Sosyal medyada ben kimim?

Facebook, algımda daha çok 21. yüzyılın “adres defteri” gibi görünmeye başladı. Çevrenizde kimin, nerede olduğunu bilmenin ve o kişilerle iletişime geçebilmenin birçok yararı olabilir. Ne var ki bu, etkileşime ve özellikle de yoruma fazlasıyla açık bir adres defteri.

Köşe Yazısı
28 Mart 2013 Perşembe

David OJALVO


İnternetin ve sosyal medyanın hayatımıza etkileri düşündüğüm bir konu. İnternetteki paylaşımlar, gündelik yaşamın bir parçası. İletişimdeki teknolojik gelişim, sınır tanımıyor. Hatta arz, talebi şekillendirir hâle geldi. Piyasaya ilk çıktıklarında sesli görüşme ve mesajlaşma işlevini sağlayan cihazlar, bugün birer cep bilgisayarı. İnternet iletişimi yaygınlaştırıyor. Öyle ki, Skype gibi görüntülü görüşmeyi sağlayan uygulamalar düşünüldüğünde, bir noktadan sonra telefona ihtiyacımız da azalmakta. Altyapısı geliştirildiği takdirde, yakın gelecekte (belki de bugün bile) tamamıyla internet kanalıyla iletişim sağlanabilir. Elbette telefon hatlarının kalkması, önemli bir ekonomi sahası olan telekomünikasyon sektörünü ciddi etkileyecektir. Konunun uzmanı değilim; ama bir tüketici olarak, sadece internet kanalıyla gerçekleştirilebilecek bir iletişim platformuna geçilmesi bana gerçekçi görünüyor. Böylesi bir haberleşme sistemine geçişi de muhtemelen “ekonomik öncelikler” belirleyecektir.

***

İnternetin, cebimize sığacak kadar yerleşmesi ve sosyal medya kavramı kadar, bu teknolojiyi nasıl değerlendirdiğimiz de önemli. 

Soru şu: Facebook, Twitter, Foursquare, Instagram, LinkedIn gibi uygulamalar, ne işe yarar?

Soruma bir yanıyla gülümsüyorum. Milyonlarca bireyin kullandığı bu platformları sorgulayarak nereye varabiliriz? Oysa sosyal medyanın da bir felsefesi olabilir. Böylesi büyük kitlelerin davranış seçimlerini yorumlayacak değilim, bir yargı da geliştirmeyeceğim. Basit bir yaklaşımı benimsiyorum. “Sosyal medyada ben ne yapıyorum?” sorusuna odaklanıyorum. Önceliklerim neler? ‘Başkaları’ ile benzerliklerim ve ayrıklıklarım geri planda kalabilir. Kanaatim, gündelik hayatta neysem, sosyal medyada da bunu yansıtabileceğimdir. Paylaşımlarımı bu doğrultuda şekillendirebilirdim. Arkadaşlarım ve çevremle olan etkileşimlerim, gözlemlerim, bana hatta sanal dünya dışındaki yaşamımı da sorgulamama yardım ediyor. Günümüzde hâlâ korunması gereken bir “özel hayat” anlayışı olmalı. Niyetimizi, samimiyet ölçümüzü belirlememiz gerekiyor.

Facebook, algımda daha çok 21. yüzyılın “adres defteri” gibi görünmeye başladı. Çevrenizde kimin, nerede olduğunu bilmenin ve o kişilerle iletişime geçebilmenin birçok yararı olabilir. Ne var ki bu, etkileşime ve özellikle de yoruma fazlasıyla açık bir adres defteri. Bir yargı geliştirmekten kaçınsam da, özünde örneğin düğününüze çağırmayacağınız kimselerin, nikâh fotoğraflarınızı görmesinin esprisi nedir? Yorum farkı, söz gelimi “mutluluğu tüm dünya ile paylaşmak” ile “gösteriş yapmak” arasında değişebilir. Belirttiğim gibi, burada “özel hayat” bilincini taşımak ve niyetimiz açısından kendimize karşı dürüst davranmak esas nokta.

Twitter, 140 karakterle anlatımda bulunduğunuz bir mikroblog. Bu siteyi, duygu ve düşünceleri aktarmak adına, bir not defteri gibi algılıyorum. Facebook ile aynı hassasiyetler cıvıltı dünyası için de geçerli. Her anı, her düşünceyi, her eylemi duyurmak, kanımca bireyin maneviyatını zayıflatabilir.

Son dönemde hesabımı kapattığım bir başka uygulama ise Foursquare. Hangi mekânlarda bulunduğumu arkadaşlarımla paylaşmak keyifliydi; ama konumumu ilan etmek, gezip görmenin ruhunu zenginleştirmiyordu.

***

Sosyal medya, beraberinde birtakım potansiyel tehlikeleri de taşımakta. Bireyin gerçek olandan farklı bir profille sanal ortamda yer alması, kötü niyetli yaklaşımlar, masumane bir eğlence ve paylaşım aracı olarak kullandığınız bu platformlara gölge düşürebilir. Kaldı ki, bu potansiyel aileleri, sosyologları, ruh sağlığı çalışanlarını hâlihazırda düşündürmekte.

Yazımı sonlandırırken hatırıma Mevlana’nın ünlü sözü geliyor: “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.” İletişimde algılar değerli ve Mevlana, sosyal medyayı nasıl kullanmamız gerektiğinin öğretisini de yüzyıllar öncesinden özetliyor.