Yaşamaktan utanmak

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
15 Mayıs 2013 Çarşamba

Önce Hatay Reyhanlı’daki patlamayla başladı geçtiğimiz hafta sonu... İlçenin iki farklı merkezinde patlayan bombalar nedeniyle resmi rakamlara göre 49 kişi bu alçak saldırıda hayatını kaybetti, yüzlerce yaralının da hastanelerde yaşam savaşı verdiği öğrenildi... Ardından Cumartesi akşam saatlerinde İstanbul’un göbeğinde, Beşiktaş’ta yaşanan olaylar canları sıktı... Tarihi İnönü Stadı’nda oynanacak son maç için Beşiktaş’ta toplanan taraftara biber gazı sıkıldı... Gazın etkisiyle çoluk-çocuk, genç-yaşlı demeden sokakta bulunan yüzlerce insan mağdur olup; solunum güçlüğü yaşadı. Yaşananları anlamlandırmaya çalışan birkaç endişeli turist ise çareyi Dolmabahçe Sarayı’nın önünde askerlerin nöbet tuttuğu camekânlı korunağa sığınmakta buldu... Pazar ise derbi günüydü... Fenerbahçe ile Galatasaray, son yılların belki de tansiyonu en düşük karşılaşmasında Kadıköy’de karşı karşıya gelecekti. Ancak öncesinde Esentepe’de yaşanan bir olay; akşam saatlerinde yaşanacak ölümlü vakanın habercisi gibiydi. Galatasaraylı gözü dönmüş 5-10 taraftar, 15 yaşındaki bir çocuğu sokak ortasında kovalıyordu... Üzerinde sadece Fenerbahçe forması olduğu için... Çocuk da çareyi hemen yakındaki Jandarma İlçe Komutanlığı’na sığınmakta buluyordu...

Derbiyse son dakikaya dek Galatasaray-Fenerbahçe rekabetine yakışır bir vaziyette cereyan ediyordu. Ta ki; milli takımda bile kaptanlık yapmış iki tecrübeli futbolcunun; Sabri ve Volkan’ın durup dururken birbirlerinin boğazlarını sıkmalarına dek... Milli takımda yan yana oynamış iki futbolcu; derbiyi izleyen ve aralarında çocukların da olduğu milyonlar önünde birbirlerini öldürmeye teşebbüs ediyordu... Ve maç bitti... 90 dakika sonunda Galatasaraylı futbolcuların sarı-lacivertli tribünleri provoke eden gereksiz şampiyonluk sevinçlerinin yanı sıra; Fenerbahçeli futbolcuların ezeli rakiplerine küfür edilen bir tezahürata taraftarıyla birlikte eşlik etmesi yakışık almadı... Karşılaşma sonu Galatasaray otobüsü Kadıköy’den taşlarla uğurlanırken; gece yarısı gelen haber yürekleri dağladı... Edirnekapı’daki metrobüs durağında inen ve üzerinde Fenerbahçe forması bulunan genç bir taraftar, bıçaklanarak öldürülmüştü...  Üstelik 19 yaşında!

Bir anne sabah evden çıkan oğlunu maça uğurladığını sanıyordu; onu sonsuzluğa uğurladığından habersiz... Anneler Günü’nde evlat acısı yaşadı o anne... Nedensiz yere, sadece üzerinde Fenerbahçe forması var diye yitirdi oğlunu...

Saha içinde kavga edip milyonları provoke eden futbolcular yüzünden, yaptıkları açıklamalarla derbinin tansiyonunu yukarı çeken kulüp yöneticileri sayesinde, ‘ne kadar çok reyting; o kadar para’ düsturuyla sadece polemiklerin gündemde kalmasını sağlayan medyanın katkısıyla, cahil ve suça yatkın insanları topluma kazandıramayan beceriksiz devlet politikaları yüzünden daha 20’sine bile basamadan hayatını kaybetti Burak Yıldırım...

Bir taraftarın sadece üzerine giydiği formanın rengi nedeniyle hayatını kaybettiği bir ülkede yaşıyoruz. Ve bu ne ilk, ne de bir son... Lakin Burak’ın ölümünü hâlâ kabullenebilmiş değilim. Ne yaparsam yapayım aklımdan çıkmıyor bu cinayet... Gözlerimi her kapadığımda, yastığa kafamı her koyduğumda, formasıyla bir yerden başka bir yere giden taraftarlar ve yakınlarım aklıma geliyor... Hepsi üzerlerinde ‘ölümlerine sebebiyet verebilecek’ kıyafetleriyle... Ve daha sonra yaşamaktan utandığım aklıma geliyor; bir futbol maçı nedeniyle hayatını kaybedenlerin ülkesinde...