‘People of the Book’

Kitap okumanın harika bir meşgale olduğuna ne şüphe… Fakat yine de uzun ve yorucu bir günün ardından, televizyon kumandasına uzanmak bazen bir kitaba uzanmaktan daha kolay gelebiliyor. Kitaba uzanmaktan sakın vazgeçmeyin!

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
26 Şubat 2014 Çarşamba

Kitap yayıncılığı Türkiye’de son derece kısıtlı imkânlara sahip… Dağıtım büyük bir sorun ve belli başlı zincirlerin dışında bir kitabın 2000 ile 5000 arası satması bile başarı. Bu durumda Gözlem Gazetecilik, 67 yıllık Şalom Gazetesi’nin yanı sıra, üç yıldan bu yana aylık yayınlanan  ‘Şalom-Dergi’ ve Judeo-Espanyol lisanında, dünyada düzenli bir şekilde on yıldan beri varlığını sürdürebilen tek organ ‘El Amaneser’i de bünyesinde barındırmaktadır. 

Silvyo Ovadya’nın temellerini attığı kitap yayını da yirmi yıldır sürmekte. Bugüne dek takriben 200 kitabın basıldığını söyleyebilirim. Bunların arasında Türkiye Sinagogları, Tanıklık Etmek-Yad Vaşem’de Holokost’u Anmak, Osmanlı’da Yahudi Kıyafetleri gibi kapsamlı temel eserlerin yanı sıra roman, çocuk kitapları, dini eserler, karikatür, yemek kitapları ve müzik CD’leri de yer almaktadır.

Gözlem son yıllarda Rav Meir Lau’nun ‘Derinliğin İçinden’ veya Bernard Benyamin ve Yohan Perez’in ‘Ester’in Şifresi’ gibi çevirilerini Estreya Seval Vali’nin yaptığı seçme kitapların yayınını üstlenmiştir. Naim Güleryüz’ün Toplumsal Yaşamda Türk Yahudileri, Gaziantep Yahudileri, Bizans’tan 20. yüzyıla Türk Yahudileri gibi tarihsel araştırmaların basımının sürdürülmesinin de geniş topluma açılan bir pencere olarak önem taşıdığı kanısındayım.

Gözlem Yayınları Rabi Moshe Weissman’ın ‘Midraş Der ki-Bereşit’ten sonra bu serinin ikinci kitabı ‘Şemot’u da yayımladı. Her iki eserin çevirisi Liliane Zerbib (Kazes)’e ait.

 Ethel ve Yusuf Natan ailesinin kızlarının doğumu vesilesinde olduğu gibi mutlu ve anlamlı günlerde, bu tür projelerin gerçekleşmesine destek verenler, Yahudi cemaatinin dini kaynaklara, Türkçe çevirilerinden ulaşabilmelerine olanak sağlamaktadır. Tora ve din öğreniminin bu yönden desteklenmesinden daha ulvi ne olabilir ki?

Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın da belirttiği gibi; “ Musevi dinsel edebiyatında çok önemli bir yer tutan ‘Midraş’, dinsel metinlerimiz külliyatı içinde bir bakıma geniş halk kitlelerinin anlayışına en yakın yazın türüdür.

Şemot’ atalarımızın Mısır’a varışı, orada çoğalışı ve kölelik dönemini yaşamaları ile başlar, On Emir’in alınmasına kadar geçen süreci içerir. Mısır’daki sürgün ve köleliğin gerekliliğini açıklar.

Kitabın önsözünde yer alan bu bölüm özellikle dikkatimi çekti?

Şelah şöyle yazmıştır: Yahudilerin sürgünde kendilerine abartılı ve gösterişli evler inşa ettiklerini gördüğümde, içimin cız ettiğini size söylemeliyim; bu, kişinin kurtuluşu unutmasına yol açmaktadır. Bu nedenle çocuklar, T-anrı size çok büyük bir servet verse de, bir tek gereksinimlerinize cevap verecek Tora öğrenebileceğiniz (…) evler inşa ettirin, lüks ve rahatlık için köşkler yaptırmayın.”

Herkesin dini inançlarını istediği gibi yerine getirme ve istediği hayatı yaşama hakkına sahip olduğuna inanır ve saygı gösteririm. Ben de Yahudiliğimi kendi ölçülerim içinde yerine getiririm ve buna da saygı gösterilmesini beklerim.  Tanrı kelimesini bir bütün olarak yazmakta bir beis görmem, ancak dini metinlerde, İbranice dilindeki yazılışına koşut bir uygulamayı da abartılı telaki etmem.

Gazetemizde halen Kudüs yerine ‘Yeruşalayim’ yazılmamasını eleştirenler var. Yeruşalayim kavramının taşıdığı anlam derinliğini bildikten sonra bir şehir adının Türkçe karşılığı varsa, o şekilde kullanılması kanımca dini bir vecibe olan ‘yaşanılan ülkenin kurallarına uymanın’, dil kurallarına saygı göstermenin de doğal bir sonucudur.

Yukarıda ‘Şelah’tan alıntı yaparken biçimsel bir yorumda bulunmayı düşünmedim. Bu cümlenin içerdiği anlam zenginliğini her bir okurun kavrayabileceğine inanıyorum.