Propagandanın gücü…

Leni Riefenstahl’in yönettiği ‘İradenin Zaferi’ belgeseli, ‘Führer’in emriyle hazırlatılmıştır’, giriş yazısıyla başlıyor. Hitler, otomobilinde kente girerken ayakta yol boyunca sevgi gösterisinde bulunan halkı selamlıyor, annelerin kucaklarındaki çocukları şefkatle okşuyor. Yakın çekimde Alman askerlerinin yüzlerinde olağanüstü bir gurur ifadesi...

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
17 Temmuz 2013 Çarşamba

Leni Riefenstahl, 101 yaşında öldüğünde Associated Press kendisinden; “sinema ve fotoğraf tekniğinin öncüsü” olarak söz ederken, BBC; “ ışık kuleleri, kamera kaydırmaları, havadan çekimler, telefoto lensler ve çok sayıda kamera ile çalışarak sinema tarihinde çığır açan öncüyü selamlıyoruz” demekteydi.

Leni Riefenstahl kimdi? Çocukluğunda eğlencesi dans etmek olan geleceğin ünlü kadın yönetmeni 1929 yılında oyunculuk kariyerine başladı, önce serüven filmlerinde rol aldı. ‘The Blue Angel’ filminde başrolü Marlene Dietrich’e kaptırdı.  Avrupa’yı dolaştı ve Yahudi yapımcı Harry Sokal için özellikle dağcılık üzerine belgeseller hazırladı. Sonraki yıllarda birlikte çalıştığı, her ikisi de Yahudi olan, Bela Balazs ve Harry Sokal’a sırt çevirdi, Nazi propagandacısı senarist Julius Streicher ile çalışmaya başladı.

Riefenstahl’ın 1934 senesinde kaleme aldığı Daily Express’te yayınlanan anılarında şöyle yazar: “Mein Kampf’ın ilk sayfasını okuduğumda National Sosyalizm’e bağlandım.” Ve Hitler’den bir görüşme talep eder. Görüşmelerinin ardından; “Almanya’yı yönetebilecek böylesi güçlü bir liderin varlığından heyecanlandım” der.

Hitler’in isteği üzerine 1933 yılında Nuremberg şehrinde gerçekleşen 5. Nazi Kongresi’nin filmini, ‘Victory of Faith’i, sonra da kendisine uluslararası bir ün kazandıracak olan 6. Nazi Kongresi’nin belgeselini ‘Triumph of the Will’i (İradenin Zaferi) çekti. Sadece sekiz filme imza atan yönetmenin bu filmi  en etkili propaganda belgeseli olarak tarihe geçti.

Leni Riefenstahl, filmlerinde figüran olarak kullandığı Çingene ve Romanları filmin bitiminde Nazi toplama kamplarına göndertti.1945 yılında tutuklandı ve dört yıl hapse mahkûm oldu. Yaşamının geri kalan bölümünde fotoğrafçılık yaptı, 72 yaşında, tüplü dalış yapabilmek ve sertifika alabilmek için yaşını gizledi, sualtı fotoğrafçılığı yaptı. Hint Okyanusu’nun yer altı dünyasında çarpıcı görüntüler çekti.

Holokost üzerine sayısız kitap ve yazılar okuduk, II. Dünya Savaşı ve Yahudi Soykırımı ile ilgili pek çok film gördük. Ancak ‘Triumph of the Will’i bir dostumun önerisi üzerine YouTube’dan izledikten sonra bir halkın nasıl körü körüne çarpık bir ideoloji peşinden sürüklenebileceğini kavrama adına bu belgeselin görülmesinin zorunluluğuna inandım.

Savaş sonrasında filmin eğitim amaçlı sunumlar dışında Almanya’da gösterilmesi yasaklandı. Filmin süresi 114 dakika, açıkçası bazı bölümlerini hızlı geçtim, ancak bu da bana yetti. Filmi, propaganda içeren sözleri dinlemeden, hatta alt yazıları bile okumadan izlemenizi öneririm. Ürkütücü bir şölen…

Belgesel, ‘Führer’in emriyle hazırlatılmıştır’ giriş yazısı ile başlıyor, 5 Eylül 1934. Hitler otomobilinde kente girerken -bu sekans 8 dakika sürüyor- ayakta yol boyunca sevgi gösterisinde bulunan halkı selamlıyor, annelerin kucaklarındaki çocukları şefkatle okşuyor. Yakın çekimde Alman askerlerinin yüzlerinde olağanüstü bir gurur ifadesi…

Nuremberg’in tarihi binalarını süsleyen dev Nazi bayrakları, Hitler halkın arasında dolaşıyor, ellerini sıkıyor. Parti Kongresi’nin açılışında on binlerce askerin resmigeçidi, flamalarla süslenmiş trompetler aynı anda çalmaya başlıyor, ellerinde küreklerle izciler hep bir ağızdan ‘Biz Almanya’yız… Ağaçları biz ekeceğiz, bu ülkeyi biz inşa edeceğiz’ sözleriyle inançlarını dile getiriyorlar. Milyonların doldurduğu meydandaki düzen göz kamaştırıcı… Hitler konuşuyor, halk büyülenmiş dinliyor.

Bu belgesel 6 milyon Yahudi’nin nasıl yok edildiğini, gaz odalarını, savaşın vahşetini göstermiyor. Seçimle başa gelmiş olsa, bir liderin nasıl bir diktatöre dönüşebileceğini, meydanlarda toplanan milyonları ve tüm bir halkı nasıl etkileyebileceğini gösteriyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası güvenini yitirmiş, ekonomik krizin altında ezilmiş kitlelere sözlerin gücü ile bir inancın, bir ideolojinin nasıl aşılanabileceğini ortaya koyuyor.

 Bu büyülü güce kim karşı koyabilirdi? Nitekim çok az sayıda kendini bilen aydın tehlikenin boyutlarını önceden sezinleyebildi. Ve ne yazık ki bu büyülü gücün arkasında sürüklenen Alman halkı Faşist bir yok etme mekanizmasına dönüştü. Bunun bilançosu Yahudiler ve Avrupa halkları için çok ağır oldu. Oysa Leni Riefenstahl sanatını bu Faşist güce destek vermek için kullanmış olmaktan hiçbir zaman pişmanlık duymadı veya pişmanlığını asla dile getirmedi.

“Aman zayıflamayın, tüm demokrasilerin hatasıdır bu. Faşist bir görünüşe bürünene değin Almanya’nın da demokratik bir görünüşte olduğunu yadsıyamazsınız.” Bertolt Brecht / Hitler Faşizmi Üzerine Konuşmalar

NOT : ‘İradenin Zaferi (Triumph of the Will) filminden önce kaba propagandaya yönelik belgesellerin bir örneği de D.W.Griffith’in 1915 tarihli başeseri ‘Bir Ulusun Doğuşu’ (The Birth or a Nation) filmidir. Filim ırkçı ve bağnaz Ku Klux Klan örgütünü öven ve nefret uyandıran politik bir mesaj içermekteydi. 

Ünlü yönetmen Sergei Einsenstein tarafından 1925 yılında sessiz bir film olarak çekilen ‘Potemkin Zırhlısı’ da Sovyet hükümeti tarafından devrim propagandası olarak ısmarlanmıştı.