Ne çektin be…

‘Gayrimüslim azınlıklar akil insanlarla buluşuyor’ toplantısında; “Biz bu toprakların asli unsuruyuz, sayıca bu kadar azaldıysak ülkemizi terk etmek istediğimizden değil” sözleri ile geçmişte yaşanan acılar dile getirilirken GalataPerform’da izlediğim bir oyunda aktarılmak istenen mesaj farklı bir ortamda yineleniyordu.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı 0 yorum
22 Mayıs 2013 Çarşamba

GalataPerform’da, 40 kadar tiyatro izleyicisi ile birlikte, eski bir evin salonunda, Tarlabaşı’ndaki bir apartman dairesinin geçmişinden yola çıkarak, 6-7 Eylül Olaylarını, 12 Eylülü, İstanbul’un karanlık yüzünü yansıtan ‘İz’ oyununu izledim.

Duvarlar dile gelince canlı bir tarih uyanıyor. Bu evde kimler yaşamış acaba? Oyun travesti Sevengül ile başlıyor. Sahne üstündeki video ekranları aynı anda evin diğer bölümlerini gösteriyor. Sevengül koltuğa oturuyor, bir sigara yakıyor ve âşık olduğu Rizgar’ı bekliyor. Rum kız kardeşler keyifle masa hazırlıyor; devrimci Ahmet nefes nefese eve giriyor. Ekranda yatak odasını izliyoruz, Sevengül’le Rizgar’ı. Evin 1950’lerden 2000’lere farklı tarihlerdeki sahipleri aynı anda aynı masayı paylaşıyor. Hepsi kendi döneminin mağduru olan bu insanlar terk etmek zorunda kalıyor evlerini.

Ve ‘Tarlabaşı’nı Yenileme Projesi’ kapsamında kentsel dönüşümle birlikte o duvarlar da yıkılıyor.

Tarlabaşı’nda bir zamanlar Rumlar yaşardı, oysa oyunun sahne aldığı tiyatro Neve Şalom Sinagogu’ndan birkaç metre ilerde, Yahudilerin bir dönem yoğun olduğu Galata semtinde. Yönetmen oyunun oynandığı dairenin bir zamanlar Musevi bir aileye ait olduğunu ve yıllar sonra gelip eve baktıklarında odaların yerinin değiştiğinin, mutfağın ortadan kalktığının farkına vardıklarını anlattı. Bir seyirci babasının dükkânının karşıda 12 numaralı binada bulunduğunu ve 6-7 Eylül olaylarında ilk kez kendisini perişan ve ağlayarak gördüğünü dile getirdi. Diğer bir izleyici ise o yıllarda küçük bir çocuk olduğunu ve tam yandaki apartmanda oturduklarından tüm vahşete tanık olduğunu aktardı.

Rastlantı bu ya ertesi günü Feriköy’de, S.Vartanants Kilisesi N.Şirinoğlu Salonu’nda düzenlenen ‘Gayrimüslim azınlıklar akil insanlarla buluşuyor’ toplantısını izledim. (Konuya ilişkin haber geçen haftaki gazetemizde manşetten yer aldı.) Vakıflar Temsilcisi sıfatıyla Laki Vingas’ın düzenlediği buluşmada söz alan katılımcılar ileriye yönelik umutlarını dile getirirken; “Biz bu toprakların asli unsuruyuz, sayıca bu kadar azaldıysak ülkemizi terk etmek istediğimizden değil kovulduğumuzdandır” sözleri ile geçmişte yaşanan acıları dile getirmekten geri kalmadılar. Sanki GalataPerform’da izlediğim oyunda aktarılmak istenen mesaj farklı bir ortamda, farklı bir şekilde dile getiriliyordu.

Anlaşılan Tarlabaşı kentsel dönüşüm projesi belli kesimlerde geçmişin yarattığı sarsıntıların izlerini tamamen silmeye yetmeyecek. Laki Vingas konuşmasında bu gerçeği şu şekilde aktardı: “Geçmiş yıllarda itaat etme kültürünü benimsememiz istendi. Toplumumuza iade-i itibarın ve haklarımızın iadesini bekliyoruz.

  Toplantının tanıtım cümlesinde yer alan ‘gayrimüslim’ ve ‘azınlık’ terimleri dahi çağdaş bir demokraside terk edilmesi gereken kavramlar. Her ne kadar Türkiye halkının yüzde 99’u Müslüman dinine ait ise de vatandaşlığın dini veya etnik kodlar üzerinden tanımlanmaması gerektiği açık. Akil insan sıfatından pek hoşlaşmadığını da belirten Marmara Bölgesi Temsilcilerinden Hülya Koçyiğit özleminin, ‘herkesin kendini onurlu ve eşit vatandaş olarak hissettiği demokratik bir toplum’ olduğunu belirtti.

Dikkatimi çeken bir nokta ise dokuz ‘akil adam’ -ben barış elçisi demeyi yeğlerdim- ile gerçekleştirilen böylesi bir buluşmaya cemaatimizden hiç kimsenin katılmamış olmasıydı. Davet mi edilmedik, yoksa ‘biz azınlık değiliz, eşit Türk vatandaşıyız’ mı demeye çalışıyoruz?  

 

1 Yorum