Milletler liderlerini nasıl seçer?

Alber NASİ Köşe Yazısı
25 Eylül 2013 Çarşamba

Bu hafta üç önemli gelişme yaşandı. Almanya’da Angela Merkel tekrar seçimleri kazandı. ABD Merkez Bankası FED piyasalardan tahvil alımını beklenenin aksine azaltmadı. ABD’de 2011 yılında gündeme gelen ve Obama hükümetini oldukça zorlayan borç tavanı sorunu yine gündemin üst sırasına taşındı.

Bu üç önemli değişken kısa vadede doların geçici olarak değer kaybedeceğini gösteriyor. Seneler içerisinde, zaman çizelgesine bakıldığında ortada oynanan bir oyun varmış gibi görünüyor. Gerek ABD gerek Avrupa, ticari avantaj sağlamak açısından para birimlerini zayıf tutma telaşı içerisinde.

Angela Merkel’in tekrar seçilmesi, şu anda AB’nin fiili lideri durumundaki Almanya’nın istikrarlı bir şekilde yoluna devam etmesi demek. Ayrıca AB ve dolayısıyla Euro’nun güçlenmesi anlamına da geliyor. Ancak Avrupa, sırf Almanya’dan ibaret değil. Avrupa’nın ihracat yapması önemli ölçüde rekabetçi olmasına bağlı.

Yüksek sesle söylenmese de, bazı Avrupa ülkeleri kendi para birimlerini tekrar gündeme getirme telaşı içindeler. Çift para birimi geçici olarak bazı fakir Avrupa ülkelerini psikolojik olarak düzeltse de gerçekte Avrupa içerisinde orta vadede siyasi istikrarsızlığı arttıracak, Euro’ya karşı güvensizlik oluşturacak. Kaldı ki Avrupa Birliği’nin geleceği de tartışmaya açılacaktır böylece.

Neticede bu tahminler gerçekleşmeyecek olsa dahi, bu senaryoların gündeme gelmesi Euro’nun para birimi olarak değersizleşmesi için yeterli olacak.

***

Ortadoğu’ya döndüğümüzde, geçtiğimiz hafta içerisinde Obama’nın bir kez daha savaşa girmekten kaçındığını gördük. Obama savaşa girmekten o kadar bariz kaçındı ki, neredeyse Rusya Devlet Başkanı Putin’in müdahaleye karşı çıkması için kendisine mesaj gönderdiğine bile inanılabilir.

Hatırlanacağı üzere Libya’ya karşı operasyon düzenlendiğinde karar o kadar hızlı alınmış ve uygulanmıştı ki, tepki verilinceye kadar Libya’da plan uygulanmış ve her şey bitmişti.

Suriye sorununa derinlemesine bakıldığında Rusya’nın Suriye’de olan bitene kayıtsız kaldığı aşikâr. Suriye’de olanlar ve gelecekte olacaklar Rusya’nın pek de umurunda değil. Ayrıca mevcut Putin yönetimi sert bir şekilde karşı çıkmış olsa da Rusya’yı yeni bir Dünya Savaşı’nın eşiğine getirmekten çekinir, en az Obama’nın çekindiği kadar.

Zaten milletler liderlerini biraz etkiye tepki metoduyla seçer. Rusya’nın başında Komünist bir idare olmuş olsaydı son yirmi iki sene içerisinde Demokratlar on dört sene iktidarda kalabilir miydi? Özellikle Obama gibi bir adam Demokratların başına geçebilir miydi?

Daha küçük ölçekte bu İsrail için de geçerli. Bir düşünün,  Hamas’ın varlığı olmasa Likud, İsrail gibi demokratik bir ülkede bu kadar uzun süre iktidarda kalabilir miydi?