Halk desteği olmadan?

Alber NASİ Köşe Yazısı
8 Ocak 2014 Çarşamba

Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde, ABD ekonomik olarak iyice toparlanıyor. Toparlanmaya bağlı olarak yaptığı hamlelerle ise dünyanın geri kalanını ekonomik olarak zorluyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler ABD’nin dünya piyasalarına para pompalamayı kesmesiyle artan borçlanma maliyetlerine bağlı olarak son derece ciddi bir şekilde zorlanacağa benzer. Ekonomideki bu tedirginlik hiç şüphesiz görece olarak zayıf olan ülkelerde ciddi politik değişikliklere sebep olabilir.

Yine gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve demokratik yapılarına bağlı olarak kaotik durumlarla karşılaşmaları olası.

Ekonomik olarak düzelmesi sonraki senelere kalan Avrupa’da ise 2014 yılında bir kopma yaşanmasa bile Euro’nun, Avrupa’nın rekabetçi gücünü arttırmak için ABD doları karşısında değer kaybetmesi beklenebilir. Avrupa’nın dünyanın diğer bölgelerine göre çok daha yavaş geliştiğini görmek ve anlamak çok da zor değil. İç çekişmeler bitmeden Avrupa’da herhangi bir toparlanma beklenmemeli. Euro değer kaybetmeden de Almanya dışındaki Avrupa Birliği ülkelerinin ihracatlarını arttırmaları pek olası gözükmüyor.

Ortadoğu’da ise ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Ortadoğu’ ya bir kez daha ziyarette bulunarak İsrail ile Filistinliler arasında barışın yollarını arıyor. Kerry bu konudaki ısrarlı tutumunu sürdürüyor.  Ancak Ortadoğu’daki en büyük sorun İsrail-Filistin sorunundan ziyade bölgede yükselen El Kaide örgütü. Geçen sene Irak’ta binlerce kişi terör saldırılarında hayatlarını kaybetti. Bir intihar saldırısının olmadığı herhangi bir gün dahi geçmiyor. El Kaide Suriye’de de cirit atıyor. En acı veren ise ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Irak’taki durumu “Irak’ın iç işi ve kendi sorunları” olarak nitelendirmesi. Sanki “demokrasi” adına Irak’a giren, ülkeyi fiilen bölen ve istikrarsızlaştıran Amerikalılar değil de uzaylılarmış gibi davranması ise gerçekten garip. 

İsrail ile Filistinliler arasında kalıcı barış saplanabilmesi için son derece olumlu adımlar atılmış gibi görünüyor. Netanyahu, 52 kilometre karelik bir alana yayılan ve 300 bin Filistinlinin yaşadığı Wadi Ara bölgesinin gelecekte kurulacak Filistin Devleti’ne dahil olmasını kabul etti.

Ürdün’de yaşayan Filistinliler, Kudüs’ün statüsü ve sınırları ise halen çözülememiş konular arasında. Netanyahu bir yandan pazarlıktaki elini güçlendirebilmek için Filistin bölgelerinde yapılan 50 bin konutun bitimi için süreci yavaşlatmak istiyor olabilir. İsrail, Batı Şeria’da inşa ettiği yerleşim bölgelerini zamanı geldiğinde Filistinlilere bırakması gerektiğinin farkında. Ancak bunun karşılığında pazarlık masasında alacaklarının peşinde.

Barış için İsrail’in içinden de baskı var. Ancak en son Clinton döneminde yakalanan barış rüzgârının tekrar aynı şiddette esmesi mümkün mü? Kalıcı barış halkları üstünde etkin olan liderler tarafından yapılmaz mı? Halk desteği eğreti olan (Ne Netanyahu ne de Abbas gereken halk desteğine sahip değil) veya konuya alakasız liderlerin (garantör konumundaki ABD Başkanı Barack Obama’nın birçok konuya olduğu gibi bu sefer de seyirci kalması)  olduğu bir ortamda barış yapılabilmesi mümkün mü? Bu tabloya bakarak biraz zor sanki...