PİNEHAS: Eğer ben olsaydim!

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
26 Haziran 2013 Çarşamba

“Kohen Aaron’un oğlu Elazar’ın oğlu Pinehas öfkemi Bene Yisrael’in üzerinden çevirdi.”

Pinehas peraşası yukarıdaki cümle ile konuya giriş yapmaktadır. Geçen hafta okunan Balak peraşasında hatırlanacağı gibi Bilam Bene Yisrael’i lanetleme konusunda başarısız olmuştur. Ancak giderayak Moav kızlarının toplum içine salıverilmesini salık vermiş, toplum bu günahın ardından gitmiş ve bir salgın baş göstermiştir. Halkın ileri gelenleri bu salgın karşısında ağlamaktan öte bir şey yapamazken Pinehas inisiyatifi eline almış Şimon kabilesinin prensi Zimri ile Midyan prensesi Kozbi’yi öldürerek salgının durmasını sağlamıştır. Yirmi dört bin kişinin öldüğü bu salgın ancak Pinehas’ın bu davranışı sayesinde durmuştur.

Raşi, peraşamızın başında Pinehas’ın soyunun sayılmasının nedenini şöyle açıklar. Halk içinde olayı değerlendiren bir kesim Şimon kabilesinin prensini öldürmeye cüret eden kişinin aslen anne tarafından bir putperest rahip olan Yitro’nun soyundan geldiğini ifade etmeye başlar. Tanrı bu cümle iken Pinehas’ın bu davranışının Aaron’un torunu olması sebebiyle gerçekleştiğini bildirir. Bir anlamda Tanrı Pinehas’ı koruma altına almıştır.

Rabi Yisahar Frand’ın yazılarında Şemen Atov adlı kaynak bu noktada insan karakterini değerlendirir. Yakın zamanda yaşanan bu acı olayda yirmi dört kişi hayatını kaybetmiş olaylar ancak Pinehas’ın bu cesur davranışı ile önlenebilmiştir. Tarihi anlamda olaya bakıldığında Pinehas gerçek bir kahramandır. O zaman halkın içindeki salgını durduran bir kişi hakkında neden halk konuşmaktadır? Sözüm ona halk arasında bir anket yapılacak olsaydı Pinehas bir numaralı kahraman olarak karşımıza çıkardı. Halk o zaman neden olumsuz konuşabilmektedir? 

Öncelikle halkın söylediğine bir bakalım. Aynı kaynak halkın şikâyetlerini şöyle dile getirmektedir: “Tabii ki yapılan gerekli ve doğruydu. Ama bunu yapması gereken kişi Pinehas değildi. Biz olsak bu olayı başka bir yöntemle de çözebilirdik.” Bir başka deyişle “ben olsan daha iyisini yapardım” sendromu ile karşı karşıya durmaktayız.

Toplumlarda eleştirmenler her zaman mevcuttur. Sinagogda bir Rabi veya idareci hakkında eleştiride bulunmayan kişi pek azdır. Bu kişiler her zaman kendilerinin daha iyi bir şekilde davranacaklarını ‘ifade’ ederler. Ancak bu tip insanlardan ‘iş’ beklemek hayal kurmaktan başka bir şey değildir.

Cemaatin içindeki birimlerde yönetim ve yöneticiler devamlı bir eleştiri bombardımanına tabi tutulurlar. Birçokları yapılanlardan şikâyetçidir. Onların fikirleri sorulduğunda fikirlerini uzun uzun anlatırlar. Ancak “gel beraber çalışalım” denildiğinde genellikle alınan karşılık “vaktim yok” karşılığıdır.

Tanrı bu tipteki tepki ve eleştirilerin yersiz olduğunu çok net bir pasukla ifade eder: “İneni noten lo et beriti şalo.m – ona anlaşmam olan Şalo.m’u verdim.”