Demokrasilerin güncel sorunları

Hem köklü demokrasilerde hem de demokrasiye yeni geçmeye çalışan ülkelerde bugüne kadar pek tartışılmayan sistem sorunları ortaya çıkmış durumda. Demokrasilerde yanlış giden neydi?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
19 Mart 2014 Çarşamba

Demokrasi, 2500 yıl önce Atina’da uygulandığı dönemden sonra ilk kez 20. yüzyılda etkin ve başarıyla icra edilmiş yönetim şekliyken bugün onun sorgulanmasının arkasında yatan nedir acaba?

Yanlış giden nedir demokrasilerde bugün?

Meseleye iki farklı açıdan bakmamız gerekiyor. Birincisi köklü demokrasilerdeki ortaya çıkan yeni sorunlar, diğeri ise demokrasiye geçmeye çalışıp da duvara toslayan örnekler.

İkinci durumdakileri daha yeni yaşadık. Ukrayna, Mısır ve Tunus’ta halkın seçtiği ve demokratik seçimlerle iş başına gelen hükümetlerin hepsinin de kendine özgü nedenlerle alaşağı edilmesi demokrasi sisteminin günümüz siyaset bilimine sunduğu en büyük çelişki yumağını temsil ediyor.

Halkının yarısının desteğiyle iktidara gelen Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç, halkın diğer yarısının özlem ve beklentilerini hiçe sayarak Rusya’nın da yardımıyla otoriter bir rejime kayınca halk sokağa çıkar ve sonrası malum. Yanukoviç ülkeyi terkeder, onun bir zamanlar içeriye tıktığı Timoşenko’nun sağ kolu ülkenin yeni başkanı olur.

Mısır’da da olanlar herkesçe malum. Seçimlerle iktidara gelen Müslüman Kardeşler ve liderleri Mursi demokrasiyi sadece sandık demokrasisine indirgeyince ülkenin tamamına mutlak sahip olduğunu sanarak devletin her kademesine hakimiyet sağlamış ve akabinde demokrasinin ruhuna uymayan düzenlemeler yapınca yine halk sokağa çıkmış ama bu kez askerler darbe yaparak demokrasiye son vermişti.

Tunus ise bu ülkeler arasında en az kanın aktığı ama yine demokrasinin yara aldığı ülke oldu. İslamcı yönetim, aynı Mursi yönetimi gibi seçimle iktidara geldikten sonra her yere mutlak hakimiyet kurmaya çalışınca, muhalefetin sokak protestoları sonunda istifa etmiş, ülkenin kaosa gitmesini önlemiş ama demokrasi ilkesi yara almıştı.

Bütün bunların, demokratik seçimlerle iktidara gelen yönetimlerin, demokrasinin zayıf karnı olan çoğunlukçuluk tuzağına düşmesi ve akabinde kendilerini sınırsız yetkililerle donatmaları sonucunda sistemin otokratik bir karaktere dönüşmesinden meydana geldiğini biliyoruz.

Demokrasi üzerine kafa yormuş en önemli düşünürlerden Platon’a göre demokrasi en az iyi olan siyasal düzendir. Zira okhlokrasiye (kitlelerin mutlak egemenliği – çoğunlukçuluk) dönüşüp siyasal düzenin tiranlığa doğru gidebileceğini iddia etmiştir. Aristo’ya göre ise demokrasi sadece bir kısım halkın haklarını korur. Toplumların ortak yararını gözetemez. Bu ünlü iki antik çağ düşünürünün demokrasi tariflerini okuduğumuzda yukarıda bahsettiğimiz üç ülkenin demokrasi sıkıntılarını belki daha iyi anlayabiliriz.

***

Günümüz köklü demokrasilerdeki sorun ise biraz daha farklı. Öncelikle ekonomik kriz ve Çin gerçeği buralarda kimi yapısal sorunları yaratmış. Avrupa Birliği’nde son yıllarda yaşanan ekonomik kriz sonucunda Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerdeki yönetimlerin özellikle Almanya’nın baskısıyla istifa etmelerini ve yerlerine teknokrat hükümetlerin gelmesini demokrasinin hangi kuralıyla açıklayacağız?

Aynı AB’de ifade özgürlüğü sayesinde ekonomik krizle birlikte ırkçı partilerin büyük oy potansiyeline ulaşmaları demokrasinin kendisi için tehdit  oluşturuyor. Avrupa’da siyasi partilere güven gittikçe azalıyor, seçimlere katılım ve siyasi parti üyeleri sayılarında ciddi azalmalar da söz konusu.

ABD’deki durum biraz daha farklı. Çin’in merkez kontrollü otokratik ama hızlı karar verici mekanizması ABD demokrasisini de zorlamakta. ABD’de ideal demokrasinin olmazsa olmazı olan kuvvetler ayrılığının tam işlemesi, ayrıca güçlü lobilerin, kanunların yasalaşmasındaki engelleyici tavırları ve yarattıkları yavaşlık, ülkelerini Çin’in muazzam hızlı gelişmesi karşısında geri bırakıyor. Diğer bir deyişle, demokrasiyle ilgisi olmayan Çin siyasi sistemi, bugün için ABD’ye göre halklarını daha çabuk zenginleştiriyor! Hazin ama gerçek!..

***

Demokrasi için çanlar çalıyor olabilir. Lakin diğer tüm sistemlere oranla bireye daha özgür bir hayat vaadettiği için ona sarılmamız lâzım. Modern demokrasinin teorisyeni olan John Stuart Mill’in dediği gibi demokrasi mükemmel olmasa da güçlü bir yönetim sistemi olarak kendini ifade eder. İnsanın özgürlüğünü sağlayan yaratıcılığına yol veren ama sapkınlığını da kontrol edip engelleyici ve önleyici mekanizması ile en iyi yönetim şekli olduğu gün gibi açık.

Sağlıklı bir demokrasi için özgür seçimler kadar kuvvetler ayrılığı ilkesini gözeten yönetimler olduğu müddetçe demokrasinin, güncel yapısal sorunlarına rağmen bugün rol modelliğini kapmaya çalışan otoriter ve yasakçı Çin sistemine göre çok daha insana değer veren bir yönetim olduğunu unutmayalım.

Demokrasi, korunaksız post modern bireyin yegâne kalesidir...