Sn. Çelikkol inşa edilen ‘Ayrım Duvarı’nın Batı Yakası’nı adeta birçok toplama kampından oluşan bir bölgeye dönüştürdüğünü ayrıca 1967 Savaşı öncesi sınırlarının uzunluğunun iki katı olacağını yazmış. Ancak bu duvarın yüzde 90’ının ‘çit’ olduğunu zikretmemiş. Okuyucunun takdir edebilmesi için bu çitin takip ettiği güzergâhın haritası ektedir[27]. Bu coğrafyanın eni denizden nehire sadece 70 km. kadardır!

 

Sayfa 45 - 44 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol Arafat’ın zehirlendiği söylentilerine değinerek cesedinden parçaların tahlil edilmek üzere bazı ülkelere gönderildiğini yazıyor. Ancak bu iddiaların fos çıktığının[28] 26 Aralık 2013 tarihinde belli olmasına rağmen 2014 Mayıs’ında yayınladığı kitabına almamış!

Sayfa 48 ve 49:

Sn. Çelikkol işgal altındaki Filistin topraklarından ve İsrail’in hukuki meşruiyetinin BM Genel Kurul kararına dayandığından bahsediyor. Burada iki hususun altının çizilmesi önemlidir:

1-    Filistin diye bir devletin hiç bir zaman var olmamış olduğu ve o toprakların son meşru sahibi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden silinmiş olması, keza onun mirasçısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin de aynı topraklar üzerindeki haklarından 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşmasıyla[29] Misak-ı Milli’yi temel alarak zımnen vazgeçmesi neticesinde başka bir devletin/ülkenin toprağının işgali hukuken söz konusu değildir. Dahası, söz konusu topraklar devrin yegâne uluslararası meşruiyet kaynağı Milletler Cemiyeti tarafından orada Milli bir Yahudi yurdu kurulması göreviyle İngiliz mandasına emanet edilmişti. Bu topraklar, manda metnine getirilen 16 Eylül 1922 tarihli son meşru yasa değişikliğiyle Ürdün Nehrinin batı yakasından Akdeniz’e kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı. Bu durumda Yahudilerin meşruiyeti tescilli tarihi anavatanlarındaki varlıklarının ‘işgal’ olarak nitelenmesinin hukuki bir temeli de olmuyor.

2-    İsrail’in meşruiyetinin Birleşmiş Milletler tarafından tanınması, selefi olan Milletler Cemiyeti’in vaz ettiği Filistin Mandası anlaşmasının bir sonucudur. Dünya üzerinde, Yahudi halkından başka anavatanında devlet kurma meşruiyeti bu iki kurum tarafından tescillenmiş bir halk yoktur. Ancak, devletlerin meşruiyetlerinin ille de bu iki kurum tarafından tescili olmazsa olmaz bir zorunluluk değildir. Zira, Sn. Çelikkol’un da mutlaka bildiği gibi devletler, meşruiyetlerini bizatihi varlıklarından alırlar!

Sayfa 49:

Sn. Çelikkol İsrail’in Yahudi Devleti olarak tanınması söylemini ön plana çıkartmasının Filistinlilerin yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmak tehlikesiyle karşılaşabilecekleri şeklinde yorumlayanlar olduğundan bahsediyor. Sn. Çelikkol’un kullandığı dolaylı ifadelerden kendisinin de bu konuda pek ikna olmadığı anlaşılıyor. Oysa ‘Yahudi Devleti’nden kast edilen şeyin İsrail’in Yahudi halkının ulus devleti olması keyfiyetinin onunla barış yapacak olan muhataplarınca kabul edilmesi olduğu İsrailli siyasiler tarafından defaatle dile getirilmiştir. Meraklısına Yahudi Halkının ‘Ulus Devleti’[30] başlıklı yazıyı önerebilirim.

Sayfa 51:

Sn. Çelikkol’un İsrailli yetkililer ve İsrail’in tutumunu destekleyenler kurulduğundan beri bu ülkenin Arap komşularının husumeti ve saldırıları karşısında direnmek zorunda kaldığına, İsrail’in Filistinlilere ve Arap dünyasına şüpheyle bakmasının haklı nedenlere dayandığına, İsrail’in halkının güvenliğinin sağlanması için kendisinden başkasına güvenmesinin söz konusu olmayacağına da değinmektedir tespitine yüzde 100 katıldığımı belirteyim.

Sayfa 52:

Sn. Çelikkol’un (Yahudilerin) 2 bin yıl kadar önce terk ettiğine inandığı topraklara dönme hakkı... oldukça ‘sorunlu’ bir söylem. Belgeleri tartışma konusu dahi olmayan tarihi gerçekleri sanki birer inançmış gibi takdim eden Sn. Çelikkol’un Yahudi halkının tarihi ve ulus devletinin meşruiyetiyle bir sorunu olduğu zehabını uyandırması yazık. 

Sayfa 53:

Sn. Çelikkol (İsrail’in) güvenliğini sağlama yolunu ve toprak kazançlarıyla genişleme politikasını seçmesi... insanlık tarihi açısından talihsiz bir durumdur diyor. Sn. Çelikkol’un İsrail’in ‘genişlemesinin’ (1967 yılına kadar genişliği en dar yerinde 15 km. -Sirkeci /Havaalanı kadar- olan bir devletten bahsediyor!) vermek zorunda bırakıldığı ‘savunma’ savaşları neticesinde oluştuğunu bilmemesi mümkün değil. Atlas Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na 23 devleti olan büyük Arap ulusunun İsrail’in 650 katı toprağa sahip olduğu gerçeği, sorunun bir toprak sorunu olmayıp Arap ülkelerinin İsrail’i ortadan kaldırma fikr-i sabitinden kaynaklandığı idrak edilmelidir. Sn. Çelikkol Arapların Suriye, Irak, Mısır ve Kuzey Afrika halklarıyla Arabistan Yahudilerini nasıl zorla (erkekleri öldürüp karılarını ve çocuklarını sahiplenerek) Araplaştırdığını,  Araplaştıramadıkları Farsları ve Türkleri nasıl İslamlaştırdıklarını tarih kitapları yazıyor. Bu gerçekler göz önünde dururken İsrail’in ‘genişlemesini’ ve ‘Yayılmacı politikalarını’ (47 numaralı dipnot) söz konusu etmesi oldukça hakkaniyetsiz bir yaklaşım.

Sayfa 54 ve 55:

Sn. Çelikkol ‘adil ve kalıcı’ bir barışın çerçevesinin çizilmesinden bahsediyor. Ama 1948, 1967 ve 1973 savaşları söz konusu barışın ‘kalıcılığın’ şartlarını yerine getirememesi yüzünden çıktı. Bunu anlamayı istemek gerekir. Barışın kalıcı olabilmesi için sınırların caydırıcı, savunulabilir ve güvenli olması gerekiyor.

Sayfa 56 - 49 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol’un Filistin diasporası rakamlarını verirken bunları güvenilir olmayan http://en.wikipedia.org/wiki/Palestinian_diaspora sitesinden almış olduğu anlaşılıyor. Zira ülkelerin etnik, dinsel ve demografik profillerini detayına kadar veren CIA Factbook[31] sitesinde 250.000 ‘Filistinli’ Arap barındırması gereken 8,6 milyonluk Honduras’ta ne Filistinlilerin ne de Müslümanların kayda değer bir varlıkları olmadığı anlaşılıyor. Etnik gruplar: Yüzde 90 mestizo (melez Amerindian ve Avrupalı), yüzde 7 Amerindian, yüzde 2 zenci, yüzde 1 beyaz. Dinsel gruplar ise yüzde 97 Katolik, yüzde 3 Protestan olarak verilmiş! 500.000 ‘Filistinli’ Arabı barındırdığı iddia edilen Şili’ye ilişkin veriler ise şöyle[32]: 17 küsur milyonluk ülkede etnik gruplar (2012 itibariyle): yüzde 88,9 Yerli olmayan beyaz, yüzde 9,1 Mapuche, yüzde 0,7 Aymara, yüzde 1 diğer yerliler, yüzde 0,3 belirsiz. Dinsel dağılıma gelince yüzde 66,7 Katolik, yüzde 16,4 Evanjelik veya Protestan, yüzde 1 Yehova Şahidi, yüzde 3,4 diğer, yüzde 11,5 dinsiz, yüzde 1,1 belirsiz (2012 itibariyle) Dilsel dağılım ise yüzde 99,5 İspanyolca (resmî), yüzde 10,2 İngilizce, yüzde 1 yerli, yüzde 2,3 diğer, yüzde 0,2 belirsiz. ‘Filistinliler’ diye bir sınıflandırma olmaması manidar. Diğer yandan, Güney Amerika’ya 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında hicret eden çoğunluğu Suriye kökenli Hıristiyan Osmanlı Arapları orada Los Turcos / El Turco olarak biliniyorlar. Anlaşılan Filistin Diasporası rakamları bunlardan oluşmakta!

Sayfa 56 ve 57:

Sn. Çelikkol, Arap ülkelerinde Yahudi nüfusu da göçle tamamen erimiştir diyor. İnsanın içinden “Yaaa!!?” demek geliyor. 1.000.000’a yakın Arap Yahudisi ülkelerinden acaba nasıl buharlaşmışlar? Konuya ilgi duyanlar Jewish Refugees from Arab Countries[33], Why Jews Fled the Arab Countries[34]  ve Jewish Exodus From Arab And Muslim Countries[35] sitelerini ziyaret edebilirler.

Sayfa 57 - 51 numaralı dipnot:

Sn. Çelikkol (ABD Başkan adayı) Romney’in Filistinlilerin ayrı bir halk olmadığı ve Filistinli Arapların devletinin Ürdün olduğu yönündeki ifadelerinin tepki uyandırdığını kaydetmiş.

Sorulması gereken soru Filistinlilerin hangi özelliklerinin onları bölge Araplarından farklı ve özgün bir halk haline getirdiğidir. Bu sorunun ikna edici bir cevabı bulunmuyor. 1996’dan 2007 yılına kadar İsrail parlamentosunda milletvekilliği yapan ancak yabancı ajanlarla temas kurduğu söylentileri çıkınca yurt dışına kaçan Arap milliyetçisi ‘Filistinli’ Dr. Azmi Bishara bir televizyon programında şöyle diyor: “Bir Filistin ulusunun olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Bir Arap ulusunun olduğunu düşünüyorum. Hep öyle düşündüm ve bu fikrimi hiç değiştirmedim. Bunun koloniyalist (sömürgeci) bir icat olduğunu düşünüyorum. Filistin ulusu. Ne zaman Filistinliler olmuş? Bu neden çıkmış? Ben bir Arap ulusu olduğunu düşünüyorum. İşgale karşı kesin mücadeleme rağmen hiç bir zaman Filistin milliyetçisi olmadım. Ben 19. yüzyıl Sonuna kadar Filistin’in Büyük Suriye’nin güneyi olduğunu düşünüyorum.” Bişara’nın paradigması doğrudur. Programın İngilizce altyazılı videosu için http://www.youtube.com/watch?v=P3n5-yG-6dU sitesinin ziyaretini hararetle öneririm.

Sayın Çelikkol’un okurlarına verdiği arka plan bilgilerini içeren bölüm bu kadar. Ancak ‘Türkiye’nin Yeni Dış Politika Arayışları’ başlığı altındaki bölümde verdiği yanlış bir bilginin mutlaka düzeltilmesi gerek:

Sayfa 63:

Sn. Çelikkol 1969 yılı Ağustos ayında Avusturyalı bir Yahudi’nin Mescidi Aksa Cami’ni kundaklama girişimi olduğunu ve tepki olarak Fas’ta Türkiye’nin de katılımıyla bir İslam zirvesi toplandığını yazdı. Burada iki yanlış var:

1-    Kundakçı Avusturyalı değil Avustralyalıydı!

2-    Kundakçı Yahudi değil Hıristiyandı!

Neticede kundaklama Yahudilerin üzerine yıkılıp bu yalan temel alınarak İslam Konferansı Örgütü kuruldu!

Kitabın Türkiye-İsrail ilişkilerine Davos ve Mavi Marmara olayları perspektifinde değinen kısmının eleştirisi ise ayrı bir yazı konusudur.

 

 



[1] https://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Society_&_Culture/israel_palestine_pop.html

[2]http://kagithane.bel.tr/kagithane_belediyesi/detail.aspx?SectionID=86PwdGbg73cup46nmynBxQ%3D%3D&ContentId=WEKZNfXlTb8WB0BToALrFw%3D%3D

[3] http://en.wikipedia.org/wiki/Demographic_history_of_Jerusalem#cite_note-Kark_Oren-Nordheim-12 

[4] Fred M. Gottheil, The Smoking Gun: Arab Immigration into Palestine 1922-1931, The Middle East Quarterly, Winter 2003, Vol. X, No. 1, pp.53-64

[5] Zachary Lockman, Comrades and Enemies: Arab and Jewish Workers in Palestine, 1906-1948, Berkeley, Los Angeles, Univ. Of California Press, 1996, p.71

[6] British White Paper of 1939, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/brwh1939.asp

[7] https://www.salom.com.tr/haber/90527

[8] https://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Immigration/exodus.html

[9]  http://stateofisrael.com/declaration/

[10]  http://en.wikipedia.org/wiki/1947%E2%80%9348_Civil_War_in_Mandatory_Palestine    ve  

     http://en.wikipedia.org/wiki/1948_Arab%E2%80%93Israeli_War

[11]  http://stateofisrael.com/declaration/

[12] Kuran’da ara http://kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=1&sid=2

[13] http://en.wikipedia.org/wiki/Elie_Hobeika

[14] http://www.unrwa.org/palestine-refugees

[15] http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/talking/jew_refugees.html

[16] http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/vjw/Iraq.html

[17] http://en.wikipedia.org/wiki/Emirate_of_Transjordan

[18] https://www.salom.com.tr/haber/85388

[19] 2013 was a deadly year in Israel-Palestine  http://972mag.com/2013-was-a-deadly-year-in-israel-palestine/84728/

[20] http://www.uni-protokolle.de/Lexikon/Luftangriff_auf_Dresden.html

[21]Article 80 and the UN Recognition of a “Palestinian State”  http://www.algemeiner.com/2011/09/22/article-80-and-the-un-recognition-of-a-%E2%80%9Cpalestinian-state%E2%80%9D/

[22] http://www.mythsandfacts.org/conflict/mandate_for_palestine/mandate_for_palestine.htm

[23] Arafat planned and led the Intifada: Testimonies from PA leaders and others, http://palwatch.org/main.aspx?fi=157&doc_id=5875

[24] http://avalon.law.yale.edu/21st_century/mitchell_plan.asp

[25] https://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/History/intifada.html ve http://en.wikipedia.org/wiki/First_Intifada

[26] http://en.wikipedia.org/wiki/Second_Intifada

[27] http://en.wikipedia.org/wiki/Israeli_West_Bank_barrier#mediaviewer/File:Barrier_route_July_2011.png

[28] http://www.theguardian.com/world/2013/dec/26/scientists-yasser-arafat-poisonedyasser-arafat-poisoned

[29] http://tr.wikisource.org/wiki/Ankara_Anla%C5%9Fmas%C4%B1_(1921)

[30] https://www.salom.com.tr/haber/74961

[31] https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ho.html

[32] https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ci.html

[33] http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/talking/jew_refugees.html

[34] http://www.meforum.org/263/why-jews-fled-the-arab-countries

[35] http://en.wikipedia.org/wiki/Jewish_exodus_from_Arab_and_Muslim_countries

1 Yorum