Bağımsızlık hareketi

Alber NASİ Köşe Yazısı
19 Mart 2014 Çarşamba

ABD ve Avrupa kabul etse de etmese de Kırım’da yapılan referandumla Kırım, Rusya’ya bağlanma sürecine girdi. Kırım halkının ezici bir çoğunlukla Rusya’ya bağlanma isteği sırf Rus nüfusun Rusya’ya bağlanma isteğiyle açıklanamaz. Hiç şüphesiz Ukrayna’da senelerdir süregelen ekonomik sıkıntılar, referandum sonuçlarını önemli ölçüde etkidi.

AB ve ABD zamanında Ukrayna’ya gereken yardımları yapmış olsaydı acaba sonuç aynı olur muydu? En azından Ukrayna’nın NATO üyeliği konusuna AB karşı çıkmasaydı, bugünkü durumla karşılaşılır mıydı?

Şimdi Rusya’nın vereceği karar bekleniyor. Rusya Kırım’ı kendine bağlayabileceği gibi, bağımsız da bırakabilir. Rusya’nın Kırım’ı bağımsız bir devlet olarak tanıması Kırım içindeki Tatar ve Ukraynalı azınlığı bir nebze rahatlatır. Ama vereceği karar ne olursa olsun Kırım’ın artık Rusya güdümünde olacağı aşikâr.

Konuşulan senaryolar arasında, Kırım’dan sonra Ukrayna’nın doğu şehirlerinde de benzer referandumların yapılması ihtimali var. Ancak Rusya’nın, Batı ile ilişkileri onarılamaz şekilde bozacak boyutta genişlemeci politikalar izlemesi bir sürpriz olur.

Putin ise her fırsatta Ukrayna’nın doğusunda da benzer referandumları yapabileceğini belirterek Kırım olayını hem kansız hem de kayıpsız kapatma telaşında. Bu arada Avrupa Rusya’ya yaptırımlardan bahsetse de ticarette neredeyse Rusya’ya bağımlı. Bu yüzden Avrupa ve ABD isteseler de İran’a uyguladıkları tarzda bir topyekûn ambargoyu Rusya’ya uygulayamaz. Uygulamak isteseler bile, bu oyunu Çin bozar. Rus oligarkların hesaplarını dondurmak ise son derece güven bozucu bir adım olur. Neticede Rusya terörü destekleyen bir ülke değil veya oligarklar uyuşturucu tacirleri değil.    

Diğer yandan Obama, Cumhuriyetçilerin ağır eleştirilerine maruz kalmakta. Obama’nın zayıf bir ABD Başkanı olduğu, ABD’yi olması gerektiği gibi yönetmediği ve ABD’yi zayıf gösterdiği aslında bir sır değil. Genel olarak, Obama olaylara stratejik ve politik bakmaktan çok uzak. Kısa sayılabilecek bir vadede ekonomik çerçevede bakmakta sadece. Barışçıl olmak hiçbir şey yapmamak değil, barışı korumak adına kan dökmeden ve döktürmeden gerekli önlemleri almaktır. Bu bağlamda Putin, Obama’dan daha barışçıl görünmekte. Kaldı ki Putin kan dökmeden tereyağından kıl çeker gibi Kırım’ı Ukrayna’dan koparıp aldı. Obama’nın bu bakış açısı, orta ve uzun vadede hem ABD’ye hem de müttefiklerine ister istemez zarar verecektir. Lafta kalan destekler ülkeleri korumaya yetmez.

Bu durum İran için de geçerli. Zaman hızla geçmekte. İran’la varılan anlaşmanın ilk dört ayı şimdiden doldu.

İran’a ekonomik yaptırımlar azaltıldı ve bir anlamda İran gündemden düştü. Ancak İran’ın gündemden düşmesini gerektirecek incelemeler ve sonuçları ortada yok. Hasan Ruhani’nin İran’da Cumhurbaşkanı seçilmesi ve ABD ile masaya oturması sorunları ve İran politikalarını temelden değiştirdiği gibi bir intiba yaratıldı. Oysaki gerçeklerle bu durumun pek bir alakası yok.

Kırım’da yapılan referandum, Kırım’ın bağımsız kalması halinde bir örnek teşkil edebilir. Mesela İtalya’nın Venedik şehri, gayri resmi olsa da internet üzerinden İtalya’dan ayrılma kararını oylamakta. Tabi böyle bir süreç tüm Kuzey İtalya’yı sonra Belçika ve İspanya’yı etkileyebilir. Kuzey İtalyanlar güneyden, Belçika’daki Flamanlar Fransızlardan, İspanya’daki Basklar ve Katalanlar İspanyollardan ayrılma telaşında. Birleşen Avrupa’da ortaya çıkan ilginç sonuç; şehir devletler...

İşin daha da ilginç tarafı ise ayrılmak isteyenler gereken yardımları alamamaktan şikâyet eden bölgeler değil, gereğinden fazla vergi verdiğini düşünenler.