Yıllar beni kolay yakalayamaz

Evet, sevgili okurlar, yine takvim değiştireceğimiz döneme geldik. Yıllar birbirini kovalıyor, aslında bizleri de... Ama Sertab Erener’in şarkısında söylediği gibi “Yıllar beni kolay yakalayamaz / Ben durup beklemezsem.”

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
25 Aralık 2013 Çarşamba

Evet, sevgili okurlar, yine takvim değiştireceğimiz döneme geldik. Yıllar birbirini kovalıyor, aslında bizleri de... Ama Sertab Erener’in şarkısında söylediği gibi “Yıllar beni kolay yakalayamaz / Ben durup beklemezsem.”

Çoğu zaman başta şarkı sözleri olmak üzere bir sürü laf, beynimizde yer etmeden, kalbimize dokunmadan, bir kulağımızdan giriyor, diğerinden çıkıyor. Oysa bazılarında ne büyük bilgelik var...

“Artık beni asla yaralayamaz / Hayat eğer istemezsem...” Kimi zaman öyle yapıyoruz. Hayata vurdumduymazlıkla yaklaşıyor, bizi yaralamasına izin vermemeye çalışıyoruz. Ancak sanırım çoğumuz, tıpkı şarkının adı gibi, “İncelikler Yüzünden” olur olmaz kırılıyoruz. Açık olmam gerekirse, biraz vurdumduymaz olmak istemiyorum değil. Bazı günler buluttan nem kapıyor, herkeste kötü niyet arıyor, âdeta biraz paranoyak oluyoruz. Kırılıyoruz, içerliyoruz, duygu duyguyu getiriyor ve sonunda kin güdüyoruz ki, ne diyor Tora: “Kardeşinden kalbinden nefret etme!” (Vayikra 19.20); kardeş, akran, arkadaş, senin gibi Tanrı’nın görüntüsünde yaratılan herkes yani.

Şöyle düşünün, siz izin vermezseniz, sizi kalbinizden yaralayabilir mi kimse? Ay, konudan sapacağım bir an, ne olur bana izin verin. Eşiyle problem yaşayan bir arkadaşımla konuşuyordum. Eşi kendisine küs olduğu için çok ıstırap çekiyordu. Ona bunun da, tıpkı dayak gibi bir şiddet gösterisi olduğunu söylediğimde ne cevap verdi biliyor musunuz? “Evet, benim kalbimi dövüyor!” Ne kadar saf ama yerinde bir ifade, değil mi? Tamam sevgili okurlar, konuya geri dönüyorum.

Size edilen hakaretleri duymazdan gelir, hiç üstünüze alınmazsanız, sizi sözleriyle hırpalamak isteyen kişi amacına ulaşabilir mi? Yıkıcı bulduğunuz eleştirilere kulak asmaz, doğru bildiğiniz yoldan şaşmazsanız, size çelme takmak isteyen kişi mutlu olabilir mi hiç? Kötü kehanetleriyle canınızı sıkmak isteyen kişilere, her şeyin Aşem’in elinde olduğunu ve Aşem’in sizin için uygun gördüğü her şeyin eninde sonunda iyiliğiniz için olduğunu söyleseniz mesela... Çocukluğumuzun tabiriyle nasıl “bozum” olurlar, düşünsenize!

Senelerdir eşimle birlikte Yahudiliğin felsefesi konusunda kendimizi eğitiyoruz. Benim bir avantajım daha var, eğitim malzemesi tercümesi yapıyorum ve yazılı olanların tek bir sözcüğünü bile atlama şansım yok. Aslında bu benim şansım... Çevirdiğim metinlerin birinde şöyle bir tavsiye vardı. Sizi üzen bir durum karşısında, durup şöyle düşünün: Bu dünyadan göçüp gittikten sonra o durumun bir önemi kalacak mı? Çok üstünkörü bir anlatım oldu bu, farkındayım, onun için başka sözcüklerle tekrar ele alacağım. Diyelim ki biri size hakaret etti ve siz çok içerlediniz. Hemen kendinize sorun: Öteki âlemde bunun bana olumsuz bir etkisi olacak mı? Cevap tabii ki, hayır. Peki, aksini düşünelim, siz bir günah işlediniz diyelim... Eğer içtenlikle pişman olursanız, Aşem sizi affeder ve hesabı zaten öteki dünyaya kalmaz. O zaman üzüleceğiniz yerde, bağışlanmak için özür dileyin, dua edin ama yeter ki samimi olun.

No ay firmesa en nada” derdi babaannem Estreya. Şu hayatta “hiçbir şey kesin değil”. Ama kesin olan, zamanı gelince öleceğimiz. Eğer yaşıyorsak, öleceğimiz kesin. O bakımdan her konuya, öldüğümüzde ne önemi kalacak, o açıdan bakmak gerekiyor.

Bazı günler keyifsiz, hatta üzgün uyanırız. Sebebini bilmediğimiz bir sıkıntı, hatta vicdan azabı, içimizi kemirir. Kafamızı yoklarız, pişmanlık duyacak bir şey bulmayız. Ürkeriz ve o günün kötü geçeceğini düşünmeye koyuluruz. Hâlbuki “no ay firmesa en nada.” Akşama bir bakarız ki, en güzel günlerimizden birini geçirmişiz. Korktuğumuz hiçbir şey başımıza gelmemiştir; tam aksine.

Yıllar beni kolay yakalayamaz, ben durup beklemezsem... İnsan vardır, geçmişte kaçırdığı fırsatları ya da kendisine edildiğini sandığı kötülükleri bir türlü unutamaz, sürekli geçmişin muhasebesini tutar. Bu kadarla kalsa, neyse, bir de çevresindekilerin kafasını ütüler. İşte bu, durup beklemek ve yılların sizi yakalamasına izin vermektir. Oysa takvim değişince, muhasebe defteri kapanır ve bir yenisi açılır. Evet, kasa defteri geçen seneden bir devir yapar ama bu, ayrıntıları içermez.

Hayatta aslında günden güne bile devir yapmamak lazım. Nereden mi anlıyoruz? Her gece yatmadan evvel okumamız gereken Şema’dan hemen önceki duadan:

“Evrenin Efendisi, beni kızdıran ya da kıran, bana karşı günah işleyen, fiziksel ya da parasal olarak bana zarar veren, onurumu kıran, bana ait olan şeylere kötülük eden herkesi bağışlıyorum. Yanlışlıkla ya da bilerek, isteyerek ya da istemeden, sözcüklerle ya da başka hareketlerle. Kimse benim yüzümden cezalandırılmasın...”

Böylece ne yıllar bizi kolay yakalar, ne aylar, ne de günler, sevgili okurlar.