Zamansız zaman…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
25 Eylül 2013 Çarşamba

Eylül ayı başladığından beri çevremde inanılmaz bir koşturmaca başladı; işleri hareketlenenler, çocuğunu okula yazdıranlar, forma ve kitap peşinde koşanlar, kendileri okullara ve kurslara yazılanlar, Roş Aşana için bayram yemekleri planları, ekim ayındaki Kurban Bayramı planları, maç sezonu derken - bir de bu koşturmacaya İstanbullular için İstanbul’un perişan edici trafiği eklenince - eylül ayı bir toz bulutu gibi geçti. 

Yoğun yaşamak, toplumda üretken bir birey olmak tabii ki çok güzel. Ancak bazen kendimize zaman ayırmamız, günün kısa bir bölümünde kendi kumandamızın kırmızı renkteki “dur” butonuna basmamız gerekiyor. Çevremdeki eylül ayı koşturmacası, bana eskiden okuduğum bir sosyal deneyi hatırlattı. The Washington Post gazetesi yazarı Gene Weingarten, Grammy ödüllü dünyanın en iyi kemancılarından Amerikalı Joshua Bell ile bir deney yapıyor. Washington DC’de kafasına bir beysbol şapkası geçiren ve o halde kolayca tanınmayan dünyanın en iyi kemancılarından biri Joshua Bell, 45 dakika boyunca değeri neredeyse dört milyon dolar olan Gibson ex Huberman marka kemanıyla muhteşem bir performans sergiliyor. Normalde bu müzik ziyafetini konserinde seyretmek için aylar öncesinden ve pahalı biletler almak gerekiyor. Ancak Bell bir metro istasyonunda çaldığı için insanlar durup dinlemiyor bile, koşturmacalarına devam ediyor. Hatta ona dikkat edip Joshua Bell olduğunu bile anlamıyorlar. Ortam farkı ve zamansızlık yüzünden normalde büyük keyif alacakları bu müziği algılamıyorlar. Kırk beş dakika boyunca önünden geçen 1097 metro yolcusundan sadece yedi tanesi onun önünde birkaç dakika durup bu müzik şölenini kısaca dinliyor. Önüne para atan kişi sayısı 27, onlar da durup dinlemeden koşuşturmacalarına devam ediyor. Hayat için koşturan 1097 yolcudan sadece tek bir kişi dünyanın en kıymetli müzisyenlerinden Joshua Bell’i tanıyor. Onun bıraktığı yirmi doların haricinde kırk beş dakikada sadece otuz iki dolar toplanıyor. Bu sosyal deneyi kaleme alan Weingarten ise 2008 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazanıyor. Pulitzer Ödüllü bu deney, “Kim bilir yaşam koşturmasında ne güzellikleri kaçırıyoruz” diye insanı düşündürüyor.  Sanat, kitap, doğa, sevdiğimiz insanları biraz daha fazla görme, gitmediğimiz yerleri görme şansına erişebilme gibi…

***

Hayat bazen bize sinyaller yolluyor. Günümüzün, zamanımızın ve sağlığımızın kıymetini bilmemiz için. İki hafta önceki hafta sonu evin içinde telefona doğru hızla giderken çizgi filmlerdekini andırmayacak bir şekilde anlamsızca kaymam ve bunun sonucunda kolumun üç hafta askıya alınması gibi… Kolunuzdaki bir çatlak veya omzundaki ufak bir kırık, her gün düşünmeden kullandığınız kolunuzun ne kadar işlevsel olduğunu size hatırlatıyor. O durumda bir t-shirt giyebilmek bile kıymetli oluyor. Bazen insan zamansız iken, hayat ona mecburi bir “zamansız zaman” veriyor. Dinlenmek, seyretmek, okumak, uyumak için…